Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ağustos '12

 
Kategori
Siyaset
 

Can gözüyle- ''Senin cibilliyetin bu!'' siyaseti

Can gözüyle- ''Senin cibilliyetin bu!'' siyaseti
 

CAN GÖZÜYLE HOŞBEŞ ÇAYEVİ' NDE...


Uzunca bir süre yürüyerek içindeki gerilimi atmıştı. Çok işlek olmayan yolda, ikişerli bitişik, az katlı apartmanlardan birinin altında yeni boyandığı belli bir tabelaya gözü takıldı; HOŞBEŞ ÇAYEVİ…

Akşama daha çok vardı. Eve gitmeden, bir de orayı tanımak istedi, girdi.

Şaşırdı… İnsanlar sıradan kahvehane masaları başında; dirseklerine yaslanmış, yana kaykılmış, biraz da yorgun görünüşleriyle oturuyorlardı ama hiç biri iskambil, okey ya da bir başka oyun başında değildi.

Ortaya bir selam verdi, arkalara doğru ilerledi, tek başına oturan, emekli görünüşlü, temiz giyimli adama ‘’ oturabilir miyim?’’ diye sordu, onay aldı, karşısına oturdu.

* * *

- Bir toplantı mı bu?

-Yoo…

- Bir şey bekler gibiler…

- Beklenen yok. Siz ilk kez geliyorsunuz sanırım.

- Evet. Burası yeni mi açıldı?

- Hayır. Dikkat çekmiyordu. Tabelası yenilendi… Hoş geldiniz. Eminim bundan sonra sıkça gelirsiniz.

- Hiç oyun oynayan falan yok…

- Yok… Burası hoş- beş yeri. Bir konu atılır ortaya, insanlar onu konuşur, olgunlukla, kavgasız gürültüsüz tartışır, bir bakıma içlerini boşaltırlar, çay içerler, yine içerler, yine içerler… Öyle bir yer işte.

- Siyaset mi yaparlar?

- Hayır, her konuda olabilir. Her görüşten, her kesimden insan vardır burada. Kendilerince iyiye iyi, kötüye kötü derler.

CAN GÖZÜYLE incelemeye, CAN KULAĞIYLA dinlemeye başladı.

* * *

 - Karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” arzu ve inancı içinde, HUZURLU BİR HAYAT talebine hakkım var benim. Sizin de var. Halen geçerli olan anayasamızın başlangıç hükümlerinde aynen böyle yazılı…

Aynı anayasanın 5. Maddesinde ‘’…Kişilerin ve toplumun refah, HUZUR VE MUTLULUĞUNU sağlamak’’ devletin görevleri arasında gösterilmekte.

Her bir vekilimiz seçilişinin ardından, namus ve şerefleri üzerine kürsüde yemin ederken ‘’…halkımın refah ve MUTLULUĞU için çalışacağıma…’’ diyor.

- Ee? Ne demek şimdi bu?

- İçten sevgi ve kardeşlik talebi hepimizde vardır ama veren var mı? Devlet huzur ve mutluluğu sağlama görevini yerine getiriyor mu? Vekiller…? Demek ki yetkililer, vekiller sürekli anayasa çiğniyor…

- Huzur ve mutluluktan ne anlamalıyız şimdi?

- Arkadaş, üç beş gündür sayın başbakanımız Bodrum’ da tatilde, ortalıkta gerilim kalmadı. ‘’Memlekette neler olmuş acaba?’’ diye bir haber dinlemeye kalksam, yatıştırıcı ilaç alma gereksinimi duymuyordum. Döndü, daha döndüğü günün akşamında haberleri kapattım.

- Evet, evet… Sürekli bir başkasının aşağılanmasını, azarlanmasını, azarlananın karşı bağırtısını dinlemekten ben de bıktım.

- Ama bu da bir stratejiymiş. 2008 in şubat ayındaydı sanırım; ‘’Öfke bir hitabet sanatıdır…’’ dememiş miydi başbakanımız?

 - Birader, toplumu şamar oğlanına çevirmek doğru mu? Bundan hoşlanan yüzde elli varsa, hoşlanmayan da var yüzde elli… Hoşlanmayanlar toplum değil mi?

- Evet… Biz ne tartışmalar yaşadık geçmiş yıllarda ama hiç bu kadar tahrik edici, okumuş etmiş insanlara yakışmayan sözcüklerle ‘’sanat’’ yapılmıyordu.

- Ne diyelim bu siyasete? Haydi bir isim verelim…

- ‘’Sen ne anlarsın sanattan?’’ siyaseti…

- ‘’Senin cibilliyetin bu!’’ siyaseti…

- Arkadaşlar, hoş beşin gidişatı gerilim yaratacak görünüyor. Konuyu değiştirelim mi?

Yeni konu seçimi yapılırken çayını bitirdi, bedelini ödemek için elini cebine attı, karşısındaki adam güldü, önledi…

- İlk gün konuk sayılırsınız.

- Evet… Sık sık uğrayacağım.

Çıktı…

* * *

Yolda orada konuşulanları düşünüyordu…

Evet. O da aynı duygular içindeydi; Ne zaman haber dinleyecek olsa, öfkeli, karanlık, korkutmaya ya da aşağılamaya çalışan suratların insanlarda huzur, rahatlık bırakmayan bağırtısıyla karşılaşıyordu. Yalan ya da doğru, haklı ya da haksız, kendilerine devlet emanet edilmiş insanların daha güler yüzle, daha sevecen, daha alçak gönüllülükle derdini anlatmasını nasıl da istiyordu…

Ne olmuştu bu politikacılara, ne olmuştu bu halka? Bir yanda kaşlarını çatıp, gücünü modern ses düzenlerinden alarak sürekli bağıran, azarlayan ya da güya alay eden bakanlar, öte yanda onları örnek alıp her biri müsvetteleri haline gelmiş bürokratları ve orta yerde sıcak, çok sıcak havalar… İnsanlarda azarlanışa, sözlerle, gözlerle yenen dayağa tepkisizlik, yılgınlık, yorgunluk…

Ne olmuştu böyle?

* * *

Bir anda fren sesleri duydu, döndü arkasına, ‘’Geçme önceliği benimdi!’’ bağırtılarıyla, ana avrat sövüşen sürücüler kavşağın orta yerinde araçlarının camından sarkmışlardı…

‘’HUZURLU ÜLKEM BENİM!’’ diye mırıldandı, yürüdü gitti.

Özcan ÇELTİK  

NOT: Gazete KAKTÜS’ de yayınlanmıştır.  

 
Toplam blog
: 237
: 361
Kayıt tarihi
: 22.11.06
 
 

1949 Antalya doğumlu, ANSAN üyesi Orman Yüksek Mühendisi, ressam ve öykü yazarıyım. KAKTÜS MEDYA ..