Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Nisan '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Can cana olmak

Can cana olmak
 

keban


Sirenler çalar, sen ağlardın. İşte o anlarda dünyayı senin canını acıtmamak olarak algılardım. Ezilir, titrerdi yüreğim dünya çocuklarının mutsuzluğunu yüzünde gördüğümde. Siren sesleri geceyle gündüzümüze karışırdı. Yaşama özgü duyduğumuz korkular altüst ederdi bizi. Gerilim dolu ruhlarımızla, al kanatlı göçmen kuşlar olurduk, çocuğumuza, sevgilimize doğru uçan. Bir yandan radyoda haber, bir yandan telefonda sesdik. Sirenler çalar ben senle, ben olurdum. Sensizlikte de ezgisel yalnızlık. Düşünürdüm aç açık kalmayasın, yalnız düşmeyesin diye.

Dünyaya küsmeni istemez; seni kucaklarken canımdan, özümden bir parça sanırdım, can varlığım gibi sahiplenirdim. Kıskanırdım esen yelden uçan kuştan. Canımı, yaşamımı, varlığımı anımsatan bir güç gibi algılardım.

Yediğim ekmekler gibi gözlerinin ışıkları diriltirdi beni. Siren seslerinin içinde bir huşuyla sana gelirdim. Sen bilmesen de benim huzurevim gibiydin.

O zamana kadar tanımadığın insandım. Bir hiç yerine koyduğun. Meğer insan ne denli yanılıyormuş tanımadığı insan hakkında diye, daha birlikteliğimizin üçüncü günü beni tanımayla ilgili ön yanılgılarını anlatmıştın.

Tanıdığın insanlar hakkında ne kadar yanıldığının farkında da değildin daha o zamanlarda. Niçin beni tercih ediyordun, beni tercih ederken niçin bana olmadık işler kesiyordun? Savaşın acımasız yanlarını bırakıp birbirimizle uğraşır olmuştuk.

Atılan füzeler bize yakın yerlere düşmüştü. Bu kötü haberler verilmiyordu. Sanki ağızdan ağza dolaşan bir köy dedikodusu gibi, acı haberler dolanıyordu.

Vatan haini olmanın ne anlama geldiğini bilmeden görev yerlerimizi bırakarak günlük gezilere gidişimizi hatırlıyorum şimdi. Malatya’da gezerken gözüme giren kesik limonun acısı da sanki hala gözümde.

Cahilliğimizi; medeni cesaret gibi algıladığımız o anları, gölbaşlarında balıkla şarap içişimizi, otobüsü kaçırıp freni tutmayan otomobil ve alkollü bir adamla yola çıkışımızı, benzinsizlikten otomobilin boşa alınan vitesiyle ilerleyişimizi, sonrada patlayan teker nedeniyle yolda kalışımızı. Donmamak için var gücümüzle yürüyüşümüzü, sırtımdan montumu çıkarıp sana giydirişimi, gelecek olan ilk arabaya binebilmek için dördümüzün de el ele tutunarak yolu kapatışımız, oldu olacak kırıldı nacak diyerek birde restorana girişimiz ve orada da geciktiğimizden haberinin olmamasını istediğimiz müdür beyle burun buruna gelişimizi düşün.

Oradan Keban Barajına gitmiştik. Belediye otobüsünde Keban Barajının müdürünün oğlunu kafaya alıp gezip görülmesine izin verilmeyen Keban Barajını gezme fırsatı bulmuştuk.

Biliyor musun, orada toplu çektirdiğimiz fotoğrafımız da var. Girişte yirmi bir kişinin ölüm listesi vardı bu baraja emeği geçenlerden. O liste beni çok etkilemişti.

Canını bizim için feda edenlerin hiç değilse böyle anılması, gelecek kuşaklara hatırlatılması ve emeğin değerinin bilinmesi açısından çok iyi düşünüldüğünü hissetmiştim.

Barajın bakımından, yapımından, suladığı alandan, hizmet verdiği köylerden, baraj suyu ile yapılan balıkçılıktan, bölgedeki mevsimleri yumuşatışından, insanlara sosyo ekenomik ve kültürel açıdan yaptığı katkılardan bahsedip birde bizim gibi sağlık gönüllülerinin değer verip buraya kadar gelişimizin kendilerini ne kadar mutlu ettiğinden bahsetmişti müdür bey. Anadolu’da turizm bu demek mi oluyordu, yoksa böyle mi başlamış oluyordu?

İşte o zaman demiştim ki; bir barajın ne kadar önemli bir şey olduğunu bana ilkokulda öğretilmiş olsaydı, hayatımda en az bu kadar daha çalışır, hayatı daha da ciddiye alırdım demiştim ve şuna karar vermiştim: “Ben çocuğumu gittiğim her yere götüreceğim, gezdireceğim.” Bunu ne denli başardım bilemiyorum ama verdiğim kararın doğruluna halen inanıyor olmam önemli.

Sırat köprüsü dedikleri aslında hayat ile ölüm arasıydı bizim için. Savaşın acımasızlığı içimizi dilimlerken, her şeye rağmen hayata aşık olarak dönüyorduk Elazığ’dan.

İşte can cana olmanın getirdiği güzelliklerdi bunlar, Körfez savaşının acılarından ayrı anılarımızdan arta kalan.

 
Toplam blog
: 25
: 836
Kayıt tarihi
: 02.01.09
 
 

Balıkesirliyim. Ebe-hemşireyim. Yaşamımda sorguladıklarımı ve mutluluklarımı yazmaya çalıştım. "Yüre..