Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '14

 
Kategori
Tarih
 

Çan çiçekleri

Çan çiçekleri
 

Hava parçalı bulutlu ama yağmur yağacağa da benzemiyor. Güneş bulutların arasında saklambaç oynuyor. Ilık rüzgar saçlarımı dağıtıyor, yanağımı okşuyor, eteğimi dalgalandırıyordu.

Domatia hey Domatia

Babaannem Sascha’nın 1924 yılında daha on yaşındayken çıkmak zorunda bırakıldığı köy, Domatia’dayım. Aydın Söke’ye bağlı bir köy Domatia.

Buraya ilk kez geldim. Ama tanıyorum bu taş evleri. Babaannemin sözlerinde duydum, gözlerinde gördüm. Hayatı boyunca bir daha asla gelemediği ve bir türlü de tam olarak gidemediği köyü Domatia.

Hiç kimse yaşamıyormuş artık burada. Mübadele ile Selanik’ten getirilenler de aşağıya taşınmış tarlalarına yakın oluyor diye. Oraya  köy kurmuşlardı.

Dar taş sokaklardan geçiyorum. Taş evlerin tahta panjurları rüzgarla bir açılıp bir kapanıyordu. Kimi evlerin yalnızca birkaç duvarı kalmış. Çatıları çökmüş. Kimininse kapıları aralık kalmış. Yıllarca hasretini çektikleri dostlarını beklercesine gıcırdayıp duruyor.

Öylece durup dinliyorum rüzgarın sesini ve kapılar, pencerelerden geçerken kulağıma getirdiği sesleri…  Sonra bir kapının taş eşiğine oturdum. Kim bilir kimler kaç kez girdi bu eşikten içeri?

Birden eski şalvarları fesleriyle, kırmızı kuşaklarıyla Rum köylüleri geçmeye başladı etrafımdan. Kapılar açık değildi artık. Çatılar yerinde duruyor. Duvarlar sağlam.

Bir amca üzümleri doldurmuş bir leğene ayaklarıyla eziyor. Bir teyze ateşe patlıcanları koymuş babagannuş pişiriyor. Bir genç kız evine giriyor. Onu gören delikanlı bir türkü söylüyor.

Çıktığın merdivenden

Ben de çıkayım

Her basamak başında

Seni tatlı tatlı öpeyim.

Dimitri diye bağırıyor bir kadın.

- Oğlun oldu haydi göm şarabını. Adettendir bre! Çocuğun oldu mu bahçene gömeceksin şarabını. Düğün gününde içelim.

Küçük Sascha geçiyor yanımdan koşarak. Yeşil yeleği havalanıyor hızından. Tam yanımda durup bana bakıyor. Gülümsüyor, sonra bir eve giriyor. Ben de peşinden bakakalıyorum.

Bir serçenin kanat çırpmasıyla kendime geldiğimde boş evler ve yıkıntılar arasında buluyorum kendimi. Sascha’nın girdiğini sandığım evde şimdi çatı kalmamış. Duvarlardan çoğu yıkılmış. Evin yerinde bir harabe var. Dökülmüş taşlar, tahta parçalarının arasındayım. Bir şeyler arıyorum Sascha’ya ait. Seksen beş yıl öncesinden kalma. Anılar arıyor, sıcaklık arıyor, tazelik arıyorum. Bir herhangi şey. Ama hiçbir şey bulamıyorum. Ben de yerden bir taş alıp özenle çantama yerleştiriyorum.

Şimdi bakıyorum Karina Gölü’ ne Sascha oluyor Delmin’in gözleri. Dar sokaklarda bir o yana bir bu yana koşuyorum Sascha gibi. Bir camiinin avlusuna geliyorum. Tabii 1924’ten sonra yapılmış. Caminin taş duvarları arasında  Domatia’ya özgü bir güzellikle göz göze geliyorum. Delmin gibi değil Sascha gibi bakıyorum çan çiçeklerine. Tarihin türküsünü söyleyip raksını yapıyorlar. Kilisemizi düşünüyorum birden. Pazar ayinlerimizi. Çok sesli ilahilerimizi. Çan çiçekleriyle gülüşüyoruz. Eğilip öpüyorum onları.

Gitme vakti geldi artık. Elveda Domatia yani Doğanbey Köyü. Elveda Karina yani Dil Gölü. Elveda çan çiçekleri. Elveda babaannemin hiç çıkarılamayan şarabı.

Sascha’da böyle mi veda etmişti acaba dönüp dönüp arkasına bakarken.   

 
Toplam blog
: 15
: 1109
Kayıt tarihi
: 01.03.08
 
 

Dershanede rehber öğretmenim. Tokatlıyım...