Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Haziran '14

 
Kategori
Felsefe
 

Çekilmeler

Adam ilerlemiş yaşına ve artık aklaşmış olan saçlarına bakmadan kaleye geçmiş, torununun attığı penaltıları kurtarmaya çalışmaktadır. Çoğu zaman çocuğu sevindirmek için gol olmasını rahatlıkla önleyebileceği vuruşları, sırf onun sevinmesi adına, gülücüklerini izlemek, sevincini görmek adına içeriye almakta, başarısını küçük, şen kahkahalarla kutlayan küçük çocuğu izlemektedir. Birden aklına yaptığının doğru olmadığı gelir ve peşi sıra atılan penaltıları kurtarmaya başlar. Giderek çocuğun yüzündeki gülücükler azalmaya, neşeli sesi kısılmaya başlar. Çocuk üzgün, kırılmış ve yenilmiş olarak kaçarcasına uzaklaşır. Onları izleyen eşi,

- Ne olurdu sanki yenilseydin, üzdün çocuğu, diyerek çıkışır. Adamın sesi gerçeğin sert ve soğuk yüzü gibidir:

- Her attığı şutun gol olmayacağını bilmeli. Yenilmesini de öğrenmeli. Kadın sakin ve bilgece yanıtlar:

- Çocuğun sevincini yarım bıraktın. Yenilmeyi öğrenmesine gelince, hayat nasıl olsa onu yenecek…

Adam top elinde kalakalır, düşünür. Hayatta yediği golleri, kurtardıklarını. Hangisi fazla acaba, acaba hayat bir maç mıdır? Yenilgileri, yenilgileri karşısında çekilmeleri gelir aklına, içi bunalır. Gerçi çok yenilmiş, çok geri çekilmiştir ama hiç şike yapmamıştır. Bunu kazanç hanesine yazar.

İki kefesi bir türlü dengede durmayan bir adalet terazisinin çıkara ayarlı ibresi ve hukukun değil; kuru, yüzeysel kanunların ilahi adalet denilen duyguya uyarsızlığının künt sağırlığında hayat, kimi zaman dayatmalarıyla sizi geri çekilmelere zorlar. Dışarıda arzuladığınız, görmek istediğiniz rahatlatan bir yaşam yoktur çoğu kez. Çoğu kez içinizde giderek kabaran, başkaldıran bir isyan duygusu en fazla haksızlıklar karşısında yakıcı bir şekilde büyümektedir. Ve ortalıkta ne kadar çok bazılarını sokmayan yılan dolaşmaktadır! Çekilirsiniz…

Hani kimi zaman kavgaya girseniz dayak yiyeceğinizi bildiğiniz bir dövüşten kaçmak gibi. Hani konuşmanız gerekli, bağırarak karşı çıkmanız gerekli durumlarda kimi zaman susup yutkunmanız gibi. Kimi zaman karışsanız yatıştırabileceğiniz durumlarda görmezden gelip, sırtınızda çaresizlik kamburunun ağır ve küçülten yükünü taşıyarak, dönüp sırtınızı çekip gitmeniz gibi. Aslında bahane de hazırdır. Ya sizi eteğinizden çekip durduran birileri vardır, ya da ev, çocuklar, yeni aldığınız arabanın taksitleri. Çekilirsiniz…

Oysa dönüp giderek, çekip giderek günü kurtardığını sanarak kendi benzer kalabalıklarında giderek yalnızlaşanlar, sizin kendi yalnızlığınızda giderek ne kadar çoğaldığınızın farkında değillerdir. Siz zaten hayatla hiçbir zaman maç yapmaya girişmemişsinizdir. Zaten sonu başından belli bir maça çıkmanın pek de anlamı yoktur. Çekilirsiniz…

Asıl yalnızlaşmanın aynı yüzsüzlükleri paylaşanların oluşturduğu yapay kalabalıklarda yaşandığını bilirsiniz. Siz kendi yalnızlığınızda, sizin gibi olan azınlıktakilerle çoğaldıkça onlar sizin hırçın, delişmen, aksi, başkaldıran bir golcü olduğunuzu bilirler. Onun için kendi aralarındaki maçlara sizi hiç almazlar. Çekilirsiniz…

Zaten hayat yalnız başlayıp yalnız sonlanan bir uzun yürüyüş değil midir? Bir ödül değil midir; en fazla yalnız sandığınızda kendinizi, yanınızda sizinle birlikte yürüyenleri görmek, duymak, duyumsamak. Çekilirsiniz... Yenilgileriniz arkada kalmıştır artık. Yenilgileriniz bu yalnız ve uzun ve onurlu yürüyüşe verdiğiniz diyetlerdir. Sizin ödünler karşısında verilecek olan sadakalara ihtiyacınız yoktur. Aslında herkesin bir bahanesi vardır. Aslında her bahanenin ödenecek irili ufaklı içsel yaralanmalara neden olan bedeli. Kimileri küçük sıyrıklar gibi iz bırakmadan kendiliğinden iyileşir; kimileri uzun, acılı, bitmek bilmezmiş gibi gelen bir süreçte. Gece uykularınızı bölerek, olmadık yerde gözlerinizde beliren umut ışıklarını kısan karabasanlar gibi derin izler bırakarak güya iyileşeceklerdir. Yenilirsiniz, izi kalmıştır direnememenin, başkaldıramamanın içinizi yakan, kahreden izi. Yaltaklanmış olmamanıza karşın gene de yenilmiş olmak, vuruşmadan yenilmiş olmanın acısını hafifletemez. Bir adım daha çekilirsiniz. İzi kalır…

Her yenilgide tekrar toparlanmak, güç toplamak için bir adım daha çekilirsiniz. Ama artık yaşlanmış ve çekile çekile sırtınız duvara dayanmıştır. Sığınacak bir tek  ”iç kale” niz kalmıştır. Oraya çekilirsiniz, ama artık gücünüz de kalmamıştır. Dışarıda iç kalelerinin gücünden habersiz, yenilgilerinin farkında ya da umurunda olmayan iki yüzlü bir insanlığın görece kazanımlarına, bir buruk bakar kalırsınız. Öğretilerinize, tüm değerlere ve ahlak öğretilerine bağlı olmanın gerilete gerilete getirip sizi kapattığı yerdir iç kaleniz.

Kimileri vicdan derler ona, kimileri onur. Aslında girilemez, geçilemez, acımtırak bir yalnızlıktır. Varsın olsun…

 

Akın YAZICI

                                                                                                          

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..