Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '11

 
Kategori
Güncel
 

Çalışanların özgürlüğü

Çalışanların özgürlüğü
 

Sayın patronlar, devlet ya da bilmem ne, çalışanların sizi ilgilendiren tek yanı yaptıkları iştir. Onların hayatına yön veremezsiniz. Onları belli bir yaşam disiplini içine sokamazsınız. Benim saçlarımın öne değil de arkaya taralı olması senin işini nasıl engelliyormuş? Benim bir tarzım var, sakalımın kılları k..a mı batıyor? 

Yazarların, basının, medyanın ülkenin bu temel sorunlarını işlemesi gerekmez mi? Mehmet Barlas’ın yazdığı binlerce yazıya bakın, örneğin bu konuyu işleyen bir yazısı var mı? Çuvalla para alıyor ama. Yazık, Somali’deki açlara gönderin; daha faydalı bir iş yapmış olursunuz. 

Çalışanın bir gününün en az üçte biri yani 8 saatı çalıştığı yerde geçiyor. Hayat bir bütündür. Kişi yaşadığı zamanın her anını yerine getireceği yükümlülüklere engel olmamak koşuluyla kendi belirleyeceği bir yaşam düzeni içinde değerlendirme hakkına sahiptir. Benim işyerimde kural böyledir diyemezsiniz. Senin çalışanına yükleyeceğin tek görev işini doğru yapmasıdır. Eğer onun tarzı ve davranışları işin yapılmasına engel teşkil ediyorsa müdahale edersin. Bunun dışında çalışana karışamazsın. 

İpler elimizde sanıyorsunuz. Aslında güç sizde değil, çalışanda. Ama onlar bunu bilmiyorlar. Evet, size muhtaçlar; çalışmadıkları zaman aç kalırlar ama siz de yok olursunuz. Onlar zaten hep açlar, yani alışkınlar. Sizler yok olmayı göze alamazsınız. Dua edin de çalışanlar Kerim Korkut’un ne demek istediğini anlamamış olsunlar! 

Özellikle memurlar için, yaz ve kış dönemi ayrı ayrı olmak üzere işyerlerinde kılık kıyafet yönetmeliği yayınlanır. Türkiye’de memur denilen insanlar her ne kadar okumuş olsalar da çağdaşlık anlamında belli bir bilinç ve zihniyet seviyesine henüz gelememişlerdir. Koca koca üniversiteler bitirmişsiniz anlamıyorsunuz. Memurluğun kendine özgü özel bir kıyafet şekli olamaz. Eğer kılık kıyafetle saygın olunuyorsa tecavüzcü Coşkun’a takım elbise giydirip müdür koltuğuna oturtalım. İnsan davranışıyla, yaptığı işle saygın olur. Özel hayata müdahale sayılacak bu kılık kıyafet dayatmasına itiraz etmelisiniz. Memuriyetiniz sadaka değil, hak ettiğiniz için ordasınız ve hak ettiğiniz sürece de orada kalacaksınız. 

Hele de çalışanın dışarıdaki hayatı hiç kimseyi ilgilendirmez. Bazı resmi daire müdürlerinin memurları kahvede, meyhanede kontrol ettiğini biliyoruz. Sen ahlak polisi misin? Sana ne benim dışarıda ne yaptığım? Görevim işyerine girdiğim anda başlar. Memurlara ticaret yasağını Ak Partinin kulağına bağıra bağıra kaldırtırdık. Siyaset yasağını da kaldırtacağız. Biz halkız, ne dersek o olur; erkekse yapmasınlar! 

Çalışan kişi işe gittiği zaman yaşam olarak da patron ya da amirin yönetimine girmektedir. Bu, esir kampı ya da forsa zihniyetidir. Çalışanlar böyle olması gerektiğini sanıyorlar. Oysa modern çalışma düzeninde çalışanın özgür yaşamına dokunulmaz. Şimdilerde robot gibi, gülmeyeceksin, yerinden kalkmayacaksın, yüksek sesle konuşmayacaksın, başkalarına selam vermeyeceksin, ilgilenmeyeceksin… Tuvalete giderken bile amir ya da patron peşinden geliyor. Devlet dairelerinde gazete okunması, müzik dinlenilmesi, memurların birbirleriyle konuşmaları yasak. Memur Selahattin’in anlattığına göre bölümünde hafif bir sesle, kimseyi rahatsız etmeden hem işini yapıp bir yandan da radyo dinleyen memura müdürü “Radyoyu kafanda parçalarım” demiştir. Size ait masanın çekmece gözlerinde bile arama yapılır. Elektrik faturanızı bile koyamazsınız. Birimin çaycısı vardır. Bunlar arasında mafya tarzı teşkilatlanma vardır. Selahattin’in anlattığına göre memurların kendi paralarıyla yaptırdıkları su içme yerinden sıcak su alıp kahve içen yeni memurlara çaycı tehditkâr bir şekilde benim çayımı içeceksiniz diye bağırmıştır. İş valiliğe kadar gitmiş vali bunların isteğini yerine getirmek için işyerlerinde memurların böyle kahve içmelerini yasaklamıştır. Vali hazretleri çaycının sidik gibi çayını içmeyi memurlara mecbur etmiştir. 

Türkiye’de çalışanlar çalıştıkları yerde hiç özgür değildirler. Bir kısım aşağılık patronlar işçilerin özel hayatına bile karışmaktadırlar. İşçilerin hep ücretleri ya da basına yansıyan iş kazaları gündeme geliyor. Oysa 23 milyon insanın nasıl çalıştırıldıkları, işlerini yaparken hangi baskılara maruz kaldıklarını kontrol eden bir kurum yok. Türkiye’de çalışma bakanlığı gerçekten boşuna kurulmuş bir bakanlık. Hiçbir icraatı yok. Patron işçinin ücretini aybaşında vermiyor. İki ay geçiyor vermiyor. Üç ay geçiyor… Bu işçinin evde çoluğu çocuğu taş mı yiyecek? Para veriyorsanız işinizi yapıyor. İnsanların özgürlüğünü satın mı alıyorsunuz. İşçi işyerinde kavga yaptığı ya da hırsızlık ettiği zaman kanuni olarak patronun onu işten atma hakkı doğuyor. Peki, patron işçiye hakaret ettiği, azarladığı, küfrettiği hatta dövdüğü zaman işçinin kanuni olarak hangi hakkı var. Patronları koruyan, patronla işbirliği içinde olan devlet istemiyoruz. Sayın patron belli ki Korkut’u tanımıyorsun. Ama yakında tanıyacaksın. İşçimi ezersen atölyeni kafana geçiririm! 

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..