Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

17 Mayıs '19

 
Kategori
Ramazan
 

Camilerimiz Dolu Dolu Amma

Camilerimiz, Allah’ın evi dediğimiz ibadethanelerimiz… Muazzez Ramazan günleri dolayısıyla her bir cami yatsı ezanı vakti tıklım tıklım, namaz kılan müminlerle dolu. Ama her nedense akşam ezanı sonrası, imam dâhil bir tek Allah’ın kulu yoktu benim gördüğüm camide. Akşam ezanı okunmasıyla birlikte iftar vakti olduğundan, herkes o an orucunu açmakla meşguldü sanırım. İmam efendi de ya ezanı okudu evine koştu, yahut ezan merkezi sistemle tüm camilerde aynı anda aynı kişi tarafından okundu geçti. Bilemiyorum zira akşam ezanı sonrası imamı camide göremiyorum.
 
Öncelikle gün boyu boş kalmış midesini doyuruyor insanlar, en azından çorbasını içerek rahatlıyor. Namaz nasılsa evde de kılınabiliyor. Doğrudur. Bu durumu eleştirdiğim falan yok. İnsanların haklarına saygılıyım, benim eleştirim şu hususta; madem akşam ezanı vaktinde camiye cemaat gelmiyor, bir görevli bulunsun camilerde, güvenliğe tedbir açısından...
 
Ramazan ayı süresince özellikle yatsı namazımızı camiye giderek kılmak çocukluğumdan kalma bir öğrenimdi. Mahalleli hanımlar toplardı çocuklarını da topluca camiye gidilirdi. Bazı komşular eşleriyle birlikte tüm Ramazan süresince akşam namazı  içinde camiye giderlerdi. Hatırlayınca o günleri, imrendim. Geçmişi yadetmek ve camide ruhumu dinlendirmek istedim. Her biri ayrı mimari güzellikte ve pek çoğu, pek çok kişinin maddi manevi katkılarıyla yapılmış olan bu muhteşem mabetlerde bulunduğunuz süreçte huzur duyuluyor, namaz kılmanın hazzı bir başka güzel oluyor. Düşünün pek çok insan aralarından su sızmayacak şekilde saf saf dizilmiş, Allahuekber nidalarıyla aynı anda secdeye varıyorlar. Hep birlikte duaları dillendiriyorlar, aynı anda huşuyla rükû ediyorlar. Müslümanlığın güzelliğini gösteriyorlar.
 
Ramazan ayı pek çok konuda değişmemiz, gelişmemiz için eğitim ayıdır, demiştim bir yazımda; bende yapılanları görerek, vaazları dinleyerek dini eğitimimi artırmak için Ramazan ayı süresince sağlığım el verdikçe namazlarımı dünden itibaren camide kılmayı tercih ediyorum. Dün akşam ezanı okunur okunmaz da bir bardak suyla orucumu açarak, bize yakın olan, minaresi evimin camından görünen mahallemin camisine koştum. Ben mi geç kalmıştım, cemaat mi hemen dağılmıştı? Ezan okunması ardından bir su içimlik vakit kaybım olmuştu. Sonrası üç adımlık yoldu. Yorulmadan ulaştığım.
 
Caminin neredeyse her daim kapıları açık, isteyen istediği zaman girebiliyor. Abdestliydim, ayakkabılarımı fırlatırcasına çıkarıp heyecan dalgasına kapılmış olarak camiye daldım. Fakat o da ne, içerisi bomboş. Benden başka hiçbir gelen giden yok. Bu kutsal mekânın böylesi de güzeldi elbette. Kendim, boş olan ama loşluğu bile hoş olan camide tek başıma bildiğim kadarıyla akşam namazımı eda ettim.
 
Ancak ne yalan söyleyeyim, biraz endişelendim. Hâşâ Yüce Allah’ın huzurunda hiçbir korkuya kapılmadım. Adeta huzurun kendisi oldum. Endişem kapılar böyle açıkken ve insanların yemekle meşgul olduğu şu saatte bir hırsızlık yapılmış olsa ne olur, türündendi. Güzelim halılar yerlerde serili, daha neler neler var. Çini işlemeler, rahleler, tesbihler, seccadeler. Ve: “Ben gelmeden önce ya buraya biri girip hırsızlık yapmışsa, ben çıkarken görünürsem. Ya da biri hırsızlık amacıyla girmişse de, beni görünce yapamayıp bir köşeye gizlenmişse, aniden karşıma çıkıverirse korkarsam.” kuşkuları yaşadım. İnsandan yana korku ve endişe duydum yani.
 
Günümüzde maalesef her şey olabiliyor ve kafasında daim kötülük düşünen insan Ramazan ayının ne olduğunu, nasıl geçirilmesi gerektiğini hiç aklına getiremiyor.
Şerre teslim olan, hayırdan medet ummaz...
Zamane yaşamda ahlak suskun; öfkenin de aklı yok ki, Ramazan'da ehlileşsin...
 
Namazım bitince alelacele çıktım camiden, bir koşu evime geldim, korkumu bastırmak için de yine suya sarıldım. Yatsı ve teravih namazları sırasında durum tam tersiydi. Cami iğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalıktı. Kadınlarla, 5-10 yaşlarındaki çocukların da camiye gelmiş olmaları sevindiriciydi. Çocuklardan erkek olanları başlarında beyaz dantelden örülmüş namaz takkeleri, daha çok babalarının yanında oturmalarıyla dikkat çekiciydiler. Kız çocuklarıysa uzun entarileri ve başlarında bembeyaz, kenarları oyalı namaz örtüleriyle caminin içinde gezinen periler gibiydiler. Bir o yana, bir bu yana koşturuyorlardı. Kız çocuklarından bazısı erkekler bölümünü merak ederek, alt kata doğru ahşap korkuluklardan sarkıyordu. Arkasından annesi, camide olduğunu unutup “Kız gel buraya aşşa düşcen şindi beynin yarılcek!” diye bağırıp tüm dikkatleri üzerine çekiyordu. Öteki cemaati teşkil eden kadınlarda güya bu hanımı susturacağız düşüncesiyle, düşüncesizlik edip daha yüksek sesle, “Aa, ayıp oluyo amma. Burası cami ayol, kocan evi değil, hocanın evi.” diyerek sözde kadına edep dersi veriyordu. Müslüman kardeşini yanlışa karşı uyarmanın tatlı dille ve sakince yapılması gerektiğini bile bilmiyordu.
 
Cenâb-ı Hak Hazret-i Mûsâ’ya, Firavuna teblîğde bulunmasını bunu da yumuşak bir lisân kullanarak yapmasını istemişti. Yüce Allah güzel olanı seviyor, bizim de birbirimize güzel davranmamızı istiyor. 
Biz özümüzü özetini bile öğrenemeden Rabbimin bizdeki tecellisini bilmeden yaşayıp gidiyoruz.Daha söze gerek yok, bir kıssadan hisse almaya çalışalım.
 
Halife Harun Reşid bir Ramazan günü gizli bir velî olan kardeşi Behlül Dânâ'ya tembih etmiş:
 
- Akşam namazında camiye git, namaza gelen herkesi iftara davet et.
 
Akşam olur, namaz kılınır, namazdan sonra Behlül 5-6 kişilik bir grupla çıkagelir. Harun Reşid şaşırır:
 
- Behlül bunlar kim? Ben sana namaza gelen herkesi saraya iftara çağır diye tembih etmedim mi? Sen o kadar cemaatin arasından bir sofralık bile adam getirmemişsin...
 
- Efendimiz, siz bana camiye gelenleri değil, namaza gelenleri iftara çağır dediniz. Namazdan sonra bendeniz cami kapısında durdum, çıkan herkese hocanın namaz kıldırırken hangi sureyi okuduğunu sordum. Onu da yalnız bu getirdiğim kişiler bildi. Camiye gelen çoktu ama namazı kılmaya gelenler yalnız bunlarmış. Ben de onları alıp geldim...
 
 
Ayfer AYTAÇ
ayferaytac.com
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..