Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '18

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Cansın Erol ile Röportaj

Cansın Erol ile Röportaj
 

Cansın Erol ve Ahmet Özhan


Sayın Cansın Erol Hanımefendi, Türk Sanat Müziği ile ilgilenenler içinde sizin adınızı duymayan yoktur. Ancak gençler farklı müzik türlerine yöneldikleri için bilmiyor olabilirler. Genç kuşağında sizi tanımaları amacıyla kendinizi tanıtabilir misiniz?

Çok değerli Harika Hanım, önce size bu söyleşi için sonsuz teşekkür ederim. Sanat böyle sihirli bir dünya... Bütün insanların hissettiği ama ifade edemediğini duygularda buluşturuyor.

Cansın Erol, ülkesine, Ata’sına âşık bir kadın… Doğayı, hayvanları, çocukları, gençleri çok seviyorum. Müzik, şiir, resim, kısaca sanat olmazsa olmazım. Okumayı çok seviyorum. Güzel olan her türlü müziği seviyorum. Şiirin ölçülerini çok iyi bilmeme rağmen hissetmediğim hiç bir şeyi yazmıyorum. Zaten şiirlerimin çoğu yaşanmış hikâyelerden…

Samimiyetin insandan insana yazıyla gerçekten ulaşmayı ve paylaşmayı sağladığını düşünüyorum. Gençlere de hep tavsiyem bu. Çok okumak, bilgilenmek ama kopya yapmadan insanın kendi tarzını yaratması en güzeli… Her yaşam acıları, mutlulukları, güzellikleriyle zaten bir roman…

Her Ömür Bir Roman

Her ömür bir roman, yazılabilse,
Bütün sayfalara tek tek bakılabilse
Yerine mutluluk huzur koyardım
Alındaki yazı kazınabilse...

Her noktayı harfi beyaz yapardım,
Hüznü, ayrılığı yırtıp atardım
Bütün satırlara sevgi yazardım,
Nehirler tersine bir akabilse...

Silerdim cümlelerden yalnızlığı
Gönül şiir olurdu, dudaklar şarkı
Cennete benzetirdim yalan dünyayı
İnsan insan olduğunu bir anlayabilse…

     Özetle, sevdiği eşinin ölümüyle kırılan bir hayatı, çocuklarıyla bıkmadan tamir eden usta bir tamirci. Gerçeklerle hayallerini barışık tutmaya çalışan, insanı, insanları sevme inatçısı bir kadın…  Çocuklarını çok seven, bütün çocukları kendi çocuğu zanneden iflah olmaz bir anne… Yüzlerce defa düşüp kırılan pembe gözlüklerini, bu yaşta hala inatla yerlerden alıp yine takan bir faniyim ve biliyorum ki ''Sanat ve sevgi kalpten kalbe giden en kısa yoldur.”

 

        Sayın Cansın Erol Hanımefendi, bize ailenizden söz edebilir misiniz? Nasıl bir ailede yetiştiniz? Ebeveynleriniz içinde sanatla ilgilenen var mıydı? Sanata ilginiz nasıl başladı?

       Öğretmen bir anne- babanın Sinop doğumlu kızıyım. Çocukluğum ve gençliğim, tahsil hayatım Ankara'da geçti. Mutlu günlerdi o zamanlar… Babam aynı zamanda ilk pilotlardandı. İyi bir şairdi. Gelibolu'da askerlik yaparken arkadaş olduğu Orhan Veli ve birçok sanatçı, yazar, şair sık sık Ankara'daki evimize gelirlerdi.  Ben çok meraklı bir çocuktum. O çocukluk günlerimde Orhan Veli'nin kucağına otururdum. Hep tekrarladığımız bir şiiri vardı:

AĞAÇ

Ağaca bir taş attım

Düşmedi taşım

Düşmedi taşım

Taşımı ağaç yedi

Taşımı isterim

Taşımı isterim!

      Nedense bu şiirde çok gülerdim. Orhan Velinin benimle beraber attığı kahkahalar hala kulaklarımda. Bana, o zaman Fransızca’dan çevirisini yaptığı, La Fonteine'den hikâyeler  okurdu. Nihal Atsız, Rus yazar Çehov'un romanını çeviren Oğuz Peltek ve daha niceleri… Sanata, şiire ilk aşkım o doyumsuz zamanlarda başladı her halde…

 

           Şiir yazmaya ne zaman başladınız?

         Şiir yazmaya genç kızlık dönemlerinde başladım. O tarihlerde okullar arası  bir  şiir yarışmasında birincilik ödülüm de var.

        Doktor olan bir erkek kardeşim var. 1962 yılında Gümrük ve Tekel Bakanlığı Müfettişi olan Vural Erol'la evlendim. Eşim musikiyi çok iyi bilen ve çok güzel de keman çalan bir insandı. Bu nedenle sık sık yaptığımız müzik toplantılarında, o zamanın değerli sanatçıları, şairleri, bestekârlarıyla doyumsuz anılarımız oldu. Hangi birini sayayım. Erol Sayan, Gültekin Çeki, Sabri Süha Ansen, Laika Karabey, Selahattin İçli, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Avni Anıl ve daha nice unutulmaz güzel insanlar… Şimdi maalesef çoğunu kaybettiğimiz harika sanatçılar… Ruhları şad olsun.

        İlk yazdığınız şiir hangisiydi? Sözlerini merak ettim. Bizlerle paylaşmanız mümkün mü acaba?

       İlk yazdığım şiiri tam hatırlayamıyorum ama ilk yazdığım şiirlerden bir tanesi:

Hayal Pencerem

Odanın penceresi bize bakardı
Önünde renk renk akşamsefaları…
Işığın bütün gece yanardı
Ben hayalinle bulurdum sabahları…

Odana uzanırdı dalları sarmaşıkların
Kuş olup o dallara kırmak isterdim
Aşk şarkıları çalardın eski pikapta
Sanki bana bir şeyler ima ederdin.

Gizlice bakışırdık zaman zaman
Yazılar yazardın camdaki buğulara
Kalbim dururdu sanki heyecandan
İsim veremezdim içimdeki duygulara…

Sonra gittiniz, camda ışıklar söndü
Ayrılığı ilk sende öğrendim
Ne dualar ettim geceler boyu
Hayal pencereme geri dönmedin.

 

      Yıllar öncesinden şiir yazdığınız halde neden yazdıklarınızı toplumla paylaşmadınız?

      Maalesef eşimi 1978 yılında bir trafik kazasında kaybettim. Mete, Levent, Murat isimli üç evladım ve bir torunum var. Ben gençliğimden beri şiirler yazardım ama kimse de bilmezdi.  Gençlik ve belki biraz kıskançlıktan belki de o zamanlarda yanlış anlaşılır diye eşim şiir yazdığımı kimsenin bilmesini istemedi. Sevgi var ya ben de çok önemsemedim. Zaten bilinsin meşhur olayım gibi duygularım hiç yoktu ki!

 

      İlk bestelenen eseriniz hangisidir? Sözleri hangi duygularla yazılmıştı?  Bestecisi, yorumcusu hakkında bilgi alabilir miyim?

     Eşimi kaybettiğim günlerde çocuklarım çok küçük. O büyük acı… Yalnız kaldığım zamanlarda şiirler içimden taşmaya başladı. “Güneşin battığı yerde bir dönülmez ufka gittin” şiiri  geldi ilk… Sonra “Hüzün” ve  “Sonbahar Vurgunu”... Küçük  bir defterim var. Mavi kaplı… Durmadan yazıyorum.

      Aile dostumuz Dr Selahattin İçli ve eşi Pınar bir gün bana geldiler.  Zaten hiç yalnız bırakmıyorlar. Şiir defterimi masanın üstünde unutmuşum Pınar açtı okudu. ''Bunu kim yazdı?'”dedi. “Ben!” dedim. Çok şaşırdı, ağlamaya başladı. Selahattin Bey okudu. Arkada “Hüzün” de var. “Cansın Hanım, bu defteri alabilir miyim?” dedi. 2 ay sonra bestelenmiş halini gördüğüm zamanki hislerimi anlatamam ki size…

       Daha sonra HüzünSonbahar VurgunuGece Gözlüm gibi onlarca müşterek eserimiz oldu. Dostluğumuz ve müzik ortaklığımız onları kaybedene kadar hiç eksilmeden devam etti.

        Ahmet Özhan, Zeki Müren ve çok sevdiğim sevilen daha pek çok değerli sanatçı okudu eserlerimizi. Yine değerli birçok bestekârımız şiirlerimi besteledi. Bestelenen eserlerim iki yüzden fazladır. Birçok ödüller aldık. 1983-1984-1985-1986 yıllarında Eurovision Şarkı yarışmalarına katıldık. 1983’te Ayşegül Aldinç’le 3. olduk.

 

     “Sonbahar Vurgunu” adlı eserinizin sözlerini ve hikâyesini okurlarımızla paylaşabilir miyiz?

    Sonbahar Vurgunu

Hiç tatmadım böyle duyguyu

İçimdeki derya durgun

Kalbim yabancı hislerin yorgunu

Tanrım, bu sonbahar vurgunu…

 

Aşk ilkbaharda bir meltemmiş

Yaz günleriyse tatlı sıcaklık

Çok yakarmış güneşin solgunu

Tanrım, bu sonbahar vurgunu…

Sevgi denizinin sonu yokmuş

Ufuk yaklaştıkça kaybolurmuş

Gönül böyle bir sevdanın yorgunu

Tanrım, bu sonbahar vurgunu… 


            Çok genciz.  Sevdiğim bir kız arkadaşımın sevdiği bir  genç  var. Birbirlerini çok seviyorlar. Evlenmek istiyorlar. Ama aileleri evlenmelerine izin vermedi. Çok mücadele ettiler ama olmadı. Ben de onlarla beraber çok üzücü günler geçirdim. Çok sonra canım arkadaşım evlendi ve biz ara ara hep görüştük. Yıllar sonra arkadaşımın eşi vefat etti. İki çocuğuyla Bodrum’a yerleşti. Orada hiç unutamadığı sevdiği adamla karşılaştı. O da yıllar evvel eşinden ayrılmış ve sonunda birbirini hala seven canım dostlarım evlendiler. Çok mutlu oldular. Ama kader yine ağlarını örüyormuş. ara ara görüşüyorduk ve üç yıldır çok mutlulardı. Bir sabah telefonun sesiyle  uyandım. Telefonda hıçkıran sesiyle “Cansın’ım ilkbaharımda yediğim o vurgun yetmemiş. Bu sonbahar vurgunu bitirdi bizi… Onu kaybettim.” dedi. Telefonu  kapattım. Bir saat sonra elimde “Sonbahar Vurgunu “nu yazdığım ıslak peçeteyle baş başaydım acıyla…

 

       “Eserler, insanın evlatları gibidir. Hangisini daha çok seviyorsunuz?” dersem belki “Anneni mi çok seversin, babanı mı?” sorusu gibi saçma gelebilir ama ben yine de soracağım. Hangi eserinizin sizdeki yeri farklıdır? Niçin?

  “Güneşin Battığı Yerde” 1980 yılında beni sizlere taşıyan ilk bestelenen ve eşime yazdığım ilk şiirdir. Bütün eserlerin yeri ayrı ama bu eserin bende farklı bir yeri var.

Güneşin Battığı Yerde

Güneşin battığı yerde bir dönülmez ufka gittin

Beni böyle dertli, garip; bitkin bıraktın

Gittiğin gün gibi sessiz, seninle doluyum sensiz.

Yalnız bıraktın.

Zaman hiç geçmemiş gibi,

Sensiz yaşanmamış gibi sana geleceğim

Dudağımda yarım kalan hazin hüzzam şarkılardan,

Yanmış geleceğim.

Yaşamaktan başka söyle, aramızda fark mı kaldı,

Cansın derken can mı kaldı,

Duman olup geleceğim…

 (Kaybettiğim eşime ve bütün sevdiklerime…)

       “Güneşin Battığı yerde bir dönülmez ufka gittin” şarkımızı ilk kez Ahmet Özhan okudu. Şarkımızı seslendiren çok sevdiğim hepsi birbirinden değerli bütün sanatçılarımıza da sonsuz teşekkürlerimle…

 

        Hangi eserleriniz hangi bestekârlar tarafından hangi makamlarda bestelendi? Yorumcular kimlerdi?

       Hepsine medyun olduğum çok kıymetli kırktan fazla bestekârım şiirlerimi besteledi ve pek çok değerli sanatçımız seslendirdi eserlerimizi… Hepsini buraya sığdıramayız inanın. Hepsine sonsuz teşekkür ve sevgimle diyorum.

 

       Hangi makamları daha çok seviyorsunuz?

         Türk Musikisi bir derya… Her makamda doyumsuz eserler var. Hüzzam, Kürdili Hicazkâr makamlarını çok seviyorum.

 

         Şiir ve güfte farklı kavramlar mı? Bu konuda düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?

         Türk sanat müziğinde çok eski bestekârlar Aruz, hece vezninde şiirler veya rubai ve kasidelerle beste yapmışlardır. Çünkü güzel bir şiirin içinde zaten bestekâr o müziği duyar ve besteler. Yahya Kemal, Faruk Nafiz Çamlıbel ve birçok şairin şiiri, şiirde değişim yapılmadan böyle bestelenmiş ve Türk Musikisine harika eserler kazandırılmıştır. Sonradan şarkı sözü olarak adlandırılan güftelerin çoğu beste olması düşünülerek yazılıyor.

     Benim şiirlerimin çoğu serbest şiir olduğu için ben bestelenebileceğini hiç düşünmedim bile… Ama sevgili aile dostum Selahattin İçli bir yenilik yaptı bence…

 

          Bekir Sıtkı Erdoğan ile alakalı bir anınızı okumuştum ve çok etkilenmiştim. Rica etsem okuyucularımızla paylaşabilir miyiz?

     Geçenlerde anı hanemde dolaşırken bir şiir geçti elime. Bugün çoğunu kaybettiğim ama kalbimde bütün varlıklarıyla yaşayan dostlarımın bana bıraktığı çok güzel bir miras.

       1970’lerden beri dostlarla şiir müzik toplantıları yapardık Bursa'da, Ankara'da, İstanbul'da... Doyumsuz saatlerin nasıl geçtiğini anlamazdık. 1990lı yıllarda kısa bir süre İstanbul'dan ayrıldım. Dost meclislerine katılamadım. Bir akşam Bursa'da beni anmışlar. Allah çok uzun ömürler versin büyük şairim, üstadım Bekir Sıtkı Erdoğan bir peçeteye içinden gelen iki dizeyi yazıvermiş. Peçete elden ele dolaşmış herkes iki satır ilave etmiş. Ortaya doyumsuz bir şiir çıkmış. Yıllar sonra bir karşılaşmamızda muhterem hocam Bekir Sıtkı Erdoğan o peçeteyi bana verdi.

Bekir Sıtkı Erdoğan: Düştün yola dost âlemi efkâra bıraktın/ Bin pare bölüp bizleri bin pare bıraktın.

Orhan Ete: Bilmem ne yapar neyleriz bu onmaz acıyla, /Ardında huzursuz nice avare bıraktın.

Bekir Sıtkı Erdoğan: Varlığın bize yepyeni bir imkân olacaktı /Heyhat bu imkânı ey dost ellere bıraktın.

Orhan Ete: Ben derdime her çareyi dostluğundan umarken, /Sen gittin bizi böyle biçare bıraktın.

Selahattin İçli: Sevdik seni dost öyle ki hem canı gönülden/ Besbelli sen dostları dildare bıraktın.

Bekir Sıtkı Erdoğan: Erken gidiyorsun ama ey dost. /Asla feri sönmez nice seyyare bıraktın.

       Ben ne şanslıyım ki Allah hüzünlerin yanında böylesine güzel insanlarla beraber olabilme imkânını verdi. Onların bu paha biçilmeyen dizelerine mahcup iki satırla seslenmek istiyorum:

      Gittiniz bir başka dünyayı güneşle aydınlattınız.
      Ayrıyız ama bana dostluğunuzla sonsuzu bıraktınız.

 

         Kitaplarınızın olduğunu biliyorum. Şubat 2018’de Ankara Kitap Fuarında İlesam Standında imza gününüz vardı. Benim imza günüm de sizinkinden birkaç gün sonraydı. Karşılaşamadığımız için çok üzülmüştüm.  Kitaplarınızı imzalayarak adresime yolladığınız için çok mutlu oldum. Okuyucularımız kitaplarınızın isimlerini merak ediyorlardır. Onların adına öğrenebilir miyim?

       Güneşin Battığı YerdeCansın Erol ŞiirlerHayal PenceremŞiirler AnılarCansın Erol Şiirler Anılar Hikâyeler adlarını taşıyan beş şiir kitabım var.

 

          Siz sadece şair ve güfte yazarı değilsiniz. Aynı zamanda sanatın başka dallarıyla da uğraşıyorsunuz. Resimle de alakadarsınız, müzikle de…  Hatta beste de yapıyorsunuz.

      2014 yılında 50 yıllık şehrim İstanbul’dan ayrılarak, Antalya Kemer beldesinde, Çamyuva'ya yerleştim. Amatör olarak resim çalışmalarım var. Bestelediğim eserlerden sözleri de bana ait olan bir bestem “Sana Evet Sevgilim” TRT Repertuarına alındı.

 

          Unutamadığınız bir anınızı okurlarımızla paylaşır mısınız?

        Ben ilkokul talebesiyken Âşık Veysel, yılda bir kaç defa okulumuza gelirdi. Kolundaki genç, onun yürümesine yardım ederdi. Gözleri görmüyordu. İnce uzun saplı sazını alır, kendi şiirlerini seslendirirdi. O zamanlar içindeki derin felsefeyi, güzellikleri pek fazla anlamadan ama pür dikkat dinlerdik.  Ankara'nın bütün kazalarını dolaşır, geçimini sağlardı. Allah'tan nice değerli insanını, sanatçısını yaşamdan kırgın ve incitilmiş yollayan yurdum onu yaşarken onurlandırabildiği sanatçıların arasına koyabildi. Geç de olsa…

“Dost, dost diye nice nicesine sarıldım. /  Benim sadık yârim kara topraktır.” Karanlık dünyasında kalbi kör kimler yazdırttı bu dizeleri ona kim bilir!

     “Dost” kelimesi çok sık kullandığımız tek bir hece...  Çoğunlukla bulamadığımızdan yakındığımız, ya da bozuk para gibi harcadığımız doyumsuz zenginlik.  İçinde sevgi, vefa güven barındıran yaşam şanslarından biri. Dünya yaşamımız bittiği zaman geride kalanlara bırakabileceğimiz en büyük miraslarımız arasında…

 

         Hatırladıkça sizi üzen veya sizi çok mutlu eden bir anınızı anlatır mısınız?

          İnsanın hayatı anılar zaten! O kadar değerli eşsiz anılar ki şimdi insan daha iyi anlıyor. Sevgilerle biriktirdiğim her anı, her yaşanmışlık bir hazine benim için.

          Sevdiğim insanla evlenmem, çocuklarımı torunlarımı kucakladığım anlar, müzikle sanatla sevdiklerimle olmak, sanatta aldığım ilk ödül… Bunlar mutluluklarım… Eşimi, sevdiklerimi kaybetmek… Bunlar da hüzünlerim…

 

          Gelecek günlerden beklentileriniz nelerdir?

          Acısı tatlısıyla uzun bir yaşamın sonunda sevdiklerimi yaşlılığımla üzmeden hep sanat ve sevgiyle dolu bir son…  Çocuklarımızın, gençlerimizin yarınlarında güvenle mutlu olacağı bir ülke bir dünya hep ütopyam oldu.

 

        Son olarak okurlarımıza bir mesajınız var mı?

        Başta ilk eserimi besteleyen  ve beni sizlerle buluşturan Dr Selahattin İçli, Alaaddin Yavaşça, İrfan Doğrusöz, Erdinç Çelikkol, Erdoğan Berker, Fatih Erkoç, Semahat Özdenses, Yılmaz Karakoyunlu, Zeynettin Maraş, Nesrin Körükçü, Tuncay  Yalın ve hepsi birbirinden değerli bütün bestekârlarıma gönül dolusu sevgilerimle…

        Evet, canım dostlarım. Benim şiirlerimin çoğu hayatın gerçek hikâyeleridir. Kim bilir belki de şiirlerimden birinde siz de varsınızdır. Dilerim bütün hayat hikâyeleriniz mutlu mesut bitsin. Bir insan dünyada hiç bir şey değil.  Biz bir bütün olarak varız. Herkese sonsuz teşekkür ve sevgilerimi yolluyorum.     

 

          Bana vakit ayırdığınız ve sorularımı samimiyetle cevapladığınız için çok teşekkür ederim. Sevgilerimle ve saygılarımla…

HARİKA UFUK
Adana-TÜRKİYE

24.08.2018
Saat: 20.30

 
Toplam blog
: 389
: 261
Kayıt tarihi
: 01.12.13
 
 

Adana'da doğdu. Öğrenim hayatına İstanbul'da Çengelköy İlkokulu'nda başladı. İstanbul Marmara Ünive..