Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '11

 
Kategori
Öykü
 

Çarşı izini

Çarşı izini
 

Karanlık henüz yeni çökmüştü. Parkta birkaç insana tesadüf edebilirdiniz. Orası aydınlık ve oturulacak yerleri vardı.

Veli pencereden uzun süredir sokağı seyrediyordu. Bir türlü o adamı göremedi. Abdullah Öcalan’a ne kadar da çok benziyordu. Önce parka gelmiş, sağına soluna baktıktan sonra oradan uzaklaşmıştı. Nasıl olurdu. İmralı’dan çıkıp buralara gelmek. İnanılmazdı. Oysa Veli’nin gördüğü gerçekti. Hayal değildi. Abdullah Öcalan’ın ta kendisiydi.

Veli pencereden uzaklaştı. Annesinin yanına geldi. Heyecan içindeydi.

“Anne inanılmaz bir şey gördüm.” Dedi

Annesi “ne gördün?” diye sordu.

“Parka bir adam gelmişti. Lambanın altındaydı. Yüzünü bana dönünce onu tanıdım. Gördüğüm Abdullah Öcalan’dı.”

“Oğlum o cani hapishaneden nasıl çıksın?”

“Öyle ama ben gördüm onu.” Veli devam etti. “Anne şimdi ben dışarıya çıkacağım. Belki ona rastlarım. Eğer o ise konuşmayı denerim.”

Annesi “oğlum o cani sana bir zarar verebilir. Gitme, boş ver.” Dedi.

“olsun anne. Gideceğim. Ve onun fotoğrafını çekeceğim. Gazeteler “cani dışarıda” diye yazacaklar. Haberim meşhur olacak.”

Veli’nin annesi oğlunun ardından endişe ille baktı. Söylediğine inanıyordu. Yetmişli yıllarda mafya babaları hapiste iken bir kaçına böyle izin verilmiş ve birinin fotoğrafı da gazetelere çıkmıştı. Belki o caniye hava alsın diye izin vermişlerdi.

Veli kaldırımda ağır ağır ilerliyordu. Parka gelmişti. Trafiğe baktı. Arabalar eve dönüş yolundaydı. Vızır vızır işliyorlardı. Gözüne boş bir bank kestirdi. Gitti oraya oturdu.

Şimdi işi beklemek ve Öcalan’ı görüp fotoğrafını çekmek olacaktı. Gözleri tek bir noktada birleşiyordu. Parkın giriş yeri. Veli görünmemek için biraz kuytuda duruyordu. Orada ışık yoktu. Görüş açısı mükemmeldi. Öcalan’ı fotoğraf makinesi ile çok iyi enseleyebilecekti.

Zaman ilerliyordu. Parka gelen giden oluyor ama beklenen kişi görünmüyordu. Veli’nin yanına yaşlı biri geldi oturdu. Selam verdi. Veli mukabele etti.

Yaşlı “birini mi bekliyorsun?” diye sordu.

Veli “yok amca. Biraz dinleneyim dedim geldim.” Dedi. Gerçeği açıklamak uygun olmazdı. Sırrını yaşlıdan saklaması gerekiyordu. Yalanı sevmedi ama buna zorunluydu. Veli “amca bu parklar da olmasa gelen giden hiç dinlenemez.” Diye konuştu.

Yaşlı “oğlum böyle yerler iyi ama ipi kopuğu gelmese daha iyi olacak. Geçen gün buraya pkk lılar geldi. Gösteri yaptı. Neymiş “Öcalan’ı tahliye edin.” İş enayiliği geçti. Devlet ona en ufak bir müsamaha gösterirse bunun adı zokayı yutmak olur. Dış devletler hep bunun için çalışıyor. Onu serbest bıraktırıp siyasete sokmak istiyorlar. Bazı aklı evveller de bu zokayı yutacağım diye uğraşıyor.” Dedi.

Veli dinliyordu. Yaşlı amcanın anlattıkları oldukça belagatli şeylerdi. Demek Öcalan’ı görmesi boşuna değildi. Pkk lıların eylem yaptığı yeri görmeye gelmiş ama Veli tarafından zumlanmıştı. Veli yaşlı amcaya açılmayı denedi. “Amca sizin zamanınızda hapishanede yatan bir suçluya akşam vakti sokağa çıkma izni verirler miydi?” diye sordu.

Yaşlı adam “bizim gençliğimizde entrikalar daha çok olurdu. Ama pek bilinmezdi. Çünkü o zamanlarda iletişim araçları pek gelişmiş değildi. Suçluya önce çarşı izni verirler gece vakti çıkarırlar, o istediği gibi gezip tozar, kaçacak olursa yakalandığında hem müsamahadan olur hem ceza evi yönetimi suçlunun firar ettiğini açıklardı.” Dedi.

Veli sordu. “Peki suçlu dışarıya çıkmak için rüşvet verir miydi?”

“Elbette verirdi. Zaten dışarıya büyük kodaman suçlular çıkardı. Çünkü onların parası çoktu.”

Veli başını parkın girişine tesadüfen çevirdi. O an Abdullah Öcalan’ı yeniden gördü. Veli yaşlıdan müsaade aldı. Yerinden kalktı. Öcalan’ın yanına doğru yürümeye başladı. Fotoğraf makinesi hazırdı. Flaşını kapattı. Düğmeye bastı. Fotoğrafı çekti. Öcalan çıkan sesi duyunca Veli’ye doğru baktı. Zumlandığını fark edince hemen karşı yolda duran renault marka arabaya doğru ilerledi. Bindi. Ve uzaklaştı.

Veli sevinç içindeydi. Bu gün bir sır elde etmişti. Ne yapacağını bilemedi. Evine doğru yürümeye başladı. Veli yürürken çektiği fotoğrafa baktı. Öcalan’ın yüzü gayet net çıkmıştı. Aklına internet geldi. Fotoğrafı hemen yayınlamalıydı. Yönünü internet kafeye çevirdi.

Kendine bir masa açtırdı. Gitti oraya oturdu. Usb bağlantısı elinde titriyordu. Çünkü heyecanlıydı. En tanıdık bir haber sitesini açtı. Oraya fotoğrafını kayıt etti. İşlem bitmişti. Aradan beş dakika geçmişti ki Öcalan fotoğrafı rekor sayıda görüntülenme almıştı. Veli’nin hazzı hat safadaydı. “İşte bu. Haber böyle olur.” Diye söylendi. Masasından kalktı. Kasiyere ücretini ödedi. İnternet kafeden çıktı.

Ertesi sabah Veli zinde uyanmıştı. Kahvaltısını keyifle yaptı. Hazırlandı. Dışarıya çıktı. Gazeteleri kontrol edecekti. Bir bayii buldu. Raflarda duran gazetelere göz gezdirdi. Ama kendi haber fotoğrafı yoktu. Ümidini kesmedi “mutlaka haberim çıkacak.” Diye söylendi. O gün hep beklemekle geçti. Sonraki gün acele ile kalkıp gazete bayisine gitti. Bütün gazetelerde kendi fotoğrafını görünce “Ödül benimdir.” Diye söylendi.

Tuna M. Yaşar
 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..