Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mayıs '16

 
Kategori
Siyaset
 

Cari Siyaset Yapısı ve Değişen Kitle Hareketleri...

Görece olarak, ülkemizde koalisyon dönemlerine ve vesayet rejimlerine göre, siyaset kurumunun, işlediğini ve demokratik düzenin sağlandığını iddia edebiliriz...

Sorunlar da yok diyemeyiz... Her şeyden önce, Türkiye’de 3 Kasım 2002 tarihinden bu yana dengesiz gelişen bir siyaset ekseni var. İktidar ekseni olabildiğince gelişip, güçlenirken; muhalefet ekseninin iktidar karşısında özgün politik söylev üretememesi, seçmenler açısından ülkemizdeki siyasal parti algısını tektipleştiriyor.

Yani... Türkiye’de sanki AK Parti’den başka seçim yapılacak bir opsiyon yok gibi, düşünülüyor. Pekâlâ, düşünülmesine düşünülüyor; ama buna medya organları da, yaptıkları propaganda yayınları ile destek oluyorlar.

Ülkemizde siyaset ekseni bağlamında yukarıda izah ettiğim gibi, bir sağlıksız gelişme var ise de, sosyolojik yapımız da pek sağlıklı değil. Her şeyden önce, insanlarımızın zihinleri karışmış durumda. Yine, iflah olmaz kutuplaşma hâllerimiz devam ediyor. Acılar, üzüntüler, sıkıntılar, hezeyanlar, elemler ve daha birçok insanî sıkıntılar bile, saflaşmanın gereğince insanların yüreklerinde değer buluyor.

* * * *

Yanı başımızda, Mısır’da ve Suriye’de, insanlar, kendi orduları tarafından katledilmekte ve buralarda insanî dramlar yaşanmakta. Fakat, yürekleri sızlatan manzaralar karşısında dahi, “İdeolojik” tepki ve tutumlardan kaçınamıyoruz.

Kutuplaşma ve ayrışma öyle bir hâle geldi ki, milli duygularımızı okşayabilecek veya incitebilecek durumlarda dahi, ideolojilerin ve hayat tarzlarının kampçıladığı reflekssel tepkilerden vazgeçemiyoruz. Siyasal olarak bu kutuplaşma ve hislerimizin esiri olma olayını, en çok 66’sı tutuklu 275 sanığın yargılandığı Ergenekon Davasında yaşadık. Bir kesim, bu davanın, önemli bir demokrasi zaferi olduğuna inandı; yine bir başka kesim ise, bu davayı kısaca “hesaplaşma” olarak değerlendirdi. Hiç kimse, içeride tutsak kalan insanların haliyet-i ruhunu anlama yolunda çabalamadı. İnandığı veya inandırıldığı her neyse, yaşananlara, o çerçeveden bakmayı tercih etti. İnsanların, senelerce içeride ne çektikleri, hangi hukuksuzluklara ve haksızlıklara maruz kaldıkları, kamuoyunun saflaşmış kesimlerince dikkate alınmadı. Keskin ifadelerle ve yargılarla insanlar yaftalandı. Adalet mekanizmasının işleyip işlemediği yorum yapanlarca dikkate alınmadı. Varsa yoksa darbeye teşebbüs yapıldı mı; veya darbeye teşebbüsün emareleri saptandı mı, buralara takınılıp kalındı. Bu durum da, deminden beridir anlattığım kutuplaşma denen fasit daireyi pekiştirmekten başka hiçbir işe yaramadı...

* * * *

Türkiye’de görece de olsa eskiye oranla bir ekonomik büyüme ve kalkınma hamlelerinden bahsedilebilir. Ülkemizde ideolojik tartışmaları bir kenara bırakırsak, liberal piyasa ekonomisinin yerleşmesiyle “orta sınıfın” eskiye oranla büyüdüğünden de, bahsedilebilir. Tabii ki, iktidara yakın bir sermaye grubunun oluşmasını ve yine muhafazakâr kesimin kendi burjuvazisini yaratmış olmasını, bir kenara bırakırsak...

Pekâlâ, özelleştirmeler vasıtasıyla ülkemizin Cumhuriyet döneminden süregelen kamu kuruluşları, eldeğiştirmek kaydıyla rant ekonomisinin veya yandaş iş çevresi tesis etmenin kurbanları olmuşlardır. Orta sınıfın yükselişi ve refah durumunun görece artışı, sadece ekonomik sonuçları ve tesirleri bakımından dikkate alınamaz. Taksim Gezi Parkı eylemlerinde ortaya çıkan kompozisyona/sosyolojiye da/de, eko-politik perspektiften bakmak gerekebilir.

* * * *

Taksim Gezi Parkı eylemleriyle birlikte Türkiye’de alışık olduğumuz bir hisle yine haşır-neşir olmak durumunda kaldık. Komplo teorileri... Ülkemizin zihin kodlarında zaten komploculuk hiç eksik olmamıştır. Meydanlarda çok farklı kesimlerden, ideolojilerden, hayat tarzlarından bir araya gelen “Sosyolojiyi”, manipüle edilmiş kitleler olarak varsaydık ve kolaycılığa kaçtık. Bu insanları, meydanlarda günlerce tutan olaylar veya moral değerlerin ne olduğunu anlamak yerine, dış mihrakların oyununa ve faiz lobisinin atraksiyonuna, kendimizi kaptırdık. Komplo teorilerine inanmayı, sosyolojiye yeğ tuttuk.

Türkiye’de din olgusu, siyaset etme aracı olarak kullanılagelmiştir. Özellikle, 80 Askerî Darbesinin sol ideolojilerin üzerinden balyoz gibi geçmesi, sol partileri yasaklayarak kapatması, siyaset yelpazesinde sol alanının silikleşmesine ve özgür düşünce ve itiraz kültürünün sönükleşmesine neden olmuştur. 80 Askerî Darbesiyle birlikte, İslamî hareketler, siyaset içinde fazlaca yer alarak, saf ve temiz hislere sahip vatandaşlarımızı din duygusuyla aldatarak ve dejenere politikası uygulayarak etkilemişler ve siyaset içinde güç kazanmışlardır.

Yandaş olmayan gazetelerde yazan köşeyazarlarının da belirttiği gibi, ülkemizde Taksim Gezi Parkı eylemleriyle birlikte, en azından gençlik üzerinde bir silkinme ve farkındalık yaratılmıştır. 80 Askerî İhtilalinin neden olduğu silik ve çekingen gençlik; artık sorgulamaya, analitik düşünmeye, olanbiteni irdelemeye başlamıştır. Sağ muhafazakâr partilerin her fırsatta 80 Askerî Darbesinin kendilerini etkilediğini ifade etmelerinin de, hiçbir inandırıcılığı kalmamıştır. Türkiye’de siyaset artık meydanlardan kopuk olarak yapılamayacaktır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte siyasete katılımın anlayışı da değişti. İnsanlar, bizzat kendi yaşamlarını etkileyen kararlara katılamasalar da, bir şekilde politikaları ve idarecileri etkileme gücüne eriştiler. Mikro teknolojilerin ve bu Gezi Parkı eylemlerinin, çoğulcu anlayışın yeşermesindeki payını yadsıyamayız. Türkiye’de muhalefet eksikliğinin yerini, artık muhalefet yapan sokaklar almıştır. Yalnız, barışçıl amaçlı gösterilerle, şiddete yöneltilebilecek/yönlendirilebilecek eylemler birbirinden ayrılmalıdır.

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..