Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '08

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Çareler bile çaresiz!

Çareler bile çaresiz!
 

...


Onun hikayesi topluma mâl olmuş bi dehşet!

Delikanlı Ali 24 yaşında. En güzel çağlarımızı birlikte geçirdiğimiz, çocukluk arkadaşım.

Beklenmedik bir ziyaretle dün kapımızı çaldılar.

Upuzun, selvi gibi bir genç. İlk görüşte Libyalılar'ı andıran soluk bi benzi var...
Çocukluğunda da öyleydi; esmer bi teni vardı. Zaman biraz daha karartmıştı sanki onu.

Biraz konuştuk... Gözleri kayıp kayıp gidiyor ve kollarında çizgi çizgi jilet kesikleri...
24 yaşındaki Ali eroin bağımlısı...

"Bi üşüme geldi!" diye başladı söze.

Biraz evvel kurduğumuz sofraya bütün ısrarlara rağmen oturmamıştı.

Yanıma geldi mutfaktaydım:

"Bi parça ekmek" isterken ses tonu oldukça çekimserdi.

"Az önce utandım, oturmadım sofraya." dedi. Büyük bir ivedilikle masaya yemekleri koydum ve biraz sitemkar:

"Burası senin de evin, unuttun mu çocukken çok oturduk aynı sofraya...
Annem duymasın, kulaklarını çeker!"

Tebessüm etti bana kan çanağına dönmüş gözleriyle. Yemek yerken başladı sohbetimiz.

"Duymussundur İstanbul'a neden geldiğimizi." dedi ve ekmeği göstererek ekledi:

Ekmek gibi, su gibi bi şey. Olmayınca istemsiz hareketlere bürünüyor vucüdum ama kararlıyım. Sözünü kestim tam bu esnada:

"İşte olay burda çözümleniyor, kafanda bitirmen lazım yoksa sana kimse yardım edemez."

Ailem dedi, "anladım ki ailem benim en iyi arkadaşlarımmış. Bir tek onlar istiyormuş benim iyiliğimi, arkadaşlarım ise beni bu hale sokanlar. Bak babam peşime düştü 1200 km yol geldi. Ne için! Sırf benim için. Evde düzen yok, dirlik yok, annem çok perişan...

Babam yeter ki sen kurtul bu illetten ben her zaman arkandayım diyor."

Ben bu zamana kadar kız kardeşimden hiç para almadım, evdeki eşyaları satmaya kalkmadım!

Başını önüne eğdi.

"Utanma Ali senin de suçun yok, şimdi güçlü olman lazım, direnmen... Karsı koy benliğine!"

Şimşek gibi şaktı bu sözüm mutfakta.

Ellerimi yıkayayım ben dedi kalktı.

İşin aslını daha sonra babası o ve ben otururken öğrendim. Çocukken korkulu rüyamız olan " ..." alıştırmıştı.

Babası isyan ediyordu. Koskoca adam eriyip bitmişti adeta.

"Oğluma bunu yapanın da ocağı sönsün hoş hanımı da bırakıp gitti ya zaten" dedi.

Daha sonra bir sürü şey anlattılar: İki kere tedavi olmuştu Ali. 1, 5 ay bırakmıştı.
"Hayata dönmüştüm" diyor bunu söylerken.

1, 5 ay kullanmamış ancak evlerine döndüğü zaman aynı çevrede tekrar başlamış. Ordan taşınmamız gerek diye defalarca söylüyordu.

İstanbul'a gelme sebebi AMATEM'de tedavi görmek istemeseydi.

Çok istekli görünüyordu, pişmanlığı yüzüne vurmuş konuşmalarıyla her defasında bunu hissettiriyordu insana. Ömrünün en deli dolu çağında beyaz bir toza kapılıp hayatını söndürmek var mıydı? Böylesine düşüncelere kapıldığım zaman yaşamanın ve yaşamımın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hissettim. Bir kez daha şükrettim YARADAN'a...

"Akranlarım birer birer evlendi, çocukları var ve çalışıyorlar. Ben ise..."
Derdine yanan annesine daha fazla acı çektirmek istemiyordu. Babasını ise her seferinde sahiplendiği için taktir ediyordu. Kimin dost kimin düşman olduğunu biliyorum diyordu.

Bu cümleleri kuracak kadar da bilinçliydi Ali!

Sabahın erken saatlerinde düştüler yola baba oğul ve benim babam.

Amatem'e gidip görüşmüşler; ancak Amatem kilometrelerce uzaktan geldiği için kabul etmedi Ali'yi.

Onlar ise ben bunu öğrendiğimde Ankara'ya doğru çoktan hareket etmişlerdi.

Ömrünün baharında bir genç ve o gencin fiziksel yapısı olmak üzere bütün benliğinin talan edildiği bir toplumda yaşıyoruz.

İster iradesiz, suçlu kendisi deyin... İsterseniz acıyın. Ben gözlerindeki çaresizlikte boğuldum, ona yardım etmek istedim.

Yaşama tutunmak için her türlü çabayı harcadığını gerek konuşmaları gerek dalıp dalıp giden gözleri yeteri kadar gösteriyordu.

Küflenmiş beyinlerden ıslah olmuş bir toplum, bir çevre istiyordu.

İstemek onun da hakkıydı. O da bu toplumun bir parçasıydı. Sonsuzluğa gömülmek istemiyordu böylesine çaresiz. Bir aile anlamsız bir toz yüzünden dağılacak mıydı ya da genç Ali bu körpecik yaşında yüksek doza maruz kalıp ölüp kalacak mıydı bi köşede?

Ne yazık ki yalnızca soru işaretleri kaldı aklımda... Bir de konuşurken "iç çekmeleri"

Toplumumuzdan soyutladığımız nice Aliler'i topluma yeniden kazandırmamızı umuyorum. Bİr şeyler yapılmalı, birileri bi şey yapmalı...

Yoksa...

Kemosmalist
İstanbul-2008

 
Toplam blog
: 54
: 1219
Kayıt tarihi
: 31.07.08
 
 

Yasamanın ve varolmanın en güzel kanıtı olan ALLAH'ın yeryüzündeki en güzel yansımasıyım... İdeal..