Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Kasım '13

 
Kategori
Magazin
 

Can üstad

Can üstad
 

Röportajı genç ve başarılı gazeteci Buğçe Çalışkan gerçekleştirdi.


Upuzun bir aranın ardından yine karşınızdayım işte.Satırlarımla yine,yeniden geri döndüm.Biraz uzun bir ara oldu,biliyorum. Ama bu ara olmasaydı başlangıcım bu kadar güzel ve keyifli olmayacaktı,eminim. 

Kaldığımız yerden aynı şevk ve aynı heyecanla devam ediyoruz.Aranın ardından sizlerle güzel üstad Özlem Süyev'le yaptığımız söyleşiyi paylaşmak istiyorum.

 

Değerli üstad ile tanışmamız sevgili yazar Aysel Aksümer sayesinde oldu -kendisine bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum-.Aysel Aksümer'in katıldığı bir programı dinliyordum,program yapımcısının sesi dikkatimi çekti.Öyle içten,öyle sıcaktı ki.Facebook üzerinden arkadaşlık isteği yolladım sonra,kırmadı kabul etti.Uzunca bir süre konuşmadık.Sadece radyo programını ve paylaşımlarını takip ettim.

 

Sonra bir haziran günü canlı yayında yolladığım şiiri okudu ve benim şarkımı;KİM DELİ'yi çalıp programa davet etti beni.Ve 1 hafta sonra programdaydım. :)

 

Sesi gibi içten Özlem Süyev,tatlı.Gazeteci,radyo program yapımcı ve sunucusu,yazar,şair,metafizik ile yakından ilgili..Her şeyden önce bir anne.Onunla sohbet etmek öyle keyifli ki.Enerjisi çok bir kere,her anlattığını hiçte sıkılmadan dinliyorsunuz.Ruhsal huzur veren bir yapısı var..Lafı daha fazla uzatmadan güzel ve başarılı kadın Özlem Süyev ile baş başa bırakıyorum sizleri... Eminim en az benim kadar hayran olacaksınız O'na..

 

Buğçe: Benim gözümdeki Özlem Süyev adeta bir melek. Peki ya Özlem Süyev'in gözünden nasıl anlatırsınız Özlem'i?

Özlem Süyev: Bir sözüm var, “Ne gün kadar açık ne de gece kadar koyuyum. Sadece sonsuzluk yolunda ilerleyen bir yolcuyum.” Özlem işte tam da böyle biri. Subjektif baktığım da, hassas, duyarlı, kindar olmayan, olaylara evrensel boyutlardan bakan, doğayı, insanın özünü seven, kolay merhamete gelen bir Özlem görüyorum. Ama objektif bakmak için çabaladığım da, zor bir kadınla yüzleşiyorum. İnandıkları konusunda çok inatçı, “Özgür ruh” boyutlarında gezinen, bazen rahatı seçmek dururken illa ki zora yönelen ve gereksizce savaşmayı seçen bir yapısı var.

 

Buğçe: Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden mezunsunuz. Okuduğunuz mesleği icra ediyorsunuz. Sizce bir mesleği yapmak için eğitim şart mı? Özlem Süyev: Eğitim her konuda şart. Ne geliyorsa başımıza cehaletten ve kendini geliştirmek adına çabalamayan insanlardan geliyor. Bu konuda hiç nazik olamayacağım, üzgünüm. Çünkü daha güzel bir dünyada yaşamak istiyorsak, insanlar kendilerini geliştirmek zorundalar. Baktığını ”görmeye”, duyduğunu ”anlamaya” çalışmak, her duyduğuna inanmayıp “gerçeğin peşinde koşmak”, okumak, ilgi alanları edinip bu konuda “araştırmalar yapmak”, koyun gibi güdülecek biri olmadığının “farkına varmak”,Yüce Allah tarafından yaratılmış, güzel, değerli ve üstün vasıflara sahip bir insan olduğunu “idrak edebilmek” ve tüm bunlar için “çaba harcamak”… İşte bana göre eğitim bu.

 

Buğçe: Medya sektörü yoğundur. Hem çalışıp hem 5 kitap yazmak zor olmadı mı? Çalışma ortamınızı nasıl oluşturdunuz? Özlem Süyev: Aslında 8 kitap yazdım. 5 tanesi yayınlandı. Bir tanesini ben eledim. Yayınlanmasını istemiyorum. Bir kişisel gelişim kitabım var, yayına hazırlanıyor. Bir de şiirlerimi - ki aslında ben onlara şiir demiyorum, “Kozmik Akışlar” diyorum - onları derlediğim bir e-kitap düşünüyorum. Yazabilmek için genelde içsel huzur ararım. Gece saatleri daha dingin ve huzurlu saatlerdir benim için. Bu nedenle eğer kitap yazıyorsam gece saatlerini tercih ederim. Kahve vazgeçilmezimdir. Evimde genelde hakim olan yasemin ve Türk kahvesi kokusudur ki her ikisi de bana huzur verir. Bir de son zamanlarda şunu fark ettim, özellikle araştırma yazıları yazarken sürekli olarak aynı müziği dinlemek benim konsantrasyonumu arttırıyor. Çalışırken genellikle müzik dinlerim. İlhan İrem, Can Atilla ya da pop opera ve chill out tarzı müziklerden çok ilham alırım. Kozmik akışları yazarken ise, zaman ve mekan aramam. Onlar bazen bir belgesel izlerken, ya da birisine çok büyük bir sevgi hissettiğimde, kimi zaman uzayı, yaradılışı, evrensel boyutları anlamaya çalışırken, bazen de bir kişiye ve olaya kızdığım da aniden akıp gelirler… Onlar benim ruhumun kozmik ışımalarıdır ve çoğu zaman farkındalığımı arttırırlar.

Buğçe: Metafizikle de yakından ilgilisiniz.Çalışmalarınız nasıl gidiyor? Özlem Süyev: Çok derin bir soru… “Hey dünyalı biz dostuz desem yeterli olur mu?”(gülüyor). İşin şakası bir yana, evrene ilahi sisteme kendimi bildim bileli hep ilgim vardı. Dünya dışı yaşama inanmayanlara hep “inanamayan “ gözlerle baktım. Bu kadar uçsuz bucaksız bir bilinmezlikte, tüm kutsal kitaplar evren evren içine geçmiş oluşumlardan söz ederken, bilim bu konuda bu kadar yol almışken, paralel evrenlerin, membran teorilerinin, evrenleri birbirine bağlayan solucan deliklerinin, başka evrenlerin kapıları olabilecek karadeliklerin sonsuz ve sınırsızlığında ve sürekli genişleyen bir evrenin muazzamlığı açıkça görülürken nasıl dünya dışına ve bilinmeze kayıtsız kalınabilinir? Bu benim anlayabileceğim bir şey değil. Yıldızlar da,tıpkı bizler gibi, doğuyor, genç oluyor, olgunluk dönemlerinde en parlak hallerini alıyor ve sonra enerjilerini kaybederek sönüyorlar. Ama asla yok olmuyorlar başka bir enerji formuna dönüşüyorlar. En fazla görebildiğimiz evrenden kayboluyorlar. Sonsuz ve sınırsız bir yaradılış var. Dünya dışı zeki yaşam formlarından, primatlara, diğer evrenlerin ışıksal varlıklarına kadar sınırsız bir spektrum var. Tüm bunları bildiğin zaman evrende yalnız olduğumuzu düşünmek bana çok komik geliyor. Öte yandan, “Allah aşkı” na tutkun bir ruhum var. Zaten uzaya, evresel sırlara merak sardığın zaman, tüm varoluşa büyük bir saygı ve hayranlık duymaya başlıyorsun. Böylesine bir olağanüstülükle yüzleşmek bendeki Allah aşkını her geçen gün arttırıyor.

 

Buğçe: Ve tabii tüm bunların yanı sıra iki evladınız var. Onlarla aranız nasıl? Zaman ayırabiliyor musunuz çocuklarınıza? Özlem Süyev: Çocuklarımı her anne gibi çok seviyorum. Onlar bana annelerle ilgili yazdığım her iki kitapta da ilham olan güzel varlıklar… Onlar o güzel enerjileriyle bana hayat yolumda hep destek olan, çocuğumdan öte dostum olan insanlar. Empati yetenekleri çok yüksek ve bana karşı çok anlayışlılar. Gözümdeki en küçük yaş damlasına tahammülleri yok. Ben onların, çocuk taklidi yapan çok bilge ruhlar olduklarının farkındayım ama çaktırmıyorum.(yine gülüyor). Kız kardeşimin ise bizimle ilgili yorumu şöyle: “Ekzantrik ve komik insanlar”… Sude’yle yaşı gereği daha fazla birlikteyiz. Bana her konuda aşırı benzeyen ama benim daha üst bir modelim. Kaan, spora çok meraklı. O artık daha çok arkadaşlarıyla vakit geçiriyor. Ama yine de itiraf etmeliyim ki, içimizde aile kavramını en fazla ayakta tutan, en ılımlı, olaylara duygusal zekayla bakabilme yeteneğine sahip kişi de Kaan. Sude ve Kaan, kişilik özellikleriyle birbirlerini tamamlayan ve zor durumlarda birbirlerine hep sahip çıkan bir kardeş profiline sahipler. Onlar Yaradan’ın bana en güzel armağanları…

 

Buğçe: Bildiğim kadarıyla büyük bir İlhan İrem hayranısınız. Hatta ''Işığın Aşkıyla İlhan İrem'' adlı bir de kitabınız var. İlhan İrem'e olan sevginiz nasıl başladı, neden bu kadar değerli oldu sizin için? Özlem Süyev: Çocukluk yıllarımda başladı. Ben insanlarda sese çok önem veririm. Bir insanın sesi size o insanla ilgili o kadar çok şey anlatır ki. Evrenselliğe açılmış bir bilinç ve belirli bir düzeye ulaşmış bir ruhun enerjisi de sese yansır . İlhan İrem’in sesi de işte bu özellikle. Ses frekansının benim üzerimde çok huzur veren aydınlatan bir etkisi var. Ve şarkılarındaki anlatımlar, ruhsal boyutlarıma hitap ediyor. O’nu anlamak benim için zor değil, aksine çok keyifli. O’nun her albümü mistik diyarlara, sırlara açılır. Her bilinçte, her ruhta farklı yankı bulur. Ben O’nun hayranı değilim. Ben, ruhun yolunda ilerlerken, O’ndan destek alan ve O’ndan çok şey öğrenen biriyim.

Buğçe: Biraz eskiye dönelim...Bir sürü ödülünüz var.En çok hangisini alırken heyecanlandınız? Özlem Süyev: İlk ödülümü kazandığımda, dernek bana bir mektup göndermişti. Sonucu bilmiyordum. O mektubu açmak heyecanlıydı.

Buğçe: Yeni projeleriniz var mı? Bizleri neler bekliyor? Özlem Süyev: Çok projem var ama hepsi benim zaman ayırmamı bekliyor. Aslında bu aralar çok yazasım var ama çok yoğun bir çalışma tempom da var. Bir roman kurguluyorum lakin üzerine tam olarak yoğunlaşamadım. İstanbul’da “Mutluluk Rehberi“ seminerleri veriyorum. Ve bu seminerleri başka şehirlerde de gerçekleştirmek istiyorum. Radyo ile ilgili teklifler var. Yılbaşından sonra açıklarım. Ve son kitabımı çıkaran BESAM’ın internet televizyonu için çalışmalar ve programlar yakın

Buğçe Çalışkan: Benim gözümdeki Özlem Süyev adeta bir melek. Peki ya Özlem Süyev'in gözünden nasıl anlatırsınız Özlem'i?

Özlem Süyev: Bir sözüm var, “Ne gün kadar açık ne de gece kadar koyuyum. Sadece sonsuzluk yolunda ilerleyen bir yolcuyum.” Özlem işte tam da böyle biri. Subjektif baktığım da, hassas, duyarlı, kindar olmayan, olaylara evrensel boyutlardan bakan, doğayı, insanın özünü seven, kolay merhamete gelen bir Özlem görüyorum. Ama objektif bakmak için çabaladığım da, zor bir kadınla yüzleşiyorum. İnandıkları konusunda çok inatçı, “Özgür ruh” boyutlarında gezinen, bazen rahatı seçmek dururken illa ki zora yönelen ve gereksizce savaşmayı seçen bir yapısı var.

Buğçe: Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden mezunsunuz. Okuduğunuz mesleği icra ediyorsunuz. Sizce bir mesleği yapmak için eğitim şart mı?

Özlem Süyev: Eğitim her konuda şart. Ne geliyorsa başımıza cehaletten ve kendini geliştirmek adına çabalamayan insanlardan geliyor. Bu konuda hiç nazik olamayacağım, üzgünüm. Çünkü daha güzel bir dünyada yaşamak istiyorsak, insanlar kendilerini geliştirmek zorundalar. Baktığını ”görmeye”, duyduğunu ”anlamaya” çalışmak, her duyduğuna inanmayıp “gerçeğin peşinde koşmak”, okumak, ilgi alanları edinip bu konuda “araştırmalar yapmak”, koyun gibi güdülecek biri olmadığının “farkına varmak”,Yüce Allah tarafından yaratılmış, güzel, değerli ve üstün vasıflara sahip bir insan olduğunu “idrak edebilmek” ve tüm bunlar için “çaba harcamak”… İşte bana göre eğitim bu.

 Buğçe: Medya sektörü yoğundur. Hem çalışıp hem 5 kitap yazmak zor olmadı mı? Çalışma ortamınızı nasıl oluşturdunuz?

Özlem Süyev: Aslında 8 kitap yazdım. 5 tanesi yayınlandı. Bir tanesini ben eledim. Yayınlanmasını istemiyorum. Bir kişisel gelişim kitabım var, yayına hazırlanıyor. Bir de şiirlerimi - ki aslında ben onlara şiir demiyorum, “Kozmik Akışlar” diyorum - onları derlediğim bir e-kitap düşünüyorum. Yazabilmek için genelde içsel huzur ararım. Gece saatleri daha dingin ve huzurlu saatlerdir benim için. Bu nedenle eğer kitap yazıyorsam gece saatlerini tercih ederim. Kahve vazgeçilmezimdir. Evimde genelde hakim olan yasemin ve Türk kahvesi kokusudur ki her ikisi de bana huzur verir. Bir de son zamanlarda şunu fark ettim, özellikle araştırma yazıları yazarken sürekli olarak aynı müziği dinlemek benim konsantrasyonumu arttırıyor. Çalışırken genellikle müzik dinlerim. İlhan İrem, Can Atilla ya da pop opera ve chill out tarzı müziklerden çok ilham alırım. Kozmik akışları yazarken ise, zaman ve mekan aramam. Onlar bazen bir belgesel izlerken, ya da birisine çok büyük bir sevgi hissettiğimde, kimi zaman uzayı, yaradılışı, evrensel boyutları anlamaya çalışırken, bazen de bir kişiye ve olaya kızdığım da aniden akıp gelirler… Onlar benim ruhumun kozmik ışımalarıdır ve çoğu zaman farkındalığımı arttırırlar.

Buğçe: Metafizikle de yakından ilgilisiniz.Çalışmalarınız nasıl gidiyor?

Özlem Süyev: Çok derin bir soru… “Hey dünyalı biz dostuz desem yeterli olur mu?”(gülüyor). İşin şakası bir yana, evrene ilahi sisteme kendimi bildim bileli hep ilgim vardı. Dünya dışı yaşama inanmayanlara hep “inanamayan “ gözlerle baktım. Bu kadar uçsuz bucaksız bir bilinmezlikte, tüm kutsal kitaplar evren evren içine geçmiş oluşumlardan söz ederken, bilim bu konuda bu kadar yol almışken, paralel evrenlerin, membran teorilerinin, evrenleri birbirine bağlayan solucan deliklerinin, başka evrenlerin kapıları olabilecek karadeliklerin sonsuz ve sınırsızlığında ve sürekli genişleyen bir evrenin muazzamlığı açıkça görülürken nasıl dünya dışına ve bilinmeze kayıtsız kalınabilinir? Bu benim anlayabileceğim bir şey değil. Yıldızlar da,tıpkı bizler gibi, doğuyor, genç oluyor, olgunluk dönemlerinde en parlak hallerini alıyor ve sonra enerjilerini kaybederek sönüyorlar. Ama asla yok olmuyorlar başka bir enerji formuna dönüşüyorlar. En fazla görebildiğimiz evrenden kayboluyorlar. Sonsuz ve sınırsız bir yaradılış var. Dünya dışı zeki yaşam formlarından, primatlara, diğer evrenlerin ışıksal varlıklarına kadar sınırsız bir spektrum var. Tüm bunları bildiğin zaman evrende yalnız olduğumuzu düşünmek bana çok komik geliyor. Öte yandan, “Allah aşkı” na tutkun bir ruhum var. Zaten uzaya, evresel sırlara merak sardığın zaman, tüm varoluşa büyük bir saygı ve hayranlık duymaya başlıyorsun. Böylesine bir olağanüstülükle yüzleşmek bendeki Allah aşkını her geçen gün arttırıyor.

 

Buğçe: Ve tabii tüm bunların yanı sıra iki evladınız var. Onlarla aranız nasıl? Zaman ayırabiliyor musunuz çocuklarınıza?

Özlem Süyev: Çocuklarımı her anne gibi çok seviyorum. Onlar bana annelerle ilgili yazdığım her iki kitapta da ilham olan güzel varlıklar… Onlar o güzel enerjileriyle bana hayat yolumda hep destek olan, çocuğumdan öte dostum olan insanlar. Empati yetenekleri çok yüksek ve bana karşı çok anlayışlılar. Gözümdeki en küçük yaş damlasına tahammülleri yok. Ben onların, çocuk taklidi yapan çok bilge ruhlar olduklarının farkındayım ama çaktırmıyorum.(yine gülüyor). Kız kardeşimin ise bizimle ilgili yorumu şöyle: “Ekzantrik ve komik insanlar”… Sude’yle yaşı gereği daha fazla birlikteyiz. Bana her konuda aşırı benzeyen ama benim daha üst bir modelim. Kaan, spora çok meraklı. O artık daha çok arkadaşlarıyla vakit geçiriyor. Ama yine de itiraf etmeliyim ki, içimizde aile kavramını en fazla ayakta tutan, en ılımlı, olaylara duygusal zekayla bakabilme yeteneğine sahip kişi de Kaan. Sude ve Kaan, kişilik özellikleriyle birbirlerini tamamlayan ve zor durumlarda birbirlerine hep sahip çıkan bir kardeş profiline sahipler. Onlar Yaradan’ın bana en güzel armağanları…

 

Buğçe: Bildiğim kadarıyla büyük bir İlhan İrem hayranısınız. Hatta ''Işığın Aşkıyla İlhan İrem'' adlı bir de kitabınız var. İlhan İrem'e olan sevginiz nasıl başladı, neden bu kadar değerli oldu sizin için?

Özlem Süyev: Çocukluk yıllarımda başladı. Ben insanlarda sese çok önem veririm. Bir insanın sesi size o insanla ilgili o kadar çok şey anlatır ki. Evrenselliğe açılmış bir bilinç ve belirli bir düzeye ulaşmış bir ruhun enerjisi de sese yansır . İlhan İrem’in sesi de işte bu özellikle. Ses frekansının benim üzerimde çok huzur veren aydınlatan bir etkisi var. Ve şarkılarındaki anlatımlar, ruhsal boyutlarıma hitap ediyor. O’nu anlamak benim için zor değil, aksine çok keyifli. O’nun her albümü mistik diyarlara, sırlara açılır. Her bilinçte, her ruhta farklı yankı bulur. Ben O’nun hayranı değilim. Ben, ruhun yolunda ilerlerken, O’ndan destek alan ve O’ndan çok şey öğrenen biriyim.

Buğçe: Biraz eskiye dönelim...Bir sürü ödülünüz var.En çok hangisini alırken heyecanlandınız?

Özlem Süyev: İlk ödülümü kazandığımda, dernek bana bir mektup göndermişti. Sonucu bilmiyordum. O mektubu açmak heyecanlıydı.

Buğçe: Yeni projeleriniz var mı? Bizleri neler bekliyor?

Özlem Süyev: Çok projem var ama hepsi benim zaman ayırmamı bekliyor. Aslında bu aralar çok yazasım var ama çok yoğun bir çalışma tempom da var. Bir roman kurguluyorum lakin üzerine tam olarak yoğunlaşamadım. İstanbul’da “Mutluluk Rehberi“ seminerleri veriyorum. Ve bu seminerleri başka şehirlerde de gerçekleştirmek istiyorum. Radyo ile ilgili teklifler var. Yılbaşından sonra açıklarım. Ve son kitabımı çıkaran BESAM’ın internet televizyonu için çalışmalar ve programlar yakında başlayacak. 

 
Toplam blog
: 65
: 722
Kayıt tarihi
: 18.07.09
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo- Televizyon Bölümü'nü bitirdi. 1987 yılından bu yan..