Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çanakkale Destanı unutulur mu?

Çanakkale Destanı unutulur mu?
 

U-nu-tul-maz!


Seher vakti sabaha ermeye başladığında, ben de Çanakkale’ye gözlerimi açmıştım. Yıllar öncesinde topların patladığı, rengi kızıla çalan koca boğaza ilk bakışım değdiğinde içim titremişti. Karşımda on binlerce şehit duruyormuş gibi bir his duymuştum Öyle ki, güneş bile kanla sulanmış boğaza değmeye korkuyordu.

Boğazın büyüsünü seyrederek yaptığım kahvaltıdan sonra bir bir tüm şehitlikleri, siperleri, tabyaları ve boğazı gezdim. Rehberden o yılları dinledim. Bazen de içim acıdı ve dinlemeye bile dayanamadım. Kanıyla bize vatanı alan dedelerimize saygımdan başımı önüme eğdim. Bugün yaşadığım hayata ve vurdumduymazlığa bakınca ayaklarımın altındaki topraklarda şehit yatan dedelerimden utandım.

Utandım çünkü bu bölge sahiller kadar bile ilgi görmüyordu. Kış geldiğinde turizmin gördüğü ilgi; kültür, tarih ve vefa konu olunca ortadan kayboluyordu.

Ziyaretten sonra bir tanıdığım bizim köyümüzden birisinin de Çanakkale de şehit olduğunu söyledi. O da internetten tesadüfen öğrenmiş. Kim olduğunu bilmiyorduk. Soyadı kanunu henüz çıkmamış olduğu için kayıtlarda sadece adı ve lakabı vardı. Ancak ne ad ne de lakap bizim için bir anlam ifade etmiyordu. Tatilim nedeniyle köyüme gittiğim bir gündü. Annem ve babamla sohbet ediyorduk. Şehit olan kişinin kim olduğunu bulabilmek için bir umutla sohbet esnasında anneme lakabını ve adını söyleyerek kim olabileceğini sordum. Annem bir süre şaşırmış gibi düşündükten beni şok eden cevabı verdi. Meğer o şehit benim dedemmiş!

İnsan böyle bir şeyi duyunca ne sevinebiliyor, ne de üzülebiliyor. Ben de şaşırdım kaldım. Ancak şimdi düşünüyorum da destanı yazan kanın bir miktarında benim dedem de varmış. Kurtuluş Savaşı aslında bütünüyle bir destandır. Bu topraklar düşmanların ayakları altından yüz binlerce insanımız şehit verilerek kurtarılmıştır. Keşke bunun farkında olabilsek!

Bu dileğin ardından, sizleri okudukça beni hâlâ düşündüren bir anı ile baş başa bırakıyorum. Çanakkale de canını vatana kurban eden şehitlerin unutulmaması dileğimle,

Seyit Onbaşı

Yaşanan olayın ardından Boğazı Savunma Komutanı Cevat Paşa gelip Koca Seyit’e onbaşı rütbesi takar. Ancak komutana göre bu çok azdır. Koca Seyit’e ne gibi bir ödül istediğini söylemesini söyler. Koca Seyit ısrarlara dayanamayarak ödül olarak kendisine tayın denilen o günlerin koşullarına göre erata verilen el kadar peksimetten iki tane verilmesini ister.

Paşasının emriyle o günden itibaren çift tayın bağlanır. Lakin gün geçtikçe ikinci tayını karnı doymadığı halde yiyemez, kursağından geçmez. Çünkü birlikte yemek yedikleri diğer arkadaşları ondan mahrumdur. Kısa bir süre sonra da kendiliğinden ikinci tayın yemesini bırakır. İşte o zaman Koca Seyit kendisini daha mutlu ve huzurlu hissettiğini anlar.

Koca Seyit’in mucizesi büyük yankı yaratarak Çanakkale Cephesi’ne tezden yayılır. 19. Fırka Tümen Komutanı Mustafa Kemal Atatürk de bu haberi duyar. Duyunca da bu mucize kahramanı görüp yakından tanımak ister. Bu nedenle de o yılın nisan ayı başlarında yani 18-Mart Zaferi’nin 20. gününde kendi atını gönderip, birliğinin çok yakınında görev yapan Koca Seyit’i birliğinden aldırıp köydeki evine getirtir. Onu konuk eder. Kahve içerken de aralarında şöyle bir konuşma geçer:

—Koca Seyit isimli topçu onbaşı sen misin evlat?
—Benim Kumandanım!
—Tek başına nasıl kaldırabildin koca gülleyi?
—İşte Allah’ın izniyle oluverdi kumandanım. Sanki gülle ufacık tefecik bir çam bölmesi gibi geliverdi.
—Peki, asker, sen kumandanlarından hiçbir para, altın gibi ödüller kabul etmemişsin, varlıklı da değilsin, acaba bu nedendir?
—Olsun kumandanım. Memleketimize kırk yılın başı bir iş, bir hizmet yaptıysak, hemen ödül, mükâfat mı olurmuş. Benim askerlimdeki en büyük mükâfatı siz verdiniz. Beni yanınıza çağırıp, kahve sunmanız benim için en büyük mükâfattır, kumandanım!
—Asker gülleyi kaldırdığın gibi beni de kucaklayıp kaldırabilir misin? Söyle asker, çekinmeden söyle, kaldırabilir misin?
Koca Seyit biraz durakladıktan sonra, Atatürk’ün yüzüne anlamlı şekilde bakıp, sorusunu yanıtlar:
—Hayır kumandanım.
—Niye, ben koca gülleden daha ağır mıyım sanki?
—Gülle başka, siz başka kumandanım. Sizi ben değil, kimsecikler kaldıramaz. Çünkü sizin büyüklüğünüz, ağırlığınız gülleyle ölçülemez, kumandanım!

Koca Seyit’in bu cevabı Atatürk’ü fazlasıyla memnun eder. Kahramanı saygılı, yiğit ve güvenilir bulur. Atatürk bir soru daha sorar:
—Sanıyorum eski bir askersin. Askerlikten bıktın mı, terhis olup da evine döndükten sonra bu ocağa seni yeniden çağırsalar severek, isteyerek, gönlünce yine koşar gelir misin?

Koca Seyit hiç düşünmeden
—Tabi gelirim kumandanım. Değil dokuz sene on sekiz sene de yapsam askerliğimi sizin gibi komutanlar haydin asker ocağına gelin dedi miydi tabi ki hemen gene koşup gelirim, cevabını verir.

 
Toplam blog
: 66
: 5959
Kayıt tarihi
: 22.07.06
 
 

Anadolu benim, ben de Anadolu'nun canıyım!   ..