Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Nisan '12

 
Kategori
Bilim
 

Carl Edward Sagan - 2

Carl Edward Sagan - 2
 

... Doğada, gizlerin çözülmesine izin veren bir düzen bulunmaktadır. Evrenin bu düzenli ve hayranlık uyandıran niteliği, Kozmos adının verilmesine sebep olmuştur.”


“Kendi kendimizi mahvetmezsek, sözünü ettiğimiz girişimleri er geç gerçekleştireceğiz. Durağan bir toplum düşünmek olanaksızdır. Kozmos ‘u keşiften birazcık yüz çevirmek bile birçok kuşakta kendini gösterecek bir gerilemeye yol açar.” Sözleri, o gelecek hakkındaki kararlılık ve inancını gösteriyordu.

Bu inancının temeli de geniş bir Evrensel bakışa dayanıyordu:

“Yerküremize Uzaydan baktığımızda, ulusal sınır diye bir şey göremiyoruz, gezegenimizin uzaydan incecik mavi bir hilal, sonra da yıldızlar kenti arasında bir ışık noktası olarak göründüğünü izleyince; etnik, dinsel ya da ulusal şovenist davranışların sürdürülmesi akıl almaz bir duruma dönüşüyor...”

“Kozmos’un keşfi, kendi kendimizi keşif yolculuğudur.” diyen Sagan, aynı bakış ve duyarlılıkla gözünü insana çeviriyor ve:

“Biz hem gökyüzünün hem yeryüzünün çocuklarıyız. Bu gezegen üzerindeki varlığımız süresince tehlikeli bir evrimsel yük sırtlanmış bulunuyoruz. Bu yük torbasının içinde saldırıya ve töreye yatkınlık, liderlere baş eğme ve yabancılara düşmanca davranış gibi kalıtsal eğilimler yer alıyor. Fakat aynı zamanda başkalarına karşı şefkât, çocuklarımıza karşı sevgi, tarihten bir şeyler öğrenme, giderek zeka ve yeteneklerimize bir şeyler katma eğilimlerine de sahibiz; bunlar da hayatta kalmamıza ve refahımızı sürdürmeye yarayan etkenler... Yapımızdaki bu eğilimlerin hangisi üstün gelecek bilmiyoruz...” ifadesiyle hem kaygısını hem de güvenini ortaya koyuyordu.

“Kendisi konusunda bilinçlenmeye başlayan bir Kozmos ‘un bölgesel temsilcileriyiz. Kökenlerimizi araştırabilmeye başlamışız; Harcında yıldız bulunanlar, yıldızlar hakkında kafa yoruyor; on milyar milyar milyar atomun örgütlenmiş toplulukları, atomların evrimini inceliyor; en azından bizim diyarda beliren bilincin buralara gelinceye dek geçtiği uzunca yolu saptamaya çalışıyor. Bizim sadakâtimiz, türlere ve gezegenedir. Biz yerküremiz adına konuşuyoruz. Varlığımızı sürdürme yükümlülüğümüzse, yalnızca kendimize karşı değil; aynı zamanda Kozmos ‘a da karşıdır... Yaşam kaynağımız olan o eski ve engin Kozmos'a...”

Cümleleriyle de İnsanı Evrenden ve Kozmostaki bilinçten ayrı görmediğini belirtmiş oluyordu. Bu yüzden bizi kendimizi aşmakla sorumlu tutmaktaydı:

“Genlerimizin bilgi dağarcığından daha çok bilgi edinmemiz gerektiğinden Beyin Kitaplığı, Gen kitaplığından on bin kez daha büyüktür. Duygular ve töreselleşen davranış biçimleri içimize işlemiştir. İnsanlık yaşamımızın birer parçası olmuştur. Fakat yalnızca insanlara ait özellikler değildir bunlar, hayvanların da duyguları vardır. Bizim türümüzü ayırt eden, düşüncedirBeyin kabuğu bir kurtuluş yolu olmuş, genetik mirasımız olan kertenkele ve maymun davranış biçimlerinin sınırları arasında kısıp kalmamıza gerek kalmamıştır. Her birimiz, beynimizin ‘girdi’lerinden ve yetişkin dönemimizde de öğrenmek istediklerimizden geniş çapta sorumluyuz.”

Bu anlayışı onu;

Evrenin, ipleri görülmeyen ve inceleme konusu yapılmayan bir Tanrı ‘nın ya da Tanrıların elinde kukla olamayacağı’ fikrine götürdü.

Çünkü “Kaos yani karmaşa, her şeyin kaprisli Tanrıların elinde olduğu inancının yaygın olduğu eski Yunan döneminde kalmış, İyonyalılardaki uyanışla birlikte düşüncede de evrim başlamıştır...

... Doğada, gizlerin çözülmesine izin veren bir düzen bulunmaktadır. Evrenin bu düzenli ve hayranlık uyandıran niteliği, Kozmos adının verilmesine sebep olmuştur.”

“… Uzayın dokusunda ve maddenin içinde, büyük bir sanat eserinde olduğu gibi, küçük harflerle ressamın imzası vardır. İnsanların, Tanrıların ve şeytanların üzerinde, bekçileri ve tünel yapımcılarını da içine alan ve Evrenden çok önce var olan bir zekâ bulunmaktadır.”

Söz edilen zekâyı, düzeni biraz olsun kavrayabilmek için anlayış sınırımızın genişlemesi gerekecektir.

O, sınırı kendi açısından genişletmek amacıyla  durmadan sorgulamaktaydı:

“Biz insanlar, bir ağaca kıyasla değişik görünüşteyizdir. Hiç kuşkusuz, dünyayı bir ağacın algıladığından farklı algılarız. Fakat molekülün asıl yapısına bakınca, ağaçla insanın kalıtım açısından, nükleit asit kullandıkları görülür. Hücrelerimizin kimyasal yapısını denetleyici enzimler olarak proteinleri kullanmaktayız. İşin daha da anlamlı yanı, nükleit asit bilgisini proteine çevirmek için, insanın da, ağacın da gezegenimizdeki hemen tüm öteki yaratıkların da aynı şifre kitabını kullanmakta oluşlarıdır. Molekül benzerliği açısından temeldeki bu birlik için yapılabilecek, akla uygun açıklama şudur:

Ağaçlar da, insan da, balık da, salyangoz da, kısacası tüm canlı varlıklar, gezegenimiz tarihinin ilk dönemlerinde tek ve aynı yaşam başlangıcından kaynaklanmışlardır.  Peki, öyleyse, yeryüzünde bugünkü yaşamın oluşumunu hazırlayan temel moleküller nasıl ortaya çıkmışlardır?”

Sorularının arkası hiç kesilmedi; ta ki zatürreye yenik düşene kadar....

“Kozmosun bilinçli bir bölgesel temsilciliğini” yaptı son ana dek... Öğrenme merakını İnsan olma sorumluluğuyla birleştirerek, tepkilere aldırmadan...

Ya bizler?..

Ahmet F. Yüksel
 

 

***

KAYNAKÇA :
SAGAN, Carl; Kozmos; Altın Kitaplar Yayınevi.
Mesaj; İnkılâp Kitabevi.
GÖKTEPELİ, Miyase; “Kozmos En İyi Dostunu Yitirdi”, Bilim Ve Teknik Dergisi,sa. 351.
AKOĞLU, Alp; “Carl Sagan’ ı kaybettik”,    Bilim Ve teknik Dergisi, sa.350.

 

 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..