Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Haziran '08

 
Kategori
Futbol
 

Çek'in hakkı Çek'e

Çek'in hakkı Çek'e
 

Türkiye, Çek Cumhuriyeti'ni yenerek çeyrek finalist oldu...


Türkiye, 2-0 geriye düştüğü grubun ikincisini belirleyecek olan maçta son onbeş dakikadaki ilginç olaylar sonucunda 3-2 öne geçti ve çeyrek finalde Hırvatistan'la eşleşmeye hak kazandı.

Bir Akdeniz ülkesi olmanın yanında aşırı derecede duygusal ve coşkulu bir millet olduğumuz için, bu maçı analiz etmeyeceğiz, gerçekleri söylemeyeceğiz ve Cuma günkü Hırvatistan maçının başlangıç düdüğünden yarım saat kadar geçmesine rağmen çeyrek final oynamanın havasına giremeyeceğiz.

Maç öncesi ortama bakalım: Çek Cumhuriyeti'nin teknik direktörü Karel Brückner 69 yaşında ve 2001'den beri bu takımın başında. 2004'te turnuvanın en etkili futbolunu oynayan Çek Cumhuriyeti'ni bu turnuvada tamamen farklı bir havaya büründürmüş, 4-5-1 ile 4-3-3 arası bir sistem oynayan takımı oyun kurucu olmadan nasıl idare edeceğini gösteriyor. Çek Cumhuriyeti'nin yaş ortalaması ortalarda. En önemli futbolculardan forvet Jan Koller ve orta sahada forma giyen Tomas Galasek 1973 yılında doğmuşlar. Kadronun en önemli özelliği; sınırlı yetenekte futbolcular barındırmasına rağmen bir tane bile yurtdışında doğmuş olan futbolcu barındırmıyor olması.

Türkiye Milli Takımı'nın teknik direktörü Fatih Terim. ''Gençlerden kurulu olsun'' niyetiyle saçmasapan bir kadro seçmiş, birbiriyle oynamaya alışkın olmayan futbolcuları ilk maçta çok saçma bir sistemle oynatmış, doğru sistemi üçüncü maça gelirken anlamış, kadrosunu maçtan bir buçuk önce dünyaya ilan edecek kadar değişik bir anlayışı var. ''Ders almam, ders veririm.'' diyerek kariyerini zirveden dibe indirmiş; kaybettiği maçlardan biraz ders alsa, dünya tarihinin en iyi antrenörlerinden birisi olması kaçınılmaz olmasına rağmen... Türkiye takımının kadrosunda bir İngiliz, bir Brezilyalı, iki Alman ve bir Fransız asıllı futbolcu bulunmakta.

Maç başlıyor; Türkiye iyi bir sistemle oynamasına karşın, rakibini son derece iyi analiz eden Brückner sistemi çökertiyor ve son derece sistemli hücumlarla iki gol kazandırıyor. Bırakın teknik direktörümüzü, yorumcularımız bile hala ''Koller niye oynuyor ki?'' mantığındayken, Koller savunmamızı paramparça ediyor.

75. dakika gelirken bir tane ciddi atağımız yok, belirli bir oyun düzenimiz yok. Çek Cumhuriyeti ise gol yememek için kendini parçalıyor, bu arada bir topları da direkten dönüyor. Sağ taraftan gelen ortaya Arda çok şık vuruyor, Cech dokunmasına rağmen golü engelleyemiyor ve fark bire iniyor.

85. dakika geliyor, Türkiye'nin hala ne yaptığı belirsiz. 87. dakikada Tuncay sağ taraftan ortayı yapıyor, çok rahat bir pozisyonda olan kaleci Cech kariyerinde büyük ihtimalle bir kez yapacağı türden bir hata yapıyor ve topu ellerinden kaçırıyor, pozisyonu iyi takip eden Nihat da rahat bir gol atıyor.

Çek Cumhuriyeti şaşkınlığa gidiyor. 89. dakikada ofsayt taktiğinde hataya düşen Çek Cumhuriyeti, Nihat'ı kaleciyle karşı karşıya bırakıyor. Cech'i karşısında görünce ne yapacağını şaşıran Nihat gelişigüzel vuruyor, gol olma şansı binde bir olan top üst direkten sonra çizginin gerisine çarpıyor ve gol oluyor.

90+2. dakikada takımımızın kalecisi Volkan -ahlak dışı konuşmamak için susuyorum- bir hareket yapıyor ve direkt kırmızı kart görüyor, kaleye Tuncay geçiyor. Çek Cumhuriyeti topu kaleye gönderemiyor ve maç bitiyor...

Şimdi sevinsem mi üzülsem mi, bilemiyorum. Adım kadar eminim ki, yarın bir tek spor yazarımız bile ''Hiç iyi oynamadık, maç Çek Cumhuriyeti'nin hakkıydı.'' diye yazamayacak. Yine Fatih Terim'e ve bu ne yaptığı belirsiz futbolculara kalacağız. Çeyrek finalde olağanüstü işler olmazsa Hırvatistan bizi liğme liğme edecek. Fatih Terim ''Naniiik! Ders almam ders veririm demiştim.'' diyecek.

Maçın hikayesini anlatan pozisyon belki de 54. dakikada gelişti. Anlatayım ben size... Hakan Balta soldan ortaladı, Petr Cech yükseldi ve topu aldı. Cech top ellerinde olmasına rağmen kafasını yere yatırdı ve önemli bir risk aldı. Büyük ihtimalle bildiğiniz üzere, geçen sene sakatlanan Petr Cech maçlara kaskla çıkıyor ve beyni çatlamış durumda. Kafasına alacağı en ufak bir darbe, hayatını sonlandırabilir. Buna rağmen, kafasını yere vurmaktan çekinmiyor. Neden bu? Onun milli sevdasından. Çünkü; Çek Cumhuriyeti formasının bir değeri var, anlamı var. İkinci bir örnek; skor 2-0 iken Jan Polak boşta kalan topa kafayı uzatıyor, Emre Aşık tarafından tekme kafasına geliyor ve kanlar içinde kalıyor. Polak o tekmeyi yiyeceğini bilmesine rağmen kafayı neden uzatıyor? Çünkü o forma değerli.

Peki bizim takımımızda böyle bir heyecan var mı? Hayır, yok. Dünya Karması'na dönmüş bir takımda nasıl olabilir? Takımın en önemli elemanlarından biri olan Mehmet Aurelio maçın hemen başında çok gereksiz bir itirazda bulunuyor ve sarı kart görerek cezalı duruma düşüyor. Kaleci Volkan son derece anlamsız bir hareketle oyun dışı kalıyor ve takımının çeyrek final şansıyla oynuyor. Tekrar sorayım, Dünya Karması'nı andıran bu takımda nasıl bir takım ruhu olabilir ki?

Şimdi düşünüyorum da, çeyrek finale kaldığımıza üzülsem daha iyi olacak sanki... Yine aynı insanlara kaldık, milli formamızın değeri daha da azalacak. Ders almayı bilmeyeceğiz, epik yazılar yazan yazarlar ''hit'' almaya devam edecek...

 
Toplam blog
: 641
: 316
Kayıt tarihi
: 16.12.07
 
 

Bir uluslararası ilişkiler öğrencisinin gözünden dünya ve bonusu olarak da futbol... ..