Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Eylül '19

 
Kategori
Öykü
 

Cam Buğu Tutmasaydı...

Nefesini tutmuş kendisini takip edenlerin oradan uzaklaşmasını bekliyordu. Diğer taraftan sanki orada olduğunu biliyorlar da mahsusçuktan hemen bulmuyorlarmış gibi yaptıklarını hissetmeye başlamıştı.

Gün ağarmak üzereydi. durup bir an için düşündü, kan ter içinde kalmıştı. Nerden baksan 7/8 km. kadar koşmuştu. Oysa Nedret geceyi, gece başlarken hiç te böyle hayal etmemişti. Ne kadar da güzel plan yapmıştı. Önce kasayı boşaltacak sonra da sevdiceğiyle buralardan kaçacaklardı ama olmadı işte yine olmadı. O her zamanki şansızlığı yine peşini bırakmamıştı. Zaten lanetli olduğuna kanaat getireli çok uzun zaman olmuştu.

Bir çıtırtı duydu. Evet, biri ona doğru yaklaşıyordu. Saklandığı duvarın hemen önünde bulunan çalılığın arkasına eğilmişti. Çıtırtıyı duyunca kalp atışları hızlanmaya başladı. Çalılığının arkasında eğildikçe eğildi. O kadar çok yere eğildi ki sanki toprakla bir olmuş gibiydi.

“Ya yakalanırsam” bu soru aklından hiç çıkmıyordu. İri yarı, çam yarması gibi bir şeydi ona doğru gelen. Evet, Kamil beyin en cevval adamı Hüsnü’ydü bu. Evet, evet bu o olmalıydı. Hüsnü, Kamil beyin bütün pis işlerini yapan gözünü kırpmadan adam öldüren Hüsnü! Şimdi de onun peşindeydi. Daha birkaç gün önce Kamil beye kendince yanlış yaptı diye sonuç çıkartıp bi adamın bütün kemiklerini kırmış sonrada bir şarjör mermi boşaltmıştı tüm vücuduna.

Çok acımasızdı bu Hüsnü. Ya yakalanırsam diye geçirdi içinden tekrar. Hem de Hüsnü’ye yakalanmak fikri onu iyice telaşlanıyordu. Hiç kurtulma şansı olmazdı o zaman yaşamada dair umutları tükenirken ayak seslerinin kendisine doğru yavaş yavaş yaklaştığını duyuyordu. Kalp atışları o kadar çok hızlanmıştı ki sanki göğüs kafesini patlatıp dışarı fırlayacağından korktu bir an. Elini kalbinin üstüne koyup bastırdı. Kendince kalbini yerinde tutmaya çalışıyordu istemsizce.

Nazan geldi aklına, Nazan: biricik sevdiceği. Birlikte kaçıp gidebilmek için Kamil beyin kasasını soymayı kafasına koymuştu. Nazan’la çok uzaklara gidip mutlu mesut olacağını hayal etmişti bu planı yaparken. Ama olmadı işte yine olmadı. Evet, “ya yakalanırsam” düşüncesi hiç çıkmıyordu aklından bu sefer sesli düşündüğünü fark etti. Telaşla diğer eliyle ağzını kapattı hemen.

Nazan’ın o güzelim kumral saçları geldi aklına… O okşamayı sevdiği kumral saçları düşünce aklına yüzüne belli belirsiz bir tebessümün yerleşmesine sebep oldu. Hüsnü’nün ayak seslerinin biraz daha yaklaştığını fark etti. “Ya yakalanırsam” bu düşünceyi bir türlü çıkaramıyordu aklında…

Gece çoktan bitmiş, seher vaktinin son demleri terk ederken şafak vakti girmek üzereydi. Artık karanlıktan da yararlanamayacağım diye geçirdi içinden. Ayak sesleri daha yaklaştı ve durdu. Tepesinde bir karaltı olduğunu hisseti Nedret. Kafasını kaldırıp bakmakla bakmamak arasında ikilem yaşıyordu. Ya yakalandıysam. Evet, korkarakta olsa yavaş yavaş kafasını kaldırdı ve Hüsnüyle göz göze geldi…

Ekranda büyük harflerle “BÖLÜM SONU” yazısı belirmişti. Elindeki çekirdek kabı ile kanepenin üzerinde heyecandan tünemiş gibi oturan Neşe buz kesilmiş gibi dona kalmıştı. “Hep böyle yapıyorsunuz. En heyecanlı yerinde bitirip bir hafta sabırsızlıkla bekletiyorsunuz. Bir daha sizi seyretmeyeceğim” dedi ama dediğine kendisi bile inanmamıştı…

Çok sonra kanepenin üzerinden yavaşça kalktı. Çekirdek kabını ve etrafa saçılmış birkaç kabuğu da toplayarak mutfağa doğru yöneldi. Artık kahve vakti gelmişti. Kahvesini yapıp pencere kenarına oturdu. Dışarıda yağmur yağıyordu. Hava da epey soğuktu. Camlar buğulanmıştı. Elinin tersiyle camın bir kısmını silerek işaret parmağıyla cama bir kalp çizdi. Bir tarafına hızlıca “N” harfini diğer tarafına ise ağır ağır özene bezene  “A” harfini yazdı. Derin bir iç geçirdi.

Evet, an gibi hatırlıyordu o geceyi. Nasıl unutabilirdi ki! Gözleri çoktan buğulanmıştı bile. Bir 27 Mayıs gecesiydi. Üstelik rahmetli Menderes’in de vefatının sene-i devriyesiydi o gece. O bahtsız ayrılık anını düşününce yüreğine kocaman bir kaya oturmuş gibi hissetti yine.

Neşe’nin payına özlemek düşmüştü. Hayıflandı, derin bir off çekti. Bu hasret gün geçtikçe büyüyordu. Bu hasret bitmedi ve de asla bitmeyecekti. Bu dünyada vuslatın imkânsız olduğunu bildiği için daha da bir hayıflanarak kahvesinden bir yudum daha içti.

Kulaklarında giderken “Ya Seninle Ya Hiç” diyen sevdiceğinin son cümlesini tekrar duyar gibi oldu. Gecenin ilk saatlerinde ona yine hasretin büyüğü düşmüştü. Tıpkı kilometrelerce uzakta aynı hasreti çeken ve vuslatın imkânsız olduğunu bilen sevdiceği gibi…

Ve Neşe kahvesinden bir yudum daha içti.

Kahvesi bitmişti ama hasretinin hiç bitmeyeceğini de çok iyi biliyordu…

 

 
Toplam blog
: 108
: 2366
Kayıt tarihi
: 05.04.08
 
 

1972 Haziranında  Eskişehir'de doğdum. Edirne'de ikamet ediyorum. Duygu ve düşüncelerimi yazıya d..