Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Eylül '16

 
Kategori
Sosyoloji
 

Çayınızı nasıl alırdınız?

Çayınızı nasıl alırdınız?
 

Küçükken korkusuzdum ve düşünmeden düşünürdüm. Herkesin farklı bir hayata sahip olması ilgimi çekerdi. Farklı dünyalar, başka arkadaşlar, aileler… Aynı dünyayı paylaşan, başka dünyaları yaşayan insanlar… Hepsinin çevresinde dönen başka kitleler, farklı olaylar ve onlara has duygular… Biraz düşününce, herkesin bir nokta halinde durduğu ve o noktaların çevrelerindekileri yorumlamasıyla oluşan milyarlarca panoramik resmin bulunduğu bir uzay canlanırdı gözümde. Farklı değil bugünde.
 
Herkesin dünyasını anlatmak benim elimde değil; bilmem, bilemem. Anlatsam da eksik kalır bir yerler, bir şeyler. Hissetmem ve duymam gerekir, yapamam. Kendi dünyamı bile hakkıyla sunamam size. Elimden geldiğince, dilimin döndüğünce bahsedeceğim hayattan. Hayatımdan… Benim hayat olarak algıladığım dünyadan ve onun yapı taşlarından.
Üç unsur koydum hayatın içine, üç tane tılsımım var bu yolda. Üç şeydir çayı, çay yapan. Çayın demi, eklenen su ve aralarındaki ölçüdür: Hayat.
 
Çayın demi mi ne? İşte her şeyin merkezine koyduğum, “öz” elbette bu. Hayat bakış açısı, ömrü yorumlama şeklim kısaca. Yaşam felsefesi… Öz yahu, gereksiz her şeyi attığında geride kalan. Bir gün, üzerimde elbise dahi kalmadığında; beni kurtaracağını umut ettiğim yegane şey. Cennetim yahut cehennemim olacak hayat felsefesi. Vicdan… Bir şeye başlarken hareket noktam, bir şeyden kaçarken dayanağım. Yaşama amacım, odak noktam… Hayatın anlamı aslında öz, varlığın sebebi. Yaratılmış olanın, evreni ve Allah’ı anlama gayesi. Her şeyin ilahi olduğunun farkında olmak aslında özlü olmak. Buna göre yaşamak ve bunu bilmek. Buna göre adım atmak ve dua etmek. Bence bu varlığımızın sebebi. Özde iyi olmak, gözlerimize ve sözlerimize rağmen…
 
Sımsıcak su olmadan çay olmayacağı gibi, “samimiyet” olmadan da hayat olmaz. Benim de kıpkırmızı bir çay olabilmek için özümün üzerine eklediğim, sıcacık samimiyetim. Beni içilebilir hale getiren, hayat felsefemi somutlaştıran. Samimiyet, her şeyin içine katılan ve onu çoğaltan. Hayatımın olmazsa olmazı, tüm ilişkilerimin temeli… Konuşurken kaybetmekten en çok korktuğum, birini dinlememi sağlayan; yokluğunda bulunduğum yeri derhal terk etme isteği hasıl olan. Samimiyet yani, düşünmeden hareket etmek değil; var olanı saflığıyla sunmak. İyiyi yahut kötüyü; mesele ne olduğu değil. Samimiyetle sunulmuş kötülükleri, nefretleri; ikiyüzlülükle sunulmuş iyiliklere, güzelliklere tercih ederim. Samimi olsun da gayrisi mühim değil. Korkarım ben, hem de çok korkarım; samimiyetsizden ve samimiyetsizlikten. Vereceği zarar ürkütmez beni, akıbeti malumdur gayrı samimilerin. Onlar gibi olmamak için kaçarım ben de, samimilerin beldesine.
 
Demle, suyun karışması ile kırmızlaşan çayda önemli olan ve hayatımın son tılsımı ise “ölçü” dür. Ömrümün hudutlarını belirler adeta. Yapacağım her işin dengesini kurar. Nerde ne kadar su, ne kadar dem koymam gerektiğini söyler. Nefisimi ve akılımı yönetir. Davranışlarımı şekillendirir ve hayatımı biçimlendirir. Cüzi irademin şaşmasını engeller, onu rayında tutar. Yani hayatın her anında var olması gereken, beni dengede tutandır. Her yerde aynı ölçü tutmaz elbette, kimi zaman değişir; kimi yerde dem ağır basar kimi yerde su. Her iklimin çayı farklıdır, her hal kendine hastır. Ölçüm ise her halin içinde değişen ve kendince şekil alan orandır. Kim, çayı nasıl seviyorsa; yansıtır onu bardağına dolanda.
 
Önyargılıyım, aslında olmak istemem. Umarım kimse böyle düşünmez. Bazılarınız bu hayatta tepeden bakma bir üslup görecek, sadece okumayın hissedin bakın harflerin arasında üç tılsım belirecek…
 
Toplam blog
: 19
: 567
Kayıt tarihi
: 23.04.10
 
 

Selçuk Üniversitesi Mezunu. Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı ve Anadolu Üniversitesi U..