Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '11

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Cehenneme dönen Gediz

Cehenneme dönen Gediz
 

Gediz ırmağı 1980


Otuz kırk yıl gibi, insanlık tarihi açısından çok kısa sayılabilecek bir süre içinde, bir zamanlar cennet olarak adlandırılabilen bölgeler nasıl cehenneme dönüşebilir?
Yaşı elliyi geçmiş insanları dinlediğimizde bizim asla hayat barındırmadığını sandığımız, şimdilerde bazısı açık lağım kanalları olan, derelerin, ırmakların bir zamanlar çevresine hayat saçan minik cennetler olduğunu duyarız. İnsanın inanası gelmez duyduklarına. Sonra orada tutulan balıklarla çekilmiş nadir bulunan fotoğraflara bakarız, bu kez de gözlerimize inanamayız.


Burası orası mı? Ne oldu buraya bomba mı düştü, niçin şimdi bu halde?
Aymazlık, çıkar ve cehalet bombaları düştüğü yerleri bu hale getiriyor. Menderes Irmakları, Bakır Çayı ve Gediz Nehri en yalın örnekleridir bunun.
Seksenli yılların ilk yarısında avlanmaya başladım Gediz’de. Oltaya yavru balık takar sudak avlardık. O yıllarda da kirlilik vardı ama sonrasında gelişen hızlı yok oluş henüz başlamamıştı. Sudak, yılan balığı, sazan, bıyıklı, tatlı su kefali, yayın, kızılkanat, inci balığı ve ansiklopedik adlarını bilemediğim envai çeşit balık geliyordu oltalara…
Seksenlerin ikinci yarısında ne olduysa oldu, sudak baraja yakın bölümlerden daha aşağı inmemeye başladı. Sazan, kızılkanat, tatlı su kefali yine vardı ama eskiye nazaran daha azdı.
Manisa Gediz Köprüsünün altından Gediz’e karışan Nif Çayında da sorun başlamıştı o yıllarda. Nif’in balıklarının bazılarında mazota benzer bir koku oluyordu. Ağır metal sözü henüz terminolojimize girmediğinden, biz bu balıkları sirkeye yatırır, kokusunu gidermeye çalışır öyle yerdik.
Doksanlı yıllar, iri yayın balıklarını bol miktarda tuttuğumuz bizi şaşkınlığa uğratan bir dönemdir. Bıyıklı, yılan balığı ve yayının haricindekiler adeta buharlaşmışlardı. Tek tük sazan alanlar olduğunu duyuyorduk, yolunu şaşıran sudaklar da avlanıyordu zaman zaman ama şaşırtıcı olan yayının bolluğuydu.
Kirliliğe dayanıklı bir balık olan yayına kalmıştı aslında meydan ama biz bunu idrak edemiyorduk.
Tüm renkler, beyaza öncelik vererek hızla kirlenmiş, ve sona kalan siyahı biz rengarenk görmeye başlamıştık.

Sonun başlangıcıydı oysa yayın bolluğu. Zaten beş altı yıl sonra onlar da iyice azaldı.
Gediz maceralarımız doksanların ikinci yarısına ulaşamadı. Çekilen fotoğraflar kaldı ellerimizde, bir de anılar hafızalarımızda…
Aynı Gediz’in orada durduğunu hayatın devam ettiğini bilsem hiç üzülmeyeceğim, gurbette olup da artık oraya gidemediğim için.

Fakat Gediz öyle bir halde ki şimdilerde Manisa’da oturanlar için bile adeta gurbet…
Bir cennet , nasıl çevresine ve kendi flora faunasına ölüm saçan cehenneme dönüşebilir?

Bırakın içinde yaşattığı hayatı , suyuyla sulanan topraklara bile kanser saçar ?
Bunun cevabını da en iyi verebilecek olanlar , vaktiyle fabrikaların arıtmadan bıraktığı sulara, kanalizasyonun doğrudan ırmağa gitmesine ses çıkarmayan , Gediz’in topraklarından geçtiği illerdeki yönetcilerdir…
2006 yılından bu yana çalışmalar olduğunu takip ediyorum. İzmir , Manisa ve Uşak valileri bir araya gelip protokole imza attı. Geçen yıl Kütahya’nın Şaphane , Pazarlar , Simav ve Gediz , Belediye Başkanları Çevre ve Orman Bakanlığına, katı atık bertaraf tesisi kurulması amacıyla talep dosyası sundular.
Dilerim bu çalışmaları yapmak için çok geç kalınmamıştır ve yine dilerim ki bir şeyler yapıldığında bu işler zamansız gelen zar hesabına dönmez…

Adil Serkan SATI

 
Toplam blog
: 17
: 1912
Kayıt tarihi
: 18.02.11
 
 

Okumaktan, yazmaktan keyif alırım ama en çok öyküleri severim. Zevk aldığım için yazar, zevk alıyors..