Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '15

 
Kategori
Güncel
 

Çanlar artık kimin için çalıyor?

Çanlar artık kimin için çalıyor?
 

Görsel kaynak: www.dw.de


Portekizli Nobelli yazar Jose Saramago, yeryüzünde adaletin her geçen gün biraz daha öldüğünü anlatmak için dört yüzyıl önce Floransa’da bir köyde geçen aşağıdaki öyküyü kaleme almıştır (1)

"...Köy sakinlerinin kimi evinde, kimi tarlasında çalışıyordu... Her biri kendi işine dalmıştı ki birden kilisenin çanı duyuldu.  ‘O dindarlık günlerinde çanlar gün içinde birkaç kez çalardı, dolayısıyla bunda şaşıracak bir yan yoktu. (2) Ama çalan 'yas çanıydı', üzgün üzgün ve bu şaşırtıcıydı! Çünkü bildikleri kadarıyla kimse ölüm döşeğinde değildi. Bunun üzerine kadınlar sokağa döküldüler, çocuklar toplaştılar, adamlar tarlalarını ya da işlerini yüzüstü bıraktılar; bir süre sonra hepsi kilisenin avlusunda toplanmıştı.
 
Kimin için ağlayacaklarının kendilerine söylenmesini bekliyorlardı. Çan birkaç dakika daha çaldıktan sonra sonunda sustu. ‘Daha sonra bir kapı açıldı ve eşikte bir köylü belirdi. Bu adam her zamanki çan çalma görevlisi değildi'.
 
‘Zangoç burada yok, çanı çalan benim’ dedi köylü.
Köy sakinlerinin ‘Peki  ama ölen de mi yok’ diye sormaları üzerine, köylü şöyle dedi:
Hayır ismi olan, insan görünümündeki biri için değil, adalet için çaldım yas çanını, çünkü ölen adalet !.
 
‘Ne olmuştu?  Yörenin açgözlü derebeyi topraklarının sınırlarını değiştiriyor ve köylünün küçücük toprak parçasının içinde ilerleyerek her defasında bir kısmını daha kendi topraklarına katıyordu. Mağdur köylü önce itiraz edip haksızlığa karşı çıktı, sonra yalvarıp yakardı ve sonunda resmi makamlara şikayette bulunup adaletin himayesini talep etmeye karar verdi. Bütün bunlar işe yaramadı ve soygun sürdü. ‘Bunun üzerine köylü, umudunu yitirip adaletin öldüğünü (hep orada yaşamış biri için köyü dünya kadar büyüktür.) duyurmaya karar verdi...." 
 
Evet, ülkemizde de yıllardır can çekişen adalet en sonunda günümüzden yaklaşık 14-15 ay önce öldü!
Sizler, bizler, onlar hepimiz önceden kestirimi zor olan bu hayat oyunun ya içinde ya da kıyısında toplum içinde var olmaya devam ederken birçok şey de resmen çığırından çıktı... Adalet dışı, hukuksuz, akıl almaz önlem ve uygulamaların gerçek demokrasi ile çağdaş özgürlükler adına  yurttaşlarda düş kırıklığı yarattığı, endişe ortamı içinde bir ülke olduk artık. Spordan iç ve dış siyasete, ekonomiden sosyal yaşama değin hemen her alanda tamamen şark kurnazlıklarına gebe ve ucu açık bir gerilim filmine taş çıkartırcasına onca değer yitimi (ve karşı tepkinin kale alınmaması) karşısında aşırı ölçüde tedirgin bireylerin ülkesi!  Çağdaş, dürüst, onurlu ve yurtsever vatandaşların artık içinde yaşamaktan iyice yorgun düştüğü, yılmaya başladığı bir ülke...
 
   
Bu durum tabii ki birdenbire olmadı!
 
Bu konuda dört değerli düşünce, eylem ve meslek erbabı kişinin son günlerde kaleme aldıkları, söyledikleri düştü aklımıza ister istemez. 
 
Uluslararası düzeyde değerli psikiyatrist ve çağdaş bilim insanı Prof. Erdal Atabek' de 25 Şubat tarihli yazısına "... On yıllar boyunca, bu iktidar yıllarından çok önceden başlayan "Kuran kursları" adı altında milyonlarca çocuğun beyni yıkandı. Bu süreçte çocuklara "Kuran öğretme" adı altında laiklik karşıtı, Cumhuriyet karşıtı telkinler yapıldı. Bu yaş çocuklarına yapılan öğretim değil, telkindir. Siz başınızı iki yana sallayıp geçtiniz. Aklınıza bu çocuklara yaz okulları açıp çağa uygun programlarla yaz aylarını değerlendirmek gelmedi. Düşünmediniz. Üşendiniz. Size söylendiği zaman da ilgilenmediniz. Kuran kurslarında beyni yıkanan milyonlarca çocuk büyüdü. Eğitim gördüler, fakülte kapılarına dayandılar. (Yeni telkinlerle) Kızlar "kapanma özgürlüğü, erkekler "mescit" istediler ..." diye başlamakta "...Bakın, size “Su yolunu buluyor” denildi. Siz, “Hangi su hangi yolu buluyor” demediniz. “Durmak yok, yola devam” denildi. Siz, “Hangi yola devam” diye sormadınız. Su sizdiniz, yol da onların istediği yoldu. Bunları söyleyenleri yıllarca üst düzey siyasetçi olarak seçtiniz. Şimdi, ülkeniz kanlı Ortadoğu savaşına girmek üzere. Elbette sizin savaşınız değil. Elbette sizin kararınız değil. Ama artık karar verme iradesi de sizin değil. Bu irade sizde olduğu zaman gereken işlerin hiçbirini yapmadınız..." diyerek devam etmekte (Bence 2007-2008 Cumhuriyet Mitingleri ve 'Gezi' istisnası atlanmamalı). Atabek yazısını "Bu Türkiye sizin seçiminizdir. Eğer bir şey düşünüyorsanız şimdi başlayacaksınız.Gün gün, saat saat, dakika dakika. Ya da “akan suyun nereye gittiğini seyredeceksiniz…” diyerek bitirmekte!
 
Öte yandan ülkenin en büyük ve önemli sanayi grubunun veliahttı  Ali Koç'da Antalya'da düzenlenen G20- OECD Nitelikli Çıraklık ve İşbaşında Eğitimin Teşviki Konferansı'nın açılış oturumundaki konuşmasında ülkemizde genç işsizliğin oranının çok fazla oluşundan, işsizliğin gerginlik getirdiğinden, gelir eşitsizliğinin en fazla arttığı ülke oluşumuzdan, asgari ücretin, reel işçi ücretlerinin düşüklüğünden, iş cinayetlerindeki hızlı artıştan bahisle "...Ben şahsen 6 ve 8 yaşında iki çocuk sahibi bir baba olarak çocuklarımızın geleceğinden, bu gidişata baktığımız zaman, endişe duymamak mümkün değil diye düşünüyorum" dedi! (3) Evet o bile bunu dedi! Ve bu durum, küreselleşme yolundaki ulusal burjuvazinin ana sermayedarlarının artık bu topraklardaki gelecekleri konusunda derin kaygı içinde oldukları anlamına gelmekte!
 
  
Ve güzide bloğumuzun yeni, beyefendi, bilge ve nitelikli yazarlarından Sn. Dr.  Akın Yazıcı da yaşanan durumun vahametine "Dip dalgası" başlıklı son yazısında değinerek (4) "...Yakın günlerin siyasal ve toplumsal olayları zaten susturulmuş ve sindirilmiş durumda olan insanların bir dip dalgası gibi kabarmalarına ve siyasetin kıyılarında patlamalarına yol açacağa benzer..." şeklindeki temel bir kaygıya dikkat çekmekte! Ama bu değerli yazısını yine de Alberto'nun dizeleriyle " Güzellik bir başka geceye salar köklerini... Ve bir başka günde doğar yeniden...diyerek -yinre de- umutla bitirmekte...
 
Öte yandan ülke gündemini kasıp kavuran iç güvenlik gelişmeleri ve "Dolmabahçe Mutabakatı" konusunda (Harp Akademileri ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nde istihbarat, güvenlik ve terörizm üzerine çalışmalar yapan) ünlü siyaset bilimci Tayfun Şahin, PKK’nın silah bırakması tartışmalarına farklı bir pencereden yaklaşarak, AKP – HDP arasında yürütülen müzakerelere ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. "...Kamuoyuna sunulan 10 madde terör örgütü lideri Öcalan tarafından dikte edilen ve yıllardır farklı isimlerle ve şekillerde gündeme getirilen maddelerin toplamından ibaret. Yani hükümet Öcalan’ın taleplerini kabul etmiş durumda." diyerek başladığı analizini “Ortaya konulan 10 madde; gerek dili, gerekse de medyaya servis edilme şekli olarak kamuoyunu hazırlamak için kaleme alınmış bir belge. Aslında tüm pazarlık bitmiş durumda. Taraflar her konuda anlaşmışlar. Şu andan sonra yapılacak tek şey “toplumu hazırlamak” ifadesiyle devam ettirmekte... Şahin, "Anlaşan taraflar niye kavga etsin ki? Bu bir çelişki değil mi?" şeklindeki soruyu ise; "Hayır, çelişki değil. Tam tersine büyük bir tutarlılık. Çünkü AKP ve HDP kamuoyu önünde kavga ederek kitlelerin uyanmasını engellemeye çalışacaklar." şeklinde yanıtlamakta! Şahin değerlendirmesini  "Bir yanlışı düzelterek başlayalım. PKK silah bırakmıyor. Tam tersine PKK, ağır silahlarla donanıyor. Kobane’de elde edilen ve IŞİD’e karşı PYD-YPG’ye teslim edilen ağır silahlar aslında PKK’nın silahları. Çünkü sayılan grupların amaçları da, liderleri de, kadroları da aynı.." diyerek sonuçlandırmakta! 
 
Yaşanan yönetim kaosuna genel olarak baktığımızda ise; 

Tam bir 'Anomi' içinde... Bu terim, köken olarak Yunanca olup basit anlamıyla "ka­nunsuzluk" ya da "normsuzluk" anlamına gel­mektedir.  Devletin en üst kademesinden başlayarak "anomi" özendirilmekte, hayat tarzı haline getirilmekte, kuralsızlık, aklına eseni yapmak, keyfilik…  Bunun herhangi bir bedeli, yaptırımı da yok, herkes keyfiliği talep etmekte…
Bedavacılık, kayırmacılık, keyfilik…

Bu üç temel eğilim Türkiye’nin kültürünün de siyasal kültürünün de temeli şu anda !
Buna dayalı bir demokrasi uygulaması dünyada mevcut değil, Türkiye’de de uzunca süre daha mevcut olabilme şansı da yok aslında! (5) 

Başta José Saramago  olmak üzere bu değerli insanların tümü birden anlattıklarında, düşündüklerinde yanılıyor olabilirler mi?
 
Benden sorması! 
 
Kaynakça ve Dip notlar:
 
(1) José Saramago (d. 16 Kasım 1922,Lizbon, ö. 18 Haziran 2010,Lanzarote),1998 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi ünlü Portekizli yazardır.
 
(2) Kilise çanları Ezan'dan farklı olarak genelde halkı ibadete çağırmanın yanı sıra bir tehlikeyi haber vermek, düğünlerde ve bayramlarda coşku, cenazelerde matem havası yaratmak amacıyla da çalınırlar.  
 
 
 
 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..