Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mayıs '14

 
Kategori
Deneme
 

Çatlaklar

Çatlaklar
 

Çatlaklar… Her yerde. Bazısı irili ufaklı, bazısı elips ve minik kareler şeklinde, çoğu da biçimsiz, tanımsız. Biraz daha dikkatli bakarsam bu çatlakların değişik şekiller oluşturduğunu göreceğim. Ha işte oldu,bir yüz var, profilden ama, küçük bir burun, koca bir ağız, göz çukurları belli ve yanağından bir damla yaş akıyor sanki. İşte bu benim ellerimin, gözümün ve hayal gücümün bana oynadığı bir oyun. Yağmurla birlikte belirginleşiyor ellerimdeki çatlaklar…

Çatlakların içine girip bir şeyler görmeye başlıyorum. İzliyorum çevremi oradan. Bakıyorum insanlara. Görüyorum ki hepsini hırs bürümüş. Para hırsı, mevki hırsı, gücünü ispatlama çabası… tüm bunları insanların ellerindeki, yüzlerindeki her çatlakta sezebiliyorum.

Küçük bir çocuğa bakıyorum sonra. Masum görünüyor ama hüzünlü. Çatlaklara bakıyorum. Yaşadığı olaylar geçiyor gözümün önünden. Babasının annesine tokat attığı bir anda durduruyorum yolculuğumu. Annenin yüzüne bakıyorum. O kadar çaresiz görünüyor ki…özünden önce gelen özgürlüğünün farkında değil belli ki. Yüzünde oluşan yarayı temizleyip, biraz ağlayıp aynı hayatına devam edecek az sonra. Anlatıyorum ona bu işkenceye katlanmak zorunda olmadığını. Kızıyorum babaya da, “neden yapıyorsun bunu? Diyorum. O kadar sinirli ki duymuyor bile beni. Çocuğa dönüyorum tekrar. Değiştiremediğim anne ve babasını bırakıyorum. Anlatıyorum ona sevginin, saygının, insanlarla kavga etmeden, insanların düşüncelerine ya da bedenine vurmadan nasıl yaşanabilir öğretiyorum. En önemlisi olması gerekeni öğretiyorum. O da bu korkunç anısını unutarak insanlara iyi davranmayı öğreniyor. Ve tüm çocuklar gibi oyunlarına dalıyor sonra…

Tek tek geziyorum bütün çatlakları… bazen gözü yaşlı bir çocuk buluyorum, bazen kalbi kırık bir çocuk, bazen beyni yıkanmış bir zavallı. Ve bıkmadan öğretiyorum onlara insanları sevmeyi, hataların cezasının şiddet olmadığını. Küçük adımlarla başladığım yolun arkasında benim gibi bir sürü insan birikiyor. Mutlulukla ardıma bakıp devam ediyorum yoluma. Bir kapıdan giriyorum … genç çocuk film izliyor. Görüntüler o kadar korkunç ki…en kötüsü de kanlı üst üste dizilen cesetlerin olduğu görüntüleri izlerken çocuğun yüzündeki gülümseme diye düşünüyorum. Bu görüntüleri de yok ediyorum. Tüm eğlence amaçlı yapılan cinayet filmlerini. Onlardan görüp, katil olmaya özenen çocuklar kardeşlerini öldürmesin diye yapıyorum tüm bunları. Arkama bakıyorum sonra tekrar; mutlu çocuklar görüyorum bu sefer. Gitar çalıyor kardeşini öldürmek yerine. Müziğin ritmine bırakıp kendini sanata gülümsüyor genç çocuk, kanlı sahnelere değil. İşte bu sefer oldu diyorum.

Çatlaklar azalıp yok oluyor yolculuğumu tamamladığımda. Bütündeki profile bakıyorum. Artık ağlayan bir yüz yok. Çatlaklardan çıkıyorum. Uyanıyorum sonra düşüncelerimden. Gerçek insanların yaşadığı gerçek dünyadan uyanıyorum belki de.

Yağmur damlalarıyla kaybolan çatlaklardan sonra yürüyorum bomboş sokakta. Ve karışıyorum tekrar kalabalığın arasına… Sonra kayboluyorum…

Yağmurdan sonra…Şehre ulaşıyorum, şehrin kokusu midemi kaldırıyor. Yerler çamurlu pislik içinde. Gençlere bakıyorum ne derlerdi acaba bu konu hakkında… muhtemelen alaycı bir şeyler geveleyip geçerler, beni üzerlerdi. Ama ben üzüntümü büyük bir gülümsemeyle saklardım. İşim gücüm demirden zırhlar örmekti etrafıma zaten. Başka ne yapabilirdim ki  korunmak için? Neyse ki geçti, bitti. Özgürüm ve bedelini ödüyorum. Kocaman bir örnek mesela, kalbimdeki çatlaklar. Bir şey azalmadı ya da eksilmedi şiddeti yok ettikten sonra insanlarda. Sadece durdu. Ne bir eksi ne bir artı… Simsiyah asfalta bakıyorum. Kocaman bir deniz gibi. Orada ezilen bir kadının çığlıkları, kaçışı gözüküyor. Geride bıraktığı çocukları hiçbir şeyin farkında olmadan ağlıyorlar. Tüm görüntü yok oluyor birden ve ben ağlıyorum. 

 
Toplam blog
: 8
: 428
Kayıt tarihi
: 03.08.12
 
 

Yazan insanımız Ege Üniversitesinde Türk Dili ve Edebiyatı okumakta, karşılaştırmalı edebiyata me..