Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '12

 
Kategori
Deneme
 

Çanakkale gibiyim artık

Çanakkale gibiyim artık
 

Aşağıdaki anlatımı, (şiir gibi bir şey) bir öğrencim bana göndermiş.

“Kim yazmış?” bilmiyorum.

Herkesin ortak duyguları olduğuna göre, herkes yazmış.

Darmadağınık bir yaşantının, parsellenmiş duyguları, Çanakkale’nin her yerine dağılmış.

Ne olursa olsun.

Bir insanın büyüdüğü yerlerle ilgili yaşadıkları, hayatın her döneminde önemli ve unutulması mümkün olmayan duygularıdır.

Ben gülmeyi, Şakir’in Yeri’nde unutmadım ama orada çekindiğim bir fotoğrafın yerini hep arıyorum.

Çanakkale’nin ışıltısı içinde yaşanılan her şey…

Ama her şey…

O kentin, orada doğmuş insanlarını dimdik ayakta tutan, bu gerçek değil midir?

Çanakkale’de doğmamış birisini bile büyüten ve kendisine bağlayan, belki de bu mekânlardır.

Belki de kendisini dimdik ayakta tutabilenler, Saat Kulesi’nin eğilmeyen dimdik duruşunda bulmuşlardır kendilerini.

İnsanın doğduğu yer.

Çocukluğunun geçtiği yerler…

Gençliğinin şekillendiği, delilendiği yer ve yerler…

Okula gittiği köyler, kasabalar, kentler…

Mahalleler, caddeler, sokaklar…

Okullar, okuduğu sınıflar…

Geçici olarak kirada kaldıkları evler bile…

Ağaçlar…

Üzerinde çocukluğunu yaşadığı erik ağaçları…

Her şey ama her şey…

Çeker insanı kendine doğru, bir mıknatıs gibi.

Geçmişte yaşanılanlar, hatıralar sarmalar insanı.

Hasrete dönüşür bazen, her şey.

Sıkıldığınız (yaşamak zorunda kaldığınız) yerden kaçıp geldiğinizde, geçmişinizin şekillendiği yerlere.

İz sürersiniz.

Ne sıkıntınız kalır. Ne kederiniz ne de derdiniz.

İçiniz bir hoş olur.

Negatif enerjiniz boşalır gider.

Değişse de birçok şey, değişse de yüzler, mutlaka sizi tanıyan bir sokak taşı olacaktır.

Şakir’in Yeri değişse de, sandalyeler masalar değişse de, orası Şakir’in Yeri’dir yinede. Daha doğrusu sizin yerinizdir.

Kordon, boydan boya kordondur. Size göre hayatın yol aldığı, en önemli kulvardır, “Kordon”

Hastane Bayrı, uzaktan bakınca aynıdır ya da aynı değildir. Size göre geçmişin aynasıdır.

Vedalara alışık iskelenin en ucunda, içtiğiniz şarabın sarhoşluğu aklınıza gelir, Kilit Bahir’e bakarken.

“Sinemanın Şoray’ı, Bozcaada’nın Talay’ı” derdik eskiden. Bizler eskidikte, Şoray’da duruyor yerinde, Talay’da.

İskele’de duruyor yerinde, aynen duruyor hiç kıpırdamadan. Üstü değişse de, gemiler vedalaşanlar değişse de, iskelenin altı dalgalarla coşsa da…

İskele hep aynı.

İskele’den bakarsınız karşıya.

“Dur Yolcu!” diye başlar şiir.

Bir devrin battığı yere, dikkat çeker şiir.

Kalbinize benzetirsiniz, Kilit Bahir’i.

Kilidi, çoktan kırılmıştır kalbinizin.

Gözlerinizi deli bir mayın gibi dolaştırırsınız boğazda.

Saat Kulesi gibi dikilirsiniz iskelede.

Bakınırsınız.

Bakarsınız.

Huzur bulursunuz.

Gururlanırsınız.

Doğum tarihiniz birden, 1915 olur.

*

Adımlarınız sizi alırda, çoktan beri görmediğiniz mekânlara yönlendiriverir.

Unutulan bir mekânın içine bulursunuz kendinizi.

Bilinçsiz adımlarınızın sizi götürdüğü en doğru yerdir, “Yalı Han’ı.”

Tedirgince bakarsınız, açık han kapısından.

Bin kez değişmiştir, içerideki yüzler.

Çok kez değişmiştir, kırılan sandalyeler.

Masalar, aşındırdığı dirseklerin sahiplerini, not etmiştir bir yerlere.

Kaç elin dokunduğu belli olmayan duvarların soluk renkleri, herkesten selam söyler size.

Han’ın eski, en eski taşları, aşınmışlıklarıyla yorgun, sizi tanırlarda konuşamazlar.

Siz bakarsınız, onlar bakar.

Taşlara bakar, taş kesilirsiniz.

İçindeki yeni insanlar sizi tanımasa da, han sizi tanır.

Siz hissedersiniz her şeyi, susarsınız.

Sadece susar, bakınırsınız.

Kedilerde vardır orada, kumrularda.

Serçeler her zaman yaman hırsızdır, masa altlarında.

Sarmaşık çok büyümüştür, şahittir bütün yaşanılanlara. Her yaprak döktüğünde, yeni aşklara yaprak açmıştır sessizce.

Han odalarının aşınmış kapı eşiklerinde, geçmişin izleri hâlâ durmaktadır.

Han yorgundur.

Yorgundur da.

Yaşamaktan vazgeçmez.

Mutludur.

Bilgedir.

Duvarları kadar kitap yaprağıdır.

Kendisine gönül veren insanları basar bağrına, şahit olursa sevinçlere kederlere…

Daha sıkı tutunur hayata.

“Saat Kulesi” gibi dimdik ayaktadır, “Yalı Han’ı.”.

Kollarını açar bütün kavuşmalara

Ve de alışıktır duygulu vedalara.

Çabucak ta kol kanat gerer, acemi âşıklara.

*

İşte kimin yazdığını bilmediğim sözler.

“ÇANAKKALE” gibiyim artık;

Gülmeyi ŞAKİR'de bıraktım,

Coşkuyu LODOS'ta.

Aşkı değil ama tüm anılarımı YENİ KORDON' da.

OLİMPİYAT” kadar yorgun,

“HAYAL KAHVESİ” kadar yıkık.

FEVZİ PAŞA” kadar belalı,

“İSKELE” kadar vedalara alışık,

“KORDON” kadar kalabalık,

“OTOGAR” kadar cefakâr.

ÇANAKKALE” gibiyim yani

Uzaktan ışıl ışıl.

Ama aslında yorgun

Ve her şeye rağmen

”SAAT KULESİ” gibi dimdik ayakta!

*

Ben şunu çok iyi biliyorum.

“Her Çanakkaleli, Kazdağları kadar gururlu ve büyük, Saat Kulesi gibi de dimdik ayaktadır.”

“M.Kemal’in mavi bakışı,

Yahya Çavuş’un gençliği,

Seyit Onbaşı’nın kuvveti…

Mehmetçiğin inancı…” var bizde. 

 
Toplam blog
: 420
: 1641
Kayıt tarihi
: 19.12.08
 
 

1957 Çanakkale/Yenice doğumluyum. Öykü ,deneme, şiir yazarım. Yazdığım bir çok şiirin bestesini d..