Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Haziran '09

 
Kategori
Öykü
 

Çatı Arasında... 01...sadece şeklini değiştirmiş oluyorsun.

Çatı Arasında... 01...sadece şeklini değiştirmiş oluyorsun.
 

Garamî kendisini o gün biraz daha yalnız hisseti. Yapacak hiçbir uğraşı yoktu. Konuşacağı, kendisini anlatacağı…

Evini dolduran sessizlik içindeki boşluğa çarptığında tahammül edilmesi zor bir yankı yapıyordu. İnsanın tam uyumaya çalıştığı anda musluktan lavaboya akan ve hiç kesilmeyen damlaların şıp şıp eden sesi gibi.

Her gün bir öncekini tekrar eden ezberdi. Sanki yaşam kendisini hiç unutmaması için böyle bir hatırlatma içine girmişti.

<ı>“Sonbahardandır…” diye kendini kandırmak istedi, beceremedi. Eli bir kere daha telefonunun üzerinde dolaştı. Tuşlarına dokundu, ekranının üzerindeki yağ parıltısını sildi. Bu sefer başka türlü bir iz bıraktı.

<ı>“Ne yaparsan yap, sadece şeklini değiştirmiş oluyorsun.”<ı>

Günlüğünde önceden yazılmış olan yazılarını okudu bir süre, hepsi sıkıntı dolu karalamalardı.

Gözlerini kapatıp hayal kurmayı, yaşayamadığı, tadamadığı şeyleri kendi kendine kurgulamayı seviyordu. Bunların bir kısmını da kâğıda aktarıyordu. Fakat yazamadığı şeyler vardı. Bütün açıklığıyla düşlerindeki hayatı tekrar tekrar yaşasa da bu kadar yalın anlatamayacağı detaylar vardı. Soruları vardı.

Eve bilgisayar girdiğinde bir ara <ı>“acaba?” diye kendine sordu. Ancak kâğıt ve kalemin işlevini klavye yerine getiremiyordu. Düşünceleri o kadar hızlı hareket halindeydi ki tuşların arasında harfleri ararken yaşadığı şeyleri kaçırıyormuş hissi duyuyordu. İşte bu nedenle günlüğünü göğsüne bastırıp, gözlerini kapatarak bir taraftan yaşarken diğer taraftan da o hayalin içindeki defterin içine yazıyordu.

<ı>Onunla yüksek bir tepenin üzerinde rüzgâra karşı oturuyorlardı. Kıvır kıvır saçları cepheden gelen hava hareketinin şiddeti ile orantılı dalgalanıyordu. Sadece birkaç dakikalık sessizlik olmuştu; sürekli konuşuyorlardı. Adamın gözlerinin ufka dalışını izliyordu, çok düzgün bir ressamın elinden çıkmış profilini; yüzüne kusursuzca yerleştirilmiş burnu ile dudaklarının hizalanışını. Kıcacık kesilmiş saçlarının arasında duran ve onu dinleyen kulağının kıvrımlarından içeri süzülerek akabilmeyi istiyordu. <ı>

<ı>Sonra gözlerini kendisine doğru çevirip, az önce yaptığı her ne varsa bu sefer o yapsın diye hayal ediyordu. Ama sadece o kadarıyla yetinmesin bütün vücudunu dolaşsın, cesaret edip ileri gidemediği şeyleri üzerinde tamamlasın. <ı>

<ı>Hayalin içinde bir başka hayale yolculuk başlatacaktı. Tepede oturduğu yerde bir kere daha gözlerini kapatıp başını geriye atarak onun kendi bedeni üstünde gözleriyle gezinmesini kurgulayacaktı. <ı>

Ama bir türlü adamın gözlerinin yerine kendisininkileri yerleştirip üzerinde dolaştırmayı beceremiyordu. O an sanki yan yana oturmuyorlardı da hızla birbirlerinden uzaklaşıyorlardı dürbünün ters tarafıyla bakıldığında göründüğü gibi.

Bir kere daha gözlerini açtı. Evinde koltuğunda oturmuş vaziyetteydi. <ı>Neden başarısız oluyordu? Hayallerinde bile gerçekleştiremiyordu. İçini kasıp kavuran şey aynı zamanda yıkımına da neden oluyordu. Karnından başlayan ve kasıklarına kadar ulaşan şey çok hafif bir acı veriyordu bedenine. Bu acının tarifini yapmakta zorlanacağını kendisi de biliyordu. Çünkü dürüst değildi. Yüreğinin üzerine oturmuş ağırlık onun nefes alışını güçleştirirken bedeninin alt tarafında duran ve bir türlü dışarı atamadığı şeyse bütün hayal gücünü toptan yok eden doyumsuzluğa dönüşüyordu.

Dokunmak istedi… Utandı. Yapamazdı.

Hızla yerinden fırladı. Ter içindeydi. Üzerindekileri çıkarıp kendini duşun altına attığında bir an olsun rahatladığını sandı. Suyun altında kaldığı süre boyunca sadece suyun bedeni üzerinde bıraktığı etkiyi hissedip, izledi.

Kendisinin bu haline dışarıdan bakan kişinin o olduğunu hissettiği anda bir korku düştü içine.

Bambaşka bir kişiydi; hayal etmek istediğinin çok ötesinde durduğu için bir türlü istediği şekle girmiyordu. Aslında onu o şekliyle isteyip istemediğini de bilmiyordu; ama sadece o vardı, öyle ya da böyle bütün her şey onda dönüşüme uğruyordu. Yönetmen için ne kadar zor bir durumdu bu. Elinin altında tek bir oyuncu var ve sen onunla bir film yapmak zorundasın.

Keşke hep bu şekilde espri yapabilseydi.

Üzerine çok ince bir şeyler giyip tekrar salona gitti. Bıraktığı yerden defterini eline aldı.

Her şeye rağmen hayata tutunuyordu. Bu yer, yaşadığı kent, ev ve insanlar onu boğuyordu. Dışarı çıkmaya bile korkuyordu. Birkaç senedir çevresindekileri de uzaklaştırmıştı kendisinden. Kitapları, okudukları, yazdıkları ve mektuplarından kurulmuş bir duvarla kapatıyordu etrafıyla olan bağlantısını.

Sonra evinin içine bilgisayar girdi. Önceleri bu nesneye karşı soğuk durdu. Tanımıyordu; ne yapacağını hiç bilmiyordu. Birilerinin mutlak suretle işine yarıyordu ya kendisi ne yapacaktı? Aylarca üzerinde toz biriktiren evdeki herhangi bir eşyadan farksız bir şekilde masanın üzerinde durdu. Sonra internet denilen bir şeyle birlikte anılır oldu bilgisayar; hatta zaman içinde tamamen ona dönüştü.

İnternet de neydi?

Televizyonlarda sürekli ondan söz ediyorlar, bir takım adresler tanımlıyorlardı. Sonsuz bir dünyanın kapılarını açacaktı internet insanlara. Garamî ilk tepkilerinin etkisini her zaman üzerinde taşıyan bir kişilik olmuştur. Bilgisayarın soğukluğu hala evin içini titretirken internetle yaşamının hareketlenebileceğini hiç sanmıyordu. Haksız da sayılmazdı. İnternet çok kolay bir araç değildi. Bir sürü ayrıntısı vardı ve o bu dünya hakkında hiçbir şey bilmiyordu.

Sonra yavaş yavaş alıştı. İnternetin sihirli dünyasının içine giriverdi. İnternet de onun içine yerleşti bir anda. Dışarıda farklı bir dünya vardı; yıllarca gözünü kapatan ve onun ayrıntıları gören gözlerini kör eden, hayatının ezbere dönüşmesine neden olan her ne varsa hepsini yıkıp geçen, gerçekleri gösteren bir araçtı internet.

Cennette kendisine yasak edilmiş olan ağacın hemen altına oturmuş, meyvelerini tadıyordu tek başına. Her ısırık da o küçük dünya biraz daha küçülüyor, dışarıdaki bilinmeyen, gizemli ve bir o kadar da çekici olan büyüyordu. Fiziğin en temel yasalarından bir tanesi olan kütlesi büyük olan cismin küçük olanı etki alanına alıp, yörüngesine yerleştirmesindeki gibi Garamî de internetin görünmeyen çekim dalgalarının içinde kendisine bir yer bulmuştu.

Onu bugün hissettiği şeylere kadar götüren süreç internet yoluyla başlamış olabilir ancak insanın içinde olmayan bir şeyi hiçbir araç ortaya çıkaramazdı. Garamî yıllarca üzerini örttüğü, gizlediği, hatta unuttuğu diyebileceğimiz geçmişiyle karşılaştı tekrardan. Bulup çıkardı da diyebiliriz belki ama kuşkusuz bunun da çatı arasındaki sandığın kapağını açmaktan başka bir anlamı olduğunu da söylemeliyiz. Daha çok evininin önünde duran yıllarca dikkat etmediği bir detayın farkına varmak ve onun ne kadar da önemli olduğunu kavramak gibiydi.

Sohbet sitelerinin içinde dolaşıyor, orada yeni insanlarla tanışıyor, kimsenin birbirini görmediği âlemin sanal etkisi sayesinde sınırsızca konuşuyor, onları dinliyordu. Hatta flört bile ettiği oluyordu. Bütün bunlar anlamsız şeylerdi. Sadece yaşadığı mekânın bir penceresini açıp içeriyi biraz havalandırmaktan öte bir anlamı yoktu. Yalandı. Zaman zaman kendisi bile olmayan birine dönüşüyordu. Bazen bir erkek kimliğine girip saatlerce kızlarla konuşuyor, kadın varlığının bildiği, tanıdığı dünyasıyla onları etkiliyor, şaşırtıyordu. Kiminde hafif bir kadın oluyor, peşine salyaları akarak dolaşan yüzlerce erkek takıyordu. Daha da ileri gitme cesaretini kendisinde bulacaktır ilerleyen zaman içinde.

Bir süre sonra yaptığı şeylerden sıkılacak geriye başka bir şey kalacaktır. Hiç tanımadığı, cismi bile olmayan birine âşıktır artık. O konuştuğu, sohbet ya da flört ettiği; hatta cinsel oyunlar oynadığı kadın erkek herkesten bir parçanın eklendiği büyük bir varlıktır. Her flörtün içinde başka bir şey canlanacaktır. Karşı tarafın kullandığı tek bir kelimenin zihninde başka bir şeye dönülmesine engel olamayacaktır; aksine yardım edecektir. Peş peşe ve büyük bir hızla açılan kapıların ardında yıllar önce yaşanmış ama tamamlanmamış küçük hatta önemsiz aşk hikâyelerine rastlayacak ve orada da takılıp kalacaktır. Bir süre sonra da o sanal dünyanın sahne kişiliklerinden yarattığı sevgiliye bir beden bile bulacaktır.

İşte o kişi Garamî’nin hayatının merkezine yerleşecektir. Ne yapıp edip onu bulmalıydı. Farklı kentlerde yaşayan iki kişinin birbirine rastlaması imkânsızdır. Araya giren yılların insanların hayatlarına getirdiği değişiklikler de bir başka zorlaştırıcı etkendir.

Garamî aylarca girip çıktığı sohbet sitelerinde bu kişiyi hatırlatacak takma isimlere takılır. Konuşmaların içinde ipuçları arar. Özellikle ortak bildikleri şeylerden söz eder. Hatta birine açık açık o olup olmadığını sorar. Garamî’nin yaptığı şeyin farkına varan birkaç kişi onu daha sonraki sohbetlerde kandırmayı başaracaktır. Garamî öylesine bilinçsiz ve dikkatsizce hareket etmiş o kadar açık vermiştir ki, artık özellikle birini aradığı apaçık ortaya çıkmıştır. Onu kandırmak çok kolaydır. Bu sohbetlerin birinde neredeyse bütün hayatını anlatmaya başlamış, yaşadığı yere varıncaya kadar bilgi vermiştir. Sonra nasıl olmuşsa küçük bir yalan karşıdaki adamın yaptığı şeyi fark ettirmiştir zavallı kadına. Bu ona iyi bir ders olmuş, bu şekilde amacına ulaşamayacağını da anlamasını sağlamıştır.

İnsanın hiç var olmayan bir şey üzerine kurduğu yalan dünyanın esiri olmasının tipik yansımasıdır Garamî. Bir oyun olarak başlatıp, kısa bir zaman sonra artık onun parçası haline geldikten sonra bunu kendisinin başlatmış olduğunu tamamen unutarak yıllardır özlemini çektiği o büyülü aşk masalının tutkulu ve karasevdalı kadın oyuncusu olmuştur.

Elbette esas güçlü etki o kişinin bir anda ortaya çıkmasıyla gerçek halini alacaktır. Ondan sonrası ise artık kimsenin takip edemeyeceği kadar karışık duygusal çarpışmalardır.

Garamî kendisine kadar ulaşan elektronik postaların birindeki yazının altında O’nun adını gördüğü ana kadar içinde bulunduğu sanal duygusallığın oyun olduğunu ayırt edebilecek durumdaydı; ancak zaman bu düzlemde bir kesit almış, kesitin öncesinde olup bitenleri taramış ve yok saymıştı.

Artık her şey varlık boyutunda cisimleşmiştir.

Garamî o yazıyı okurken âşık olduğu kişinin de kendisi ile buluşmak için sabırsızlandığını sanmıştı?

(Devam edecek)

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..