Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '07

 
Kategori
Felsefe
 

Carpe Diem

Carpe Diem
 

Günü yaşa


Tatil dönüşlerinin, klasik ilk iş günlerinden biri... Birkaç gün de olsa ortadan yok olunca eczanede birikmiş işler, evde tamtakır dolaplar… İşten eve dönüş saati ile birlikte yaşanan, yine klasik “bu akşam ne yiyeceğiz” telaşı…

Çocuklar da seviyor nasıl olsa, diyerek (aramızda kalsın, üstelik evde pişirdiğim yemeklerden de ucuza geliyor) iş yerimin yakınındaki piliç çevirme satan bir dükkana dalıverdim. Piliçler alındı, paketler yapıldı.Şimdi iş, bunları soğumadan ev ahalisinin iştahına sıcak sıcak yetiştirmeye kaldı.

Eğer hava bulutluysa Ankara’da güneş şahane batar. O kadar ki; deniz olan pek çok yerdeki gün batımlarından bile güzeldir. Aylardan sonra dün akşama doğru hafif bulutlanmaya başladı hava. Mevsim itibari ile bundan sonra genellikle bulutlu olur zaten. Üstelik de iş dönüşlerim saat olarak tam da gün batımına denk gelecek bu ay. Batıya doğru gideceğim için birbirinden güzel pek çok gün batımına şahitlik edeceğim bu günlerde.

İlki dün akşamdı. Ve yıllardır izlediğim en güzel, en renkli, en hoş guruplardan biriydi. Bir ara araba kullanmakta bile zorlandım.

İster istemez gözü takılıyor işte insanın. Doğanın ihtişamı öyle mükemmel ki, insan eliyle yapılmış hiçbir şey bununla boy ölçüşemiyor. Bir ara şeytan dedi ki; (bence bu şeytan iyi biri galiba aslında..) Unut piliçleri çık evin yolundan, dön Yüzüncü yıl mahallesine doğru, git ODTÜ’nün vişnelik tesislerine (en iyi gün batımı Ankara’da oradan izlenir), söyle kendine bir kahve, otur izle batana kadar…

En fazla 40 dakika gecikirdim. İtiraf edeyim ki; fotoğraf makinemi evde unutmasam, büyük olasılıkla şeytana da uymuştum çoktan.

Sonra piliçleri eve sıcak ulaştırmanın mantığı da galip gelince… Kaçtı güzelim gün batımı. Bu ay boyunca yenilerine şahit olacağım elbette ama hiçbiri bunun aynısı olmayacak.

Bir Meksika filminde geçen ünlü bir replik var;

. “EĞER TANRIYI GÜLDÜRMEK İSTİYORSAN; ONA GELECEK İLE İLGİLİ PLANLARINDAN BAHSET”

Piliçleri planladığım üzere, hem de şahane bir gün batımı pahasına eve sıcak sıcak ulaştırdım. Eşim bahçede oturuyor. Ufak oğlan yok. Arkadaşında kalacakmış… Büyüğün arkadaşı gelmiş. Eh demek ki kısmet onunmuş. Alelacele bir şeyler koydum bahçedeki masaya ve “hadi oğlum yemeğe” diye seslendim içeri.

El cevap;

-Biz halı saha maçına gidicez şimdi. Onları yersek şişeriz.

“Dönüşte fırında ısıtırsın yerim ben” diye, teselli etti bir de beni büyük oğlum.

Micro dalgayı eve sokmadığımdan, fırında ısınınca aynı şey olmuyor kiii…Aynen o gün batımının bir daha aynısından yaşanmayacağı gibi…

Akşam üzeri eczaneye çok sevdiğim bir hastam dondurma getirmişti. Aç karnına yutmuşuz koca koca dondurmaları. Sofra hazır ama bende sıfır iştah ( iştah bakımından tarihi bir gün olmalı.Pek sık rastlanmaz daa )

Kısacası sevgili eşimden başkasının işine yaramadı sıcak piliç çevirmeler. Oysa ona da bir alo desem; zevkle, keyifle gelir, günü batırırdı benimle beraber…

Bu girizgahlardan nefret ediyorum. Onları bir aşabilsem, aklım sıra “carpe diem” yani yaklaşık olarak “günü yaşa” nın içini dolduracağım ama nerdeee…? Sayın Pirmete’ye yorum yazmaya kalkınca, ne çok söyleyeceğim varmış bu konuda deyip, blog yazmaya karar verdimdi oysa.

En sevdiğim beş filmden biridir ÖLÜ OZANLAR DERNEĞİ. “CARPE DİEM” de o efsane filmin en ünlü repliği. Ben bu değimin içini sigara alkol yada bohem bir yaşam biçimi ile doldurmuyorum. Sigara hiç içmedim. Bir kez denedim, ne elime yakıştı ne de içmeyi becerebildim. Alkol de, eh işte… Öyle kırk yılda bir dost meclislerinde, sohbet sırasında belki… Pek de öyle sohbetin yükünü alkole yükleyenlerden değilim. Bende çene maşallah..! Alkol olsa da oluuur, olmasa daa… Maksat dostlar alış verişte görsün.

Günü yaşayabilmeyi başarmak da öyle her yiğidin harcı sayılmaz bence. Yetenek, özveri, hatta kahramanlık isteyen bir disiplindir diye düşünüyorum.

Her gün bir yerden göçmek ne iyi.
Her gün bir yere konmak ne güzel.

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.....”

Demiş MEVLANA…

Günü yaşamak için önce, dünün hesaplarını kapatmak, dünün yükünü boşaltmak lazım. Düne ait kapatılmamış her hesap, tekrar tekrar akla düşer, yinelene yinelene anlatılır, her ayrıntı bugün olmuş gibi yeniden yaşanırsa işiniz zor. O zaman öfkenizin, kininizin, kısacası hesabını kapatmadığınız geçmişinizin tatsız olan bölümünün hamalı oluyorsunuz. Bir kambur gibi yüklenip bununla beraber yaşamaya çalışmak, dünyanın en yorucu işi bence.

Hesaplaşmak lazım. Feraset, sağduyu ve basiretin ince ölçeğinde, sarraf titizliği ile tartıp, ölçüp biçip; kavga edilecekse ederek, tartılacaksa tartışarak, affedilecekse ederek, susulacaksa susarak, özür dilenecekse dileyerek, ama mutlaka ve mutlaka hesaplaşarak (kendinle yada muhatabınla ) kesin olarak hesabı kapatmak lazım. Sırttan o yükü indirmek, ferahlamak, hafiflemek lazım ki yeni gün bize yeni güzellikler, bilgiler, bilgelikler katabilsin.

Aksi halde, dolu bir sepete yeni bir şey koyamayız ki; yeni gelen gün bize, kişiliğimize, bilgimize, olgunluğumuza yeni bir şey katsın. Temizlik yapmak, kışlıkları yada yazlıkları derleyip toplayıp onlarla barışık bir şekilde depolara kaldırmak, yeni güne yer açmak lazım. Eskileri ait oldukları yerlere kaldırmadan, tıkıştırdığımız her yeni şey, yaralarımıza daha çok baskı yapar ve bizi yeniden yeniden kanatmaktan başka bir işe yaramaz.

Dünün yüklerinden kurtulup geldiğimiz her yeni günde, her yeniyi hissedebilmeye, öğrenmeye, duyumsamaya başladığımızda, geleceğe dair yatırımların en değerlisini yapmaya başlamış oluruz.

Maddi ve manevi olarak geleceğe dair yatırım yapmayı, gelecekten hesap sormakla karıştırmamak lazım yalnız. Bugün sepetinize sığacak iyi, güzel, keyifli, öğrenilesi, duyumsanası, yaşanası ne varsa, onları yeteneğimiz oranında alabilmek için bir şeye daha gereksinimimiz var;
GELECEK İLE İLGİLİ PLAN YAPMAKTAN VAZGEÇMEK.
Geleceğin planlarını geleceğin inisiyatifine bırakıp, beklentilerimizi en aza düşürebilmek. Dünün hesabını kapatmak kadar önemli bir şey gelecekten hesap sormaktan vazgeçebilmek.

Sepeti doldururken en değerlilerini seçebilmek çok önemli. Güzeli, iyiyi, bilgiyi sepete doldururken akşama ne pişeceğini birazcık, akşamki duygunuza, akşamki yeteneğinize, akşamki olanaklarınıza bırakabilmek de en az o kadar daha önemli.
Akşam ne pişeceğini sabah sepetinizi doldururken inceden inceye planlamaya başlarsanız, işiniz zor gerçekten. Sepettekilerin akıbeti benim ziyan olan piliçlere dönebilir. Bütün çabanıza rağmen sıcak sıcak eve yetiştirdiğiniz piliçler, sonuç olarak gecenin geç vakitlerinde soğuk sandviç olarak tüketilirse, bütün gün boyu bunun uğruna feda ettikleriniz, geçmişe dair kapatılamamış hesaplarınıza yenilerini katmaktan başka bir işe yaramaz. Üstelik pilici de ya soğuk yersiniz yada daha fenası hiç yiyemez atarsınız.

Yaşanacak güzel günleriniz olması ve bunları kaçırmamanız dileği ile…

 
Toplam blog
: 54
: 1158
Kayıt tarihi
: 22.06.07
 
 

7 Ocak 1960... Hayatın öğrettiği herşeyi okumak ve yazmak için buradayım.....