- Kategori
- Coğrafya
Çanakkale' de fırtına
Çanakkale
Bu sabah; rüzgarın sesiyle uyandım. Hüzünlü, masum ve sevecen değil. Tam aksi; öfkeli, hırçın ve saldırgan. Avazları güneyden kuzeye doğru yükselerek esti gün ortasına kadar. Sevgilinin saçlarını uçuşturan; aşk kokusunu çok uzaklardan taşıyıp getiren o tatlı sert rüzgar nerede?...Marmara’dan Ege’ye doğru sakin sakin akıp giden Çanakkale Boğazını çılgına çeviren rüzgar! Dalgaların sabrını taşırıp onlarla teker teker kavga ediyor. Denizin üstü sanki kavga meydanı. Dalgalar ve rüzgar acımasızca vuruşuyorlar. Martılar nerelere sinip saklandılar acaba? Hiç birisi görünmüyor…
Rüzgarın kuvveti ve denizin dalgalanması Çanakkale Masalını hatırlatıverdi bana. “…Gökçeada’nın ve Bozcaada’nın hasreti gitgide büyüyor. Güzeller güzeli, gül yüzlü gül kokulu Gülübol Hanımla kocası Çanak Bey’in iki afacan çocuğu Gökçe ve Bozca daha bir mahsun; daha bir ulaşılmaz oluveriyorlar. Kardeşleri Ayvacık, Bayramiç, Biga, Çan, Ezine, Lapseki, Yenice ve Eceabat çaresiz bekleyişlerine devam ediyorlar…
Kim bilir kaç yıldır yaşarlar böyle birbirlerine hasret... Suyun ayırdığı sevgililer gibi... İki kardeş ada ve iki kıyı karşı karşıya, ama özlem dolu...Ayrı ayrı ve uzak mesafelerde olsalar da; bir birlerine olan sevgilerini hiç eksiltmemişler yüreklerinden...
Rüzgarlar hep eser; kimi zaman deli kimi zaman hafif nemli. Esintiler Gülübol Hanımın yüreğinin yangınıdır. Esinti durduğunda bilirsiniz ki; Gülübol Hanımın göz yaşları yağmur olup iner üzerimize...
Fırtınasız havalarda, uçup duran martılar da bu masalı anlatıp dururlar. Kanat seslerini, ıslıklarını ve çığlıklarını duyarsanız bir gün; kulak verin lütfen martılara. Bu garip masalı sizinle paylaşmak istiyorlardır mutlaka...”
Masalı tekrar tekrar okudum… Zaman; günün yarısını geçti, fırtına henüz dinmedi.
Hayret; sonbaharın geçmekte olduğunu anlamam için takvim yapraklarına bakmam gerekiyormuş meğer!...
Yüreklerimizden ; dört mevsim güzelliklerinin eksilmemesi dileğiyle…