Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ocak '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çaya gidelim, n'olur!

Çaya gidelim, n'olur!
 

Kaynak:İnternet


Münoş ısrar edip duruyor “Haydi bir türkü bar yapalım!”

Nazlanıyorum, şaşkın oldu, alışık değil!

Sahi, ne zamandır canlı müzik dinlemeye de gidip dans etmedim…

Amanin! Yaşlanıyor muyum yoksa? Hiii!...

******

Hakikaten ne güzeldi sabahı işkembe çorbacısında karşılamak! Gerçi işkembe sevmem ama olsun, kelle-paça az beyin de aynı işi pek güzel görüyor!

Enerji, sinerji… Offf, özlemişim aslında, vallahi!

Pabuçlarım nerede?

******

Pabuç deyince aklıma ilk rugan genç kız ayakkabılarım geldi; hafif topuklu, şık… Kırmızı ya da siyah çocukluk rugan ayakkabılarımızdan farklı, pek az kadınsı…

Hilmi’nin doğum günü partisi vardı, ilk kez oraya giderken giymiştik kız kardeşimle; alış-veriş uzun sürdüğünden geç gitmiştik, lakin geç giden assolistler gibi karşılanmıştık!

Hey gidi günler…

Ev partilerinden okul çaylarına geçişimiz de o zamanlara rastlar; evet, çaylar düzenlenirdi ama çay içilmezdi! Neden “Çay” denildiğini de kimse bilmezdi!

Hoş, o zamanlar buna kafa yoracak halde de değildik yani…

Yalnız bir bildiğim, “çay” ların annelerimize de sirayet ettiğidir: Onlar da epey bir “çaylara” katılmışlardı hani!

Gerçi, annelerimizin çayları daha pahalı ve genelde öğle yemekli olurdu, bizimkilerde ise meşrubat! Hoş, yiyecek-içecek değildi zaten bizim için aslolan!

Çayların özelliği büyük bir mekanda olmasıydı, müzik olmazsa olmazlardandı!

Bir de çekilişler, ya da gösterilerin falan olmasıydı…

Ama en önemli özelliği dans edilmesiydi; annelerinkinde göbek atılıyordu muhtemelen ama bu bizi hiç ilgilendirmiyordu!

O vakitler varsa yoksa slow danslar, ki kim kimi dansa kaldıracak durumları pek bir mühimdi; bir de hoppidik kuppidik zıplayıp da dans sandığımız figürlerimiz vardı!

Türk filmlerinden ne kadarını öğrendiysek artık!

Neyse, burasını biraz fazla abartmış olabilirim, ama kabul edelim ki “hızlı dans” da pek de iyi değildik!...

Yani, hareketli parçalarda yaptığımız dansa “Hızlı dans” derdik o zamanlarda, hala da toplum olarak pek bir kastığımızı düşünürüm kendimizi bu konuda…

O nedenle annelerimizin çaylarındaki göbek dansı eğlenceleri bizimkileri katlıyordu, muhtemelen, ama bizim o çaylara gidişlerimizdeki heyecanı yakalamaları mümkün değildi!

******

Oooo, on üç- on beş yaşlarındasınız, Cumartesi günü okul çayı var; herkes orada… Çarşamba gününden başlamış hazırlıklar, kimler geliyor, ne giysem, saçımı nasıl yapsam?

Cuma gecesi sil baştan her şey, offf, acaba bunu mu giysem, saçımı sarsam mı, ayy acaba beni dansa kaldırır mı?

Öyle telefonlar da yok her evde, hani arasan arkadaşını, sorsan falan…

En çok kız kardeşinle paylaşıyorsun, annen, teyzen…

******

Nihai karar ile giriyorsun koca salona, sanıyorsun ki herkesin gözü sende! Oysa, aslında bilmiyorsun ki herkesin gözü kendi üzerinde ve hoşlandığı kişide!

Herkes benzer sıkıntılardan süzülerek gelmiş, olsun, sanıyorsun ki dünya yalnız senin için dönmekte!

Ahhh… Oydu işte, gençlikte en çok özlediğimiz!

Ve, aslında en anlamsız kaygılarla kendimizi örselediğimiz!..

Anladığımız an olgunlaşmaya başladığımız ana denk geliyor, o arada nasıl eğleniyorsak eğleniyoruz, yanımıza kar kalıyor; zira az bir zaman sonrası yaşlılık belirtilerinin ortaya çıkmaya başladığı zaman oluyor ki, yaşamadan konduramıyor insan!

******

Dün gibi aklındayken “Teyze, okul çayında biri vardı!”, “Eeee?”

“Dansa kaldırdı, elim elinin içinde… Gözleri gözlerimde…”

Teyzem rahmetli oldu, çaylar çoktan yerini başka kelimelere devretti, babaannem dün telefonda diyor ki: “Yaşımı sordu gençten biri, dedim ki on beşimden henüz gün almaya başladım!” Gülüyor!

Gülüşü içimi ısıtıyor!

Çok yaşa e mi sen babaannem!...

Alooo, Münoş, hazırlan hadi, Türkü bara gidelim!

Tayfun, haftaya da danstayız, haa!..

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..