Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ekim '11

 
Kategori
Güncel
 

Can Dündar'ın yanılgısı

Can Dündar'ın yanılgısı
 

Can Dündar Van Depremi sonrası, yerinden izlenimlerini aktardı okuyucularına. Bir köşe yazarının oturduğu yerden değil de olayların içinden, yaşayarak yazması sanki daha doğru bir yolmuş gibi görünse de kimi zaman bunun sakıncalarının olabileceğini de unutmamak gerekir.

Tamamen iyi niyetlerle gittiğiniz bir ortam aslında kandırılmaya en müsait, uygun olduğunuz bir durum haline gelebilir. Eğer bulunduğunuz yörenin koşullarını bilmiyor ve yanınızda da o bölgeyi iyi bilen tarafsız bir yardımcınız, rehberiniz yoksa iyi niyetinizin sömürülmesi ve gözlemlerinizin yanlış değerlendirilerek, insanları doğru olmayan şekillerde bilgilendirme yanılgısına düşmeniz o zaman işten bile olmaz.

Bu konuda kullanılmamayı becermek ancak çok deneyimli politikacıların yapabilecekleri bir beceridir. Yeni politikacı, deneyimsiz kaymakam, tecrübesiz hakim, kolejden yeni mezun bir polis, henüz daha ilk görev yerine giden subay ve benzeri kamu görevlileri de hüsn-ü niyetlerinden dolayı rahatlıkla yanıltılabilirler.

Yerel koşulları, yaşam şartlarını bilmediğiniz zaman bir de verici olmaya dünden razı olarak gittiğiniz bir yerde belki genel olarak halk tarafından değil ama köy kurnazlarının ağlarına takılıp onların beklentilerine hizmet eden yazılar, raporlar yazmamak, uzatılan mikrofonlara demeçler vermemek, doğrusu pek de düşünüldüğü kadar kolay değildir.

O yüzden devletin belki daha doğrusu hükümetin yardım dağıtımındaki aksaklıkları azımsanamayacak kadar az olmamakla beraber bu aksaklıkları bire bin katarak medyaya servis eden, yöreye yabancı medya mensuplarının da davranışlarını görmezden gelememekteyiz.

Ne yazık ki insanoğlu vermeden almanın, çalışmadan elde etmenin rahatlığını keşfedeli epey olmuştur. İyi niyetin kullanılması da yine insana yakışmayan ancak varlığı da reddedilemeyecek özelliklerindendir. İşte bu sebepleri de düşünerek ilk günden, deprem bölgesine gidip moloz yığınlarının önünde poz veren basın mensuplarına pek de sıcak yaklaşmamıştım. Toplumu yanıltıcı yayınlar yapabilecekleri, en azından buna alet olabilecekleri uyarısını kendimce yapmaya çalışarak, felaket bölgesinde dur durak bilmeksizin çalışan kamu görevlilerinin şevklerini de kırabilecek bu tür yayınlara karşı uyarıcı yazılar yazmaya çalışmıştım.

Neye ne kadar faydası oldu bilmiyorum ama yazılar devam etse de en azından artık fona yıkık binaları koyup fotoğraf çektiren basın mensubu sayısında bir azalma olduğu kesin.

Son olarak da Can Dündar, ilk gün kapısında ''Dostdoğru İnşaat'' tabelası asılı yan yan yatmış bir binanın önünde poz vererek ''Fazla söze gerek var mı, fotoğraf zaten kendisi konuşuyor'' gibisinden bir şeyler yazmıştı. Medya bu fotoğrafı çok kullandı, hatta internette yer almadığı site kalmadı bile denebilir. 

İyi de orada 'Dosdoğru' değil 'Dostdoğru' yazıyordu. Neden acaba kimse bunu farkedip de ''Bir dakika, o yan yatmış bina ile tezat oluşturan sözcük dosdoğru'' olmalı yani sağa sola sapmadan, eğilip bükülmemiş ya da tek sözcükle direkt. Dostdoğru ise farklı bir şey. 

Ne saklarım ne gizlerim,

Yalnızca onu özlerim

Tabutta bile gözlerim

Bakar gider dosta doğru.

'Dost doğru' belki de 'doğru dostu' kasdediyor olamaz mı? Yani kötü günlerinde Kürt dostlarını yalnız bırakmayan Türk dostlarını? Doğru dostların, en acılı günde birbirleriyle yeniden kucaklaşmalarını? O yüzden belki de o tabela orada bulunmakla gerçekten de çok anlamlı bir mesaj veriyordu.

Kısaca dosdoğru yazmak gerekirse dostumuzu düşmanımızı tanıyalım, bir adım atalım dostumuza ki o da bize doğru gelebilsin. Doğru söyleyeni de dokuz köyden kovmayalım çünkü malum dost acı söyler. Doğruları söyleyen dostu bulmak da doğrusu o kadar da kolay değildir.

Son olarak da ''Her şeyde bir hayır vardır'' diyelim acılarımızı da yüreklerimizde taşırken.

 
Toplam blog
: 344
: 1122
Kayıt tarihi
: 22.07.09
 
 

Okur yazarım. Okur yazarlıktan kastım, okuduklarımı yazmamdır ki, bu yazılarımı genellikle 'kitap..