Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '14

 
Kategori
Siyaset
 

Çaresiz insanın konformizmi

Çaresiz insanın konformizmi
 

Konformist insanların


Konformist, uymacı, uyumlu anlamına gelen sıfat olup, Fransızca conformiste'ten Türkçe'ye giren (TDK sözlüğü) sözcük, zannedildiği gibi “konforu seven, rahatına düşkün” anlamına gelmeyip, “sorgulamadan itaat eden”, “boyun eğen”, intibak eden, uyum sağlamış anlamlarına gelmektedir.

Konformizm, insanların kendilerini ilgilendiren konularda bile “hayır” deme ve şaşırma yeteneğini kaybetmeleriyle, bireyin kişiliğine ve özüne yabancılaşmasıyla başlıyor.

Toplumların kalkınması zengin ve bol kaynaklara sahip olmakla mümkün olmuyor. Bugün dünyada “en etkin” ve “en güçlü” olan ülkeler kaynakları bol olan ülkeler değil, toplumsal aklını ve yaratıcılığını etkin kullanan ülkelerdir. Bireysel, toplumsal ve örgütsel olarak beyin potansiyelini kullanmayı öğrenmek başarılı olmanın en önemli gerekleri arasında yer almaktadır. Bireyin beyin gücünün kullanması ile konformistliği (uyumluluğu) arasında ters yönlü bir ilişki söz konusu. Fikri ve zihni üretim bir yönü itibarıyla itiraz ve itaatsizlik gerektirmekte; İnsanların “hayır” deme, karşı koyma ve şaşırma yeteneğini kaybetmeleri yaratıcılıklarının sonu olmaktadır. Başkaldırma ve itaatsizlik insani bir tutumdur, İnsanlığın tarihi itirazla başlamış öyle görünüyor ki isyanla da sona erecektir. Bu bağlamda “insanı hayır diyebilme yeteneğine sahip olan bir varlık olarak ifade edenler, aynı zamanda isyan ediyorum o halde varım” diyenlerdir.

Günümüz dünyasında gelişmiş toplumlardan değil, insanına ve onun zihinsel gücüne yeterli değeri vermeyi öğrenmiş ya da öğrenememiş toplumlardan söz edilebilir. Zengin ve bol kaynaklara sahip olmanın toplumların kalkınması için gerekli ancak yeterli olmadığı açıktır. Zira bugün dünyada “en etkin” ve “en güçlü” olan ülkeler kaynakları bol olan ülkeler değil, toplumsal aklını en iyi organize eden ülkelerdir. Yani, herkesin aynı görüşte olduğu bir örgütte dinamizm, hırs ve aktivite olmaz. Modern toplumun bütün kazanımları mevcutla yetinmeyen insanların çalışmalarının ürünüdür. Pasifizm, statüko ve dalkavukluk üreticiliğin baş düşmanıdır. Bir yönetim; etrafındakileri, itiraz bilmeyen, yumuşak başlı ve evet efendimci tiplerden seçmişse “başarısızlık” için başka hata yapmasına gerek yoktur.

Konformistler genel olarak yumuşak başlıdırlar ve nasıl yönetildiklerini dahi merak etmezler. Yönetenlerin hem “en iyisini bildiklerini” hem de “bir bildiklerinin var olduğunu” düşünürler. Yönetilenler, gözlerini kapayıp vazifesini yapmak gibi bir algıyı kendisine rehber edinmişlerdir. Suya sabuna dokunmayan, etliye sütlüye karışmayan, “evet efendim” geleneğine sahiptirler. Yönetimler genellikle çalışanlarının konformist olmalarını arzularlar. Hâlbuki yaratıcılık, değişim ve gelişme sisteme ve statükoya uyum sağlamanın değil, meydan okumanın sonucunda meydana gelir.

Modern bireyi insan yapan ne kadar değer varsa hepsi mevcutlara farklı bakışlarla yaklaşma sonucunda elde edilmiştir. Kabul etmek, tasdik etmek ve yumuşak başlı olmak üretmez, tekrar eder. Toplumların kendi kendilerini tekrar etmeleri çağın gereklerine yanıt verememeleri sonucunu doğurur. İtiraz ve itaatsizlik statükoyu tehdit eder. Bu sayede zamanla laçkalaşan, bozulan ya da etkisiz kalan sosyal tutum ve uygulamalar itirazların ortaya koyduğu alternatiflerle kurumsallaşmadan terk edilebilir. Bu bakımdan hayır deme yeteneği yönetimlere fonksiyonel katkı sağlayabilir.

Geleceğin mimarları, vicdanlarına uymadığı için itiraz eden, Tanrıya itaat ettiği için monarklara karşı itaatsiz olan, seçtiği ilkelere ve şuuruna sahip çıktığı için de yalnız kalmayı göze alanlar olacaktır. Dün asi olarak görülüp yargılanan birçok zevata bugün saygı, ihtiram ve kahramanlık payesi verilmektedir. Unutmamak gerekir ki, sistemin ve kullarının yargıları dün de sahteydi, bugünde. Karanlık ya da aydınlık, sıcak ya da soğuk, yakın ya da uzak, ölmek ya da yaşamak zamanın dönüşümünden ibarettir. Dünün asileri de yok köleleri de, Krallar da soytarıları da toprağa döndü. Döneceği yere insanlığını kaybetmeden var olduğunu, kaybolduğunda hissettirerek dönmek: erdemli insanın bütün meselesi budur. İnsanlar daha çok kabulleriyle, evetleriyle, baş eğmeleriyle değil hayırlarıyla, retleriyle ve itaatsizlikleriyle hatırlanırlar.

Habermas’ın da belirttiği gibi, “kendinden emin olan her hukuk devleti demokrasisi sivil itaatsizliği, siyasi kültürünün zorunlu kıldığı ve bu nedenle olağanlaşmış bir temel taşı olarak algılar”. İnsan olmalarının onuruna bireyler, biraz da sivil başkaldırı özgürlükleri sayesinde varabilirler.

“Dünyanın yok edilmesi, kendimi, onun tarafından unufak edilmekten kurtarmak için yapabileceğim son, nerdeyse umarsız girişimdir.”(Fromm, 1973)

Mademki bütün nefisler ölümcül, bütün sistemler entropiktir (düzensiz), o halde olumsuzu olumsuzlaştıracak itiraz ve itaatsizlik niçin yargılanmak istenmektedir. Sistemin muhafızları mevcutlarını kaybetmemek için sistemle birlikte bakmayı göze almaktadır. Hâlbuki itirazın, hayırın ve itaatsizliğin temelindeki nedenlere statükoya sarf ettikleri mesainin yarısı kadar gayret sarf etseler, sorunlar büyük ölçüde çözüm yoluna girebilir.

Nizamettin BİBER

 

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..