Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '09

 
Kategori
Eğitim
 

Çayırhan'da kalkınma savaşı

Kalkınma önderleri/ köye hizmet yarışması (2)


ÇAYIRHAN’DA KALKINMA SAVAŞI

Yazarı: Halil Ulukan

1926 yılında Ankara'nın Nallıhan İlçesi'ne bağlı Sarıyar Köyü'nde doğdu. Yedi çocuklu yoksul bir ailenin çocuğudur. 1944 yılında Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nü bitirerek 18 yaşında kendi köyüne öğretmen oldu. Daha sonra Banaz'ın Susuz, Sivas'ın Çiftlik Köylerinde öğretmenlik yaptı. Bu yazıda adı geçen Nallıhan'ın Çayırhan Köyü'ne atandı. 1955 yılı sonlarında istifa ederek meslekten ayrılmak zorunda kaldı. Bu ayrılık döneminde Sarıyar Barajı'nın inşasına ait şantiyelerde çalıştı. Daha sonra 1958 yılında yeniden Çayırhan'a atanarak mesleğe döndü. 1967 yılında da Eskişehir Merkez Necatibey İlkokuluna atandı. Bu eserde, 1958-1967 dönemine rastlayan Çayırhan İlkokulu öğretmenliğinde iken yaptığı Kalkınma Savaşı hizmetlerini bir roman havası içinde anlatmaktadır.

ESKİ ÇAYIRHAN

Çayırhan, Ankara’nın Nallıhan ilçesine bağlı küçük bir bucak merkezidir. Burayı eskiden tanımış olanlar, artık gitseler de o Çayırhan’ı yerinde bulamayacaklar.

Kim bilir,

“Yıkılası Çayırhan, batası Çayırhan!”

Diyenler oldu da onların bedduası mı geçti… Oradan şimdi Eskiköy diye söz edilir. Eskiköy’ün duvarlarını, Sarıyar Baraj Gölü’nün hırçın dalgaları döver şimdi.

Halil Öğretmen de bu Eskiköy’de görev yapmıştır bir yıl. O sene Sarıyar Baraj’ı inşaatı sürmektedir. Çayırhan da sulara gömülecek köylerden biridir. Bu yüzden köyün toprak ve bina istimlakları tamamlanmış, istimlak bedelleri de köylüye çoktan ödenmiştir. Ne var ki Çayırhanlı çok yakın bir zamanda köylerinin sular altında kalacağına bir türlü inanmıyor, hatta yeni evler yapıyorlardı. Bolluk ve rahatlık içinde yaşıyorlardı.

“Hacı Ahmet Usta Sarıyar’a gidip suyun gerileceği yere bakmış. Bent öyle dedikleri kadar yüksek değilmiş… Bizim köye çıkamazmış… Ya! Hacamat Usta öyle diyor, ” diyorlar. XX. asrın tekniğini, umursamaz bir edayla Hacı Ahmet Usta’nın düşünceleriyle karşılaştırıyorlardı.

Köyde görev yapan iki öğretmen dilerinin döndüğünce gerçekleri göstermeye çalışıyor ama kimseye dertlerini anlatamıyorlardı.

Sonra bazı köylüler rüyalarında dedelerini, babalarını görüyor; “Oğlum orayı su falan basmayacak, korkmayın. Ocağınızı terk etmeyin…” dediklerini ifade ediyor ve köyün yok olacağını asla kabul etmiyorlardı.

1955 Haziran ayında Halil Öğretmen köyden ayrılırken böyle bir Çayırhan vardır.

YENİ ÇAYIRHAN

Eski yerinin 8 km doğusuna planlı kurulan bir Çayırhan vardır artık. Üç yıllık bir ayrılıktan sonra bu kez Yeni Çayırhan’a yine öğretmen olarak dönmüştür Halil Hoca.

Üç yıl önceki neşeden eser yoktur artık… Barajın suları köyü kaplamıştır işte. Köylü bağda üzümlerini, dalda meyvelerini bırakmış, evinin enkazını güç bela kurtarmıştır. Bazıları yine ana babasını rüyasında görmüş, “Aman beni su altında bırakma, ” demiş, onlar da bunu dinleyerek ölülerini çıkarıp Yeni Çayırhan’a getirmişlerdir.

Sarıyar Baraj Gölü Çayırhan’ın önünde yeşile çalan sularıyla pırıl pırıl pırıldı…

“Yakıcı su, pahalı su, anayı kızdan babayı oğuldan ayıran su!”

“Yıkılası baraşşş!”

“Bizi evimizden ocağımızdan ettin!” diyorlar, Yeni Çayırhan’ı gurbet sayıyorlardı.

Köyde zorlu bir inşaat dönemi başlamıştı. Yeniden evini kurmak üzere herkes varını yoğunu harcamış Ziraat Bankası’na da uzun vadeli borçlanmışlardı. Bu inşaat döneminde çoluk çocuk Kızılay çadırında kalıyordu. En büyük dertleri su idi. Muhtar Mumcu 2 km ötedeki Çiftyataklar’daki bir su gözünü deşeleyip, eğer çoğalırsa getirmeyi düşünüyordu ama köylüye bunu teklif edemiyordu. Çünkü herkes yeni köyün inşaatından dolayı yorgun ve bıkkındı. Hem kuyu masraf etmeye değmeyebilirdi.

Banka borçları, ev yerlerinin borçları, yeni toprakların borçları hepsi birikmişti. Bunları nasıl ödeyeceklerdi? “Adaaaaam sende! Borç yiğidin kamçısı, ” deyip, avunuyorlardı. Aldıkları gibi ödemelilerdi ama ödemesi zor geliyordu. “Borç namustur, ” diyorlar ama bir şey de yapamıyorlardı. Yıl yıldan kötü geliyordu. Devlet baba yine de anlayışlı davranıyor, verebildiklerini alıyor veremediklerini erteliyordu.

GÖLDE BALIĞIN BOLLUK DÖNEMİ

Baraj Gölü balıkçılık için çok elverişliydi. Sıkıldıkça gidip balık tutuyorlar, yığınla balık çıkarıyorlardı. Halil Öğretmen balığın yararlarını anlatıyor, köylüyü balıkçılığa teşvik etmeye çalışıyordu ama köylü, “Balık ne demiş? Etimi yiyen doymasın paramı alan onmasın, ” diyor balıkçılığa yanaşmıyordu.

Balıkçılık onlar için alışılmamış bir işti. Bu işten kazanacaklarına bir türlü inanmıyorlardı. Zaten para da yoktu. Hem balığı kime satacaklardı, herkes kendi avlanırdı, her gün de balık yenmezdi. Hasılı bu iş, iş değildi! …

Halil Öğretmen köyün bu durumundan dolayı köylüyle daha yakından ilişki kuruyor, onlara yararlı olamaya çalışıyor ve bu konuda yer ve zaman aramıyordu. Kahvelerde yaptığı sohbetlerde “tavukçuluk” ve “arıcılık” üzerinde duruyor ama yine köylünün ilginç önyargılarıyla karşılaşıyordu. Köylüler tavukçuluk hakkında “Yahudi bir tavuğun yıllık yumurtasını hesaplamış masrafından sonra kala kala bir tavuktan bir yumurta kar kalmış, ” diyorlardı. “Amaaaaan hocam! Bir işin içinde “cılık” var mı boşver” diyorlardı. “balık-cılık, tavuk-cılık, yımırta-cılık vs.” ekleyip gidiyorlardı. “Hekimlik, öğretmenlik. Mühendislik” gibi mesleklere de, “Sağlam iş bunlar, bunlarda kemiğin içindeki gibi “ililk” var, ” diyorlardı.

Halil Öğretmen bunlara rağmen teşviklerine devam ediyordu. Sonunda Muhtar Ali Mumcu tavukçuluğa sarmıştı. Halil Öğretmen’in daha önceden böyle bir tecrübesi olduğu için Mumcu’nun yardım teklifini memnuniyetle kabul etmişti. Bazı küçük aksilikler dışında bu işin üstesinden gelmeyi başarmışlardı. Köylü merakla çalışmaları seyrediyor, her şey istendiği şekilde yürüyordu. Mumcu bu durumdan memnundu. Halil Öğretmen, “Köylünün sözden çok görerek inandığına” bir kez daha tanık oluyordu.

Halil Öğretmen’in bu teşvik ve yardımlarını teftişe gelen müfettiş de görmüş, çok beğenmişti. Yaz tatili içinde Ankara’da düzenlenen hayvancılık kursuna onun da katılmasını ve bu konudaki bilgisini daha çok arttırmasını uygun görmüştü. Halil Öğretmen yaz tatilinde bir telefon emriyle Ankara’daydı.

Tatil sonrası Çayırhan’a dönen Halil Öğretmen Mumcu’nun civcivlerini zayıf ve bitkin buldu. Mumcu hayvanları iyi beslediğini söylüyordu ama durumun nedenini anlayamıyordu. Çok geçmeden Halil Öğretmen civcivlerin bitlenmiş olduğunu fark etti ve kımız otuyla bir ilaç hazırlayarak civcivleri tedavi ettiler.

Yaz tatili bitmiş okullar yeniden başlamıştı. Halil Öğretmen ikinci ve üçüncü sınıfları birleşik okutacaktı. Yalnız çocukların beden gelişimleri geçen yıla göre çok azdı. Belli ki doğru düzgün beslenemiyorlardı. Oysa öğrencilerin kanlı canlı ve sağlıklı olmaları öğrenmenin önemli bir şartıydı. Halil öğretmen kazandırmakla yükümlü olduğu bilgi ve becerileri bu durumda öğrencilere nasıl kazandırabileceğinin tedirginliği içerisindeydi.

BALIKÇI AĞA’NIN GELİŞİ

1959 sonbaharında köylünün gölden faydalanma olanağı belirmişti. Ankara’dan Çayırhan’a gelip gitmişler, bu konuyla ilgili araştırmalar başlamıştı. Bir müstecirin gölü kiraladığı ve balıkçılık yapacağı söyleniyordu. Hatta müstecir köye elektrik getireceğini söylüyordu. Köylünün elinden tutacak, köyün kalkınmasında yardımcı olacaktı.

Halil Öğretmen bu duruma çok seviniyordu. Bir yıldır düşlediği şeyler kendiliğinden oluveriyordu. Müstecirin adamları hummalı bir çalışma içerisindeydi ve kendisine “Ağa” diyor, önünde hürmetle eğiliyorlardı. Ankara’dan resmi otomobillerle gelip gidenler oluyor, doğruca göle geçiyorlardı. Köylüler bunlara “etebakçılar” diyorlardı. Gelenler demek ki etibank mensuplarıydı ve gölle Ağa ile bir irtibatları vardı. Ağa bazı zamanlar motorluyla gölde gezintiler yapardı. Bir gün yine böyle bir gezintideyken Eski Çayırhan yakınlarına gelmişlerdi. Birden ne olduysa olmuş, motorlu batmaya başlamış, alabora oluvermişti. Gölde can pazarı yaşanıyor, köylüler de bunu uzaktan görüyordu. Can kaybı olmamış, herkes kurtarılmıştı. Köylüler başka açıdan ele alarak olayın dedikodusunu yapıyorlardı: “Allah gail olur mu canım! Mübarek Cuma günü de içilir mi? Sen Cuma’yı bilme, camiye dönüp bakma! Bu mübarek günde Allah’ı aklına getirme, üstelik bir de kafayı çek. Devrilince de Allah de! İşte sonu böyle olur… Yine ucuz atlattılar, verilmiş sadakaları varmış…” diyerek Cuma günü içip eğlenmelerini kınıyorlardı.

Gün geçtikçe Ağa’nın işleri yoluna giriyor, kamyon kamyon balık sevkediliyor, Ağa’nın kazak işçileri iyi çalışıyorlardı. Ağa: “Gölde bu yıl deneme yapıyorum, ” diyordu. “ Asıl işin seneye başlayacağını, her şey istediği gibi olursa Çayırhanlılar’a da kayık, ağ vb. vereceğini, şimdilik sabırlı olmalarını, ” söylüyordu. Köylü ise buna itiraz etse de başka yapacak bir şeyi olmadığı için mecburen kabul ediyor, umutlarını bir yıl sonraya erteliyordu.

Köyün oturduğu alan gibi önündeki “bozyazı” da dümdüz bir alandı. Toprak Tevzi komisyonu burayı tarla olmak üzere köylüye dağıtmıştı. Bozyazı’da gölden köye doğru uzanan bazı çatlaklar oluşmuştu. Çatlaklar beş- altı koldan köyü tehdit ediyordu. Eğer köye girerse ev mev dayanmazdı. Bir bu eksikti! Köylü daha yorgunluğunu atamamış, bir “ohhh” bile diyememişti.

KÖY ÇOCUKLARININ DURUMU

Halil öğretmen öğrencilerinin hepsini yakından tanıyor, aileleriyle de tanışıyordu. Çocuklardaki genel görünüş hiç iç açıcı değildi. Bu durumun elbette ki nedenleri vardı. Bunları tespit etmek üzere özel bir defter tutmaya karar vermişti. Bu deftere çocukların her gün neler yemiş olduklarını sorarak isim isim yazıyor, bunu her gün yapıyordu. Çocuklardan edindiği bu bilgiler köydeki sefaleti bütün açıklığıyla ortaya koyuyordu. Yalnız bir öğün yemekle yetinenlerin oranı %70 i buluyordu. Okul kitaplarını öğretmenler ilçeden kendi paralarıyla getirip dağıtıyorlardı. Bu günler elbet bir gün geçecekti ama ne zaman? ... Umutlar gelecek yıla bağlanmıştı. 1960 yılının sonbaharında Halil öğretmen Çayırhan’daki görevinin üçüncü yılına başlamıştı.

GÖL AĞASININ İKİNCİ YILI

Ağa’nın yolunu gözleyenler pek çoktu, umut ondaydı. Yalnız Ağa yine adamlarını göndermiş, Beypazarı’na yakın bir yere otağını kurmuştu. Hani tesislerini Çayırhan’da kuracaktı Ağa? Köye elektrik getirecekti, köylünün elinden tutacaktı? Bunların hepsi yalan mıydı? Umutlarını yitirmeye başlamıştı köylü.

“Bu yıl ihtilal oldu, ” diyordu Ağa. Suriye’ye sevk etmekte olduğu bilmem ne kadar malı ziyan olmuş, iflasla yüzyüze gelmişti. İyi çalışır, belini doğrultursa yine sözü sözdü. Çayırhanlılar’a olan vaadini yerine getirecekti.

Köylü Ağa ve adamlarından soğumuş, öğretmen ise köylünün menfaati için onlarla iyi ilişkiler kurma çabasına girmişti. Onlara her zaman yardım etmeye çalışıyor, hiçbir ücret talep etmeden arabasını veriyordu.

Günler geçiyor, yaza yaklaşıyorlardı. Bir daha ki sezon da Ağa bir şeyler yapmaktan kaçınırsa Halil Öğretmen köyde bir KOOPERATİF kurmayı düşünüyordu.

Ağa’nın yeni balık sezonuyla birlikte 1961-1962 ders yılı da başlamıştı. Balık malzemeleri bu yıl daha erken getirilmiş, çalışmalar daha hızlı başlamıştı. Bu yıl ki balıkçılar kazaklar değildi, Karadeniz’den getirilmişlerdi. Bu sezon da Ağa’nın köylüye yardım adına hiçbir etkinliği yoktu. Halil Öğretmen hala Ağa’ya inanmak istiyor, öfkeli olan köylüyü yatıştırmaya çalışıyordu. Bir fırsatını bulup Ağa ile bu konuyu konuşmak istiyordu. Bu yılbaşı gecesini Ağa ile geçirmeye, onunla konuşmaya karar vermişti. Sonunda beklediği an gelmiş, söyleyeceklerini söylemişti. Ağa; köylünün acemi olduğunu, onlarla işe girerse zarar edeceğini sert bir dille anlatmış, bu işin olmayacağını söylemişti.

Artık Ağadan köye herhangi bir yarar ummuyordu Halil Öğretmen, Gece sabaha kadar uyuyamamıştı. Çayırhan’a geleliden beri tasarladığı son çareyi denemek kalıyordu geriye. Köyü bir kooperatif çevresinde toplamaktan başka çare yoktu. Ama bunu nasıl yapacaktı? Zor bir işti bu ve çevrede buna benzer örnek bir kuruluş da yoktu. Köylü zaten gözüyle görmediği şeye inanmıyordu. Hem köylüde borç gırtlağa kadardı. Diğer öğretmen arkadaşından yardım istemeye karar vermişti. Ona da kabul ettiremezse ne pahasına olursa olsun bu işe yalnız girişecekti. “Ümit kalacağına emek kalsın, ” diyordu Halil Öğretmen.

Önce birkaç köylüyü ikna etmekle işe başlayacaktı. Kooperatifçiliğin iyi yönlerini anlatıyor, köyü kalkındırmanın tek yolunun bu olduğunu söylüyordu. Her akşam yeni bir grupla sohbetler ediyor, hepsini evinde ağırlıyordu. Bu sohbetler gece geç saatlere kadar sürüyordu.

Söyleşiler etkisini göstermeye başlamış, ilk öneriler de gelmeye başlamıştı. Kooperatifin ne gibi yararları olacağını soruyorlar, cevapları dikkatle dinliyorlardı. Kooperatifin balıkçılık yapmak isteyenleri donatacağını, onlara kredi vereceğini, herkese kendi toprağını ekip biçme olanağını vereceğini anlatıyordu Halil Öğretmen. Artık inanmış, bu işe iyice gönül vermişlerdi. Halil Öğretmen nüfus memuru arkadaşını da aralarında görmek istiyordu. Çünkü Nüfus memuru Ağa’ya karşı çıkabiliyordu. Sonraki çalışmalara o da katılmaya başlamıştı.

Kaymakama kooperatif kurma kararında olduklarını anlatmak için bir kurul ilçeye gitmişti. Kaymakam bu karardan çok memnun olmuş, başarılar dilemişti.

Artık çalışmalara başlamışlardı. Yaptıkları iş kooperatifin amaçlarını ve çalışma şeklini belirten bir taslaktı. Köylünün bazen tartıştığı, ortak karar alamadığı meseleler oluyordu. Bu durumda Halil Öğretmen hem köylüyü yatıştırmaya çalışıyor, tartışmalara katılıyor, hem de tutanak tutuyordu. Bu işlerin hepsi birden zor oluyordu.

“Akıl akıldan üstündür, ” deyip kendisine yardımcı olacak birini daha arıyordu. Bu düşüncelerle diğer öğretmen arkadaşını tekrar çağırmaya karar verdi. Yalnızca öğretmene, “Sen bu köylüyü daha tanımamışsın, onlar insanı yarı yolda bırakır, rezil ederler, ” diyordu ve umursamıyordu. Oysa “Bizler sadece “a b c”yi öğreten öğretmenler değiliz, ” diyen de kendisiydi. Anlaşılan söz başka eylem başkaydı.

AĞA-KÖYLÜ ÇATIŞMASI, KOOPERATİF VE YÖNETİCİLER

Kooperatif çalışmaları hızla devam ederken köylü ile ağa arasında çatışmalar çıkmaya başlamıştı. Artık köylü kendine lider olarak Halil Öğretmeni görüyordu. Ağa göl kenarına balıkçıların ve kendisinin kalabileceği, işlerini yürütebileceği bir inşaat yaptırıyordu. Yalnız inşaat alanı köyün planına göre gazino, motel ve plaj yeriydi. Bucak Müdürü ve yeni muhtar da durumdan haderdardı. Ama bir tepki vermiyorlardı. Bu durum kaymakamın kulağına gitmişti. Kaymakam inşaatın derhal durdurulmasını, bir çivi bile çakılmaması talimatını verdi. Bunun üzerine inşaat durduruldu. Bu vesileyle Ağa ve kaymakam tanışmışlardı. Köylü önceleri kaymakamı takdir ediyor, el üstünde tutuyordu. Ne var ki sonraları Ağa ve kaymakam çok iyi anlaşır olmuştu. Gölde gezintiler, karşılıklı davetler sürüp gidiyordu. İnşaat da kaldığı yerden devam ediyordu. Köylü bu durumdan oldukça rahatsızdı. Bir gün yine kaymakam ve Ağa içip eğlenirken köylü öğretmenin yanına gelip kaymakamı taşlayacağını söylemişti. Onlara göre kaymakam bir kadeh rakıya satmıştı Çayırhan’ı. Halil Öğretmen köylüyü zor tutmuş, taşkınlıkların onlara fayda vermeyeceğini güç bela kabul ettirmişti.

Ağayla sorunlar gün geçtikçe artıyordu. Eski Bucak Müdürü ile Ağa göl konusunda tartıştığı için Ağa’nın onu attırdığı söyleniyordu. Ağa’ya göre şimdi sıra Halil Öğretmen’deydi. Köylü bundan çok korkuyor, bu ümitlerinin de yok olmasını istemiyordu. Ama Halil Öğretmen kararlıydı. Köyden tayin edilse bile istifa edecek. Kooperatif çalışmalarına devam edecekti. Söz vermişti köylüye. Artık tehdit ediliyordu Halil Öğretmen. Ağa’nın kamyonlarından biri çarpıp ezecek, buna da trafik kazası süsü verilecekti. Sonra Bucak Müdürü ve memur arkadaşları “bölücü, kışkırtıcı” diye söz eder olmuştu ondan. Ağa köylülere karşı iyice cephe almış, gölde balıkçılık yapmak isteyenleri adamlarına dövdürmüş; ağ, kayık ne varsa ellerinden aldırmıştı.

Çok bunalıyordu Halil Öğretmen… Yalnızdı… Arasıra umutsuzluğa düşüyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Böyle bir zamanda yakını olan Prof. Dr. Üner ve emekli Orgeneral ve Senatör Fahri Özdilek köye gelmiş, Halil Öğretmen’in kooperatif çalışmaların desteklemişlerdi. Bununla ilgili köylüye de bir konuşma yapmış, köylüyü teşvik etmişlerdi.

Zaman geçiyor köylünün Ağa ve Kaymakam’a olan öfkesi gittikçe artıyordu. Köylü tepkisini bu sefer verecekti. Ağa’nın inşaatının yanına hepsi birlikte seferber olup en kısa zamanda bina yapacaklardı. Bakalım Kaymakam buna ne diyecekti. Halil Öğretmen bu tepkiye yine karşı çıkmıştı ama köylüye bu sefer söz geçirememişti. Ertesi gün bütün köylü inşaattaydı. Ağa durumu öğrenir öğrenmez kaymakamı aramış, müdahale etmesini istemişti. Kaymakam jandarmayla gelip duruma el koymuştu. Karakola götürülen köylülere ne ekmek ne su hiçbir şey verdirilmiyordu. Hatta jandarma kimilerini sıkıştırıp, dövüyordu.

Halil Öğretmen’e sözlü bir emir gelmişti: “Kooperatif işini burada bıraksın! Eğer bırakmazsa ezerim, süründürürüm onu, ” diyordu Kaymakam. Köylüler bıkkındı… Bir çoğu artık her şeyden Halil Öğretmen’i sorumlu tutuyordu. “Bu gominis icadı kooperatifi o başımıza sardı, ” diyorlardı. Halil Öğretmen’in üzüntüsü sonsuzdu… İştahı kesilmiş, hasta gibi olmuştu. “Neler umut ettim, nelerle karşılaştım, ” diyordu.

KOOPERATİF KURMA ÇABALARININ DEVAMI

Kooperatif bir çevre kooperatifi hükmündeydi. Tüzüğü böyle hazırlanmıştı. Çevredeki beş köyü de içine alıyordu. Sermayesi en az 35.000TL olmalıydı. Bunun kurucu ortaklarca, noter senediyle üstlenilmesi gerekiyordu. Halil Öğretmen 35 kurucuyu ilçeye götürmek yerine noteri Çayırhan’a getirtmek istemişti. Ne var ki noter en fazla köy hududuna kadar gelebileceğini söylemişti. Birbirlerinin hududuna giremezlermiş, kanun böyleymiş. Bu garip yasa karşısında mecburen defalarca 35 kişi ilçeye sürüklenmişti.

Sıra parayı Ziraat Bankası’na yatırmaya gelmişti. Kooperatif kurucuları bankaya gitmişti ama bu sefer de banka parayı alamayacağını öne sürüyordu. Köyden acilen Halil Öğretmen çağırılıyordu. Çünkü kooperatif kurucuları çaresiz kalmıştı. Uzun uğraşlar sonucu “ÇAYIRHAN NAHİYESİ MAHDUT MES’ULİYETİ TOPRAK VE SU ÜRÜNLERİ İSTİHSAL VE SATIŞ KOOPERATİFİ” 16 Temmuz 1962 günü noter tasdikiyle kurulmuştu.

KOOPERATİF KURULDU… NASIL ÇALIŞACAK?

Kooperatif kurulmuş, Ziraat Bankası’ndan da 100.000TL kredi alınmıştı. Bu arada Kaymakamın tayini çıkmış, ayrılırken Çayırha’a da uğramış, göl konusuna da değinmişti. Son olarak “Siz haklıydınız… fakat hakkınızı kanun yolundan arayın, ” demişti.

BARAJ GÖLÜNÜN SAHİBİ KİM?

Çayırhan Kooperatifi ortaklarını Sarıyar barajı gölünden faydalandırma olanakları arıyordu. Kurul önce Nallıhan Mal Müdürlüğüne, ardından Ankara’ya Hazine Genel Müdürlüğüne başvurmuştu ve sonunda Maliye Bakanlığı’ndaydı. Genel Müdür: “Baraj gölü ile maalesef bizim hazine olarak bir ilgimiz yok. Daha doğrusu orayı kiraya vermekle yetkimiz yok. Çünkü 99 yıllık bir anlaşma ile göl üzerindeki bütün tasarrufları Etibank Genel Müdürlüğüne devretmiş bulunuyoruz, oraya başvurunuz, ” demişti Halil Öğretmen: “Efendim nasıl olur? Etibank burada göl meydana getirmişti ama bu gölden elektrik üretmeyecek miydi? Balıkçılıkla Etibank’ın ne alakası var?” demişti. Öyle ya bu Sakarya nehrinin doğal bir ürünüydü. Hazinenin sayılırdı. Daha bu konuşmalar sürerken müdürün yanından biri: “Etibank gölü 39 yıllık bir anlaşma ile bie kooperatife devretti, boşuna uğraşmayın, ” demişti. Çok şaşırmışlardı. Nasıl olurdu bu? Etibank hazinenin malını nasıl satardı?

Yapılan araştırmalar sonucu, ”Etibank’ta çalışan memurların bir kooperatif kurduğu, kooperatif üyelerinin gölde çalıştırmak üzere de Ağayı bulduğu” anlaşılmıştı. Bunun üzerine Halil Öğretmen yapacak tek şeyin iki kooperatifi birleştirip, gölde beraber çalışmak olduğunu söylüyor, fakat köylü buna razı olmuyordu.

Hem maddi hem manevi yönden çöken Halil Öğretmen, kooperatifin ne kuruluşta ne de sonrasında asil üyesi olmamasına rağmen konu için gerekli yerlere başvurmaya çalışmıştı. Sonunda Bakanın karşısındaydı. Bakan olanları öğrenince: “Olmaz, olamaz! Memur ticaret yapamaz!” diye hiddetlenip derhal gereğinin yapılması talimatını vermişti. İşlemler başlatılmıştı fakat ne yazık ki sık sık hükümetler, bakanlar değiştiği için bir sonuç alınamıyordu.

KOOPERATİFİN GÖL DIŞINDA ÇALIŞMA ÇABALARI

Kooperatif üyeleri “Göl olmayınca kooperatif ne işe yarar…” diyor umutsuzluğa düşüyordu. Ama yine de bir şeyler yapılmalıydı. Bu düşünceyle kooperatif tahıl satışlarında kendini göstermeye başlamıştı. Kooperatifin tahıl koymak için kiraladığı yerler yetmiyor, meydanlarda dağ gibi tahıl ürünleri öbekleniyordu. Böylece yıllar geçiyor, kooperatif her yıl biraz daha gelişip büyüyordu.

Kooperatifin başka bir çalışması ise yurt dışına işçi göndermeydi. Ayrıca yangın çıkmış ve bir komşu köye de ilk kooperatif ulaşmış, sosyal yardım ve dayanışmanın en güzel örneğini vermişti. O yıllarda kooperatifin gölü Çayırhan’a kazandırmak için çabaları devam etmiştir.

Sonuç olarak, Çayırhan Nahiyesi Mahdut Mes’uliyeti Toprak ve Su Ürünleri İstihsal ve Satış Kooperatifi’nin durumunu şöyle özetleyebiliriz:

1-Kooperatifin ortak sayısı 250’nin üstüne çıkmış, ödenmiş sermayesi de 1.300.000 liraya ulaşmıştır.

2-Ortaklarının tüketim maddeleri ihtiyacını göz önüne alarak bir tüketim satış mağazası açmış olup yiyecek ve giyecek gibi şeyleri ucuz bir fiyatla sağlamakta ve ortak olmayanları da bundan yararlandırmaktadır.

3- Kendisine ait bina, depo ve hangar gibi tesisler kurmuştur.

4-Ortaklarına bol kredi vererek ödemede de çok büyük kolaylık göstermekte, onlarla kendi topraklarını kendilerinin ekme olanağını sağlamış bulunmaktadır.

5-İki adet biçer-döver satın almış olup, ortaklarının ekinlerinin ucuz bir ücretle biçilmesini sağlamaya devam etmekte, çevre halkını da bu olanaklardan yararlandırmaktadır.

6-Kooperatif bir kamyona sahiptir. Biçer-döverlerin tarlalarda hazırladığı ürünü, bununla depolarına getirmekte, satış sırasında da taşıma işi yapılmaktadır.

7-Çayırhan’da PETROL OFİS istasyon ve bayiliği açmış olup çevrenin, ortaklarının ve kendisinin akaryakıt ihtiyacını karşılamaktadır.

8-Bir WİLLYS pikaba sahiptir. Bununla iş yerindeki biçer-döverlerine akaryakıt taşımakta ve başka kooperatif hizmetlerinde kullanılmaktadır.

9-Kendi minibüsüyle ortaklarının Beypazarı Orta Okulu’nda okuyan çocuklarını her gün okula götürüp getirmekte, ortaklarına bu yönde de yararlı olmaya çalışmaktadır.

10- 400 kişilik bir kapalı sinema salonu inşa ettirmiş olup, göze hitap eden bu eğitim aracından ortaklarını ve çevreyi yararlandırmaya çalışmaktadır.

11-Kendine ait lüzumlu her türlü demirbaş eşyayı almış bulunmaktadır.

Programındaki işleri gerçekleştirme çabaları içinde çalışmalarını sürdürmektedir. Artık Çayırhan Halil Öğretmenin arzuladığı yönde kalkınma yönüne girmiş, kooperatif iyice gelişip güçlenmişti. Çeşitli yokluk ve sıkıntıları geride bırakan Çayırhan Kooperatifi bugün Ticaret Odası kayıtları ile de birinci sınıf bir ticaretçi kuruluş olarak tanınmaktadır. Halil Öğretmen ise kendi isteğiyle 1967 Temmuz’unda Eskişehir’e atanmış, kurmuş olduğu kooperatifin çalışmalarını ise uzaktan da olsa izlemeye devam etmiştir.

Zeliha Deniz

 
Toplam blog
: 425
: 3089
Kayıt tarihi
: 06.12.06
 
 

Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi..