Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Şubat '12

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

Çekin Ellerinizi Gençlerimizden

Çekin Ellerinizi Gençlerimizden
 

Geçmişten günümüze gelindiğinde siyasetçilerin nesil yetiştirme operasyonları son sürat devam ediyor. CHP’nin asker gölgesinde belirlediği eğitim politikaları öğrencileri bunalımlara sürüklerken kimse isyan etmiyordu. Her türlü eğitim kurumunda Kürtler hakkında sayan söven, İstiklal Marşı’nı düzgün okuyamayanı yüzlerce kişi arasında tokatlayan, saatlerce belirli etkinlikler için yağmur altında bekleten, manevi baskı yaparak 19 Mayıs etkinliklerini hazırlamak için öğrenci seçen eğitimciler kendini Atatürkçü sayan bir avuç cahilin eseriydi. Onların yaptıkları acımasızlıklar çocukların ürkek, çekingen, pısırık olmalarına sebep değil miydi? Peki, daha sonra ne oldu? Necmettin Erbakan nesli türeyiverdi. Onlarda işi biraz abarttı. Toplumu iyiliğe yönlendireceğiz derken herkesi aynı kılıfa sokmaya çalışan tek tipçilerden oluverdiler. Asker-CHP ikilisi bunu kabul eder mi? Nesillerimiz mollaların elinden kurtarılmalıydı. Mollalar halkı uyuşturur, muasır medeniyet seviyesine ulaşmamızı (Bu cümle bugünlerde çok moda. Sıkışan bunun arkasına sığınıyor.) engelliyordular. Hemen mollalar hizaya getirildi. Nesillerin yetiştirilmesinde yönlendirici olmak değildi suçları. Onları suçu halkı bazı statükocuların istediği gibi yetiştirmekti. Yani istenildiği gibi tavır takınmadıkları için post-modern darbeye maruz kaldılar.

Fetullah Dönemi:

Aslında bu dönemin sadece AKP’nin iktidara gelmesiyle meydana getirilmiş acemi cemaatlerden olduğunu söylemek hem cemaati kuranlara hem de cemaate karşı kalemini sonuna kadar kullananlara haksızlık olur. Fetullahçılar her dönemde bir şekilde var oldular. Özellikle seksen darbesinden sonra Fetullahçılar daha fazla gözümüze çarpmaktadır. Konjonktüre göre davranan, darbe gelince öven, demokratikleşme deyince ellerini çırpan bir zihniyet  ülkenin en önemli kaynağı olan beyin neslini ele geçirmiştir. “Fetullah Gülen’i suçlamayı bırak. O hiçbir zaman darbeye destek vermedi” diyenler için Son Karakol yazısını noktası virgülüne dokunmadan yayımlamak boynumun borcudur.

Son Karakol     
Fethullah Gülen   
01.10.1980

Karakol, sükûnetin, huzurun ve emniyetin remzidir. Ondaki düzen, huzur ve orada gözlerin uyanık oluşu, umumî emniyet ve muvâzenenin en büyük teminâtıdır. Ondaki kargaşa ve bunalımlar ise, arkasındaki topluluklar için en büyük felâkettir.

Anadolu, yıllar yılı kendine bağlı dünyalara karakolluk vazifesini gördü. Geçmiş asırlarda dünya emniyet ve muvâzenesinde, en şerefli vazifenin ona ait olduğunda hiç şüphe yoktur.

Sonra, sırasıyla, onun livâları, sancakları birer birer kopup gitti. Fakat o, bütün rasânetiyle mevcudiyetini muhafaza etti ve yerinde kalabildi. Değişen bayraklar, yırtılan sancaklar yanında, asâlet ve özünü koruma sadece ona müyesser oldu.

Evet, bütün bir geçmişiyle, ellibin defa, temiz bünyesine mikroplar saçıldı. Ve gülendam kâmeti yüzlerce defa ırgalandı; ama o, hiçbir zaman tamamiyle yerinden sökülemedi ve mağlup edilemedi.

Haçlı zihniyetinin hortlatılmasından, cizvit papazlarının zehirleyici ve öldürücü gayretlerine kadar, bu karakolu yıkma ve karakol erkânını uyutma adına ne kadar oyun varsa hepsi denendi; ama, hasımlarımız hesabına beklenen netice kat'iyyen elde edilemedi. Düşman cefâdan usanmıyor; karakol da 'bu can bu uğurda' deyip dayanıyordu...

Bu mücadeleler karşısında onun sarsılmadığını iddia edemeyiz. Bu ulu ağaç birkaç defa hazan gördü ve kurtlanan koca gövdesi birkaç defa kabuğunu yeniledi; fakat, hiçbir zaman devrilmedi. Semâsının kararıp, bağrına üst üste hançerlerin saplandığı günlerde dahi, millî ruh kadranında, kendine ait zaman anlayışı ve onu gösteren rakamlar daima duru ve seçkin olarak okunabildi...

Bu efsânevî ruh, asırlarca, bünyesini tahrip etmek isteyen binbir paradoks karşısında, yerinden oynamamış ve hep Malazgirt'teki, Kosova'daki ve Çanakkale'deki aşılmazlığıyla kendini korumuştu. Onun bu heybetli görünümü -az dahi olsa- ruhuna cemre düştüğü ve köküne yabancı bir kurdun, bir 'dabbetü'l-arz'ın musallat olduğu kadar da devam etmişti. O günden sonra ise, artık o, içten içe yanan ve kömürleşen bir ulu çınar haliyle, kendini yenileyemiyor ve dirilemiyordu. Yaşlanmıştı. Vefasız dostları, amansız hasımları vardı.
'Dost bî-pervâ, felek bî-rahm, devran bî-sükûn;
Dert çok, hemdert yok, düşman kavi, tali' zebûn' (Fuzulî)

Tam bu binbir kâbusun kol gezdiği dönemde idi ki; ortalığı bütün şiddetiyle beşinci kol faaliyetleri kapladı. Erotik[1] düşünceye masumiyet hil'ati giydirildi. Şehvet, en merğub bir meta haline getirildi ve gençlik âdeta bir hezeyan topluluğu oldu. Artık kendi ruh köküne bağlı olanlar 'dogmatist' ve 'formalist'[2] diye damgalanıyor; millet ve vatanını sevmek ayıp sayılıyordu. Bir 'Şirzime-i kalil'[3] her Allah'ın günü, çalakalem, millî ruhu ibtizal[4] edici yazılar yazıyor, milleti kendinden kaçar ve kendine yabancı hâle getiriyordu.

Bu olup bitenler karşısında, temiz Anadolu halkı, ya kendine has sabır ve tahammül içinde beklemede veya hüsn ü niyetin verdiği duru anlayışla, bütün bu acâiblikleri 'bir suskunluk içinde' karşılamaktaydı.

Birer ruh sefâleti ve aşağılık duygusu timsali sayılan zavallı 'entelijansiya' mızın durumu ise, bütün bütün yürekler acısıydı. Ona göre şahsiyet gamzeden öze ait her nağme ordubozanlık; müstağriblik hesabına söylenen her türkü, Türk'e yücelik kazandıran bir madalyaydı!

Bu türlü kendinden kaçışlar ve haricî asimilasyonlarla iç değişiklikler, endişe verici buudlara ulaşmıştı. Ve artık, millet teknesi, sağa-sola yalpa yapan bir vapur gibi, batması, her an mukadder görünüyordu. Dillerde binbir yabancı türkü, dudaklarda binbir öldürücü şarap.. kimi erotizimle sarhoş; kimi libido ile, kimi eksistansiyalizmden medet umuyor; kimi hezeyan felsefesine dilbeste, durmadan mihrap değiştiriyor ve ma'buddan ma'buda (!) koşuyordu. İşte tam bu esnada, yabancı bir kısım eller, 'hipnoz' görmüş bu ruhları metrolara bindirip harıl harıl kendi dünyalarına taşımaya başladılar. Cinnet nöbetleri içinde bütün bir nesil, Hasan Sabbah'ın yalancı cennetlerine benzeyen bu cennetlere davet ediliyordu.!

Dün bir şaşkınlık içinde 'Mehlika Sultan'a aşık' toy delikanlılar yerinde, bugün eli kan, üstü kan, bağrı kan ve ne yaptığını çok iyi bilen kanlıdeli bir nesil vardı. Artık dıştaki kargaşa ve hercümerce başka sebep aramaya gerek var mı? Tatmin edilememiş, doyurulamamış ve hatta terk edilmiş bir neslin, çeşitli kamplara ayrılması ve birbirini kıran kırana öldürmesi gayet normal değil mi...? Bugüne kadar onun iç inkırazını sezebildik mi? Onu soysuzlaştıran sebeplere inebildik mi? Halbuki, ona canavarlık öğreten tiranlar karşısında, siyanet meleği gibi onun yanında olmalı değil miydik? Heyhat..! Binbir vahşet senaryosunun sahnelendirilmesi karşısında, sessiz ve infialsiz kaldık... Evet.. bütün bir millet olarak arenalardaki kavgayı seyreder gibi, bu kanlı boğuşmadan hiç mi hiç bir şey anlamadık.

Sahnenin bu rengârenk aldatıcılığı, ortalığı inleten valsin korkunç uyutuculuğu ve kostümün gözbağlayıcılığı karşısında, oynanan oyunun gerçek yüz ve vahşetini ilk sezen, son karakolun kahraman bekçileri oldu. Bu sezme, ümit dünyamızda yeniden kendimize gelmemizi ve kendi kendimizi idrak etmemizi te'min etti. Aslında buna bir sezme demek de uygun değildir. Bu, düşmanı kıskıvrak yakalama ve bir zaferdir. İçtimâî bünyenin, haricî bir kısım erâciften temizlenme, arındırılma ve aslına ircâ zaferi. Bu zafer, kendinden ümit edilenleri getirdiği takdirde, Türk'ün zaferler hanesinde en muallâ yeri işgal edecektir. Böyle bir ilk tefahhüs[5] ve sezişe, başka bir yazımızda selam durulmuş ve gaziler ocağının yiğit eri mehmetçiğe teşekkürler sunulmuştu.

Ne var ki, yıllardan beri, binbir saldırı ile rahnedar olmuş bir bünye, böyle hemen bir mualece ile iyi edilemeyeceği de muhakkaktı. Daha köklü ve daha gönülden bir hareket gerekliydi ki, millî bünyeyi kemiren yıllanmış seretanlar[6] bertaraf edilebilsin...

Ve işte şimdi, binbir ümit ve sevinç içinde, asırlık bekleyişin tulûu saydığımız, bu son dirilişi, son karakolun varlık ve bekâsına alâmet sayıyor; ümidimizin tükendiği yerde, Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe, istihâlelerin son kertesine varabilmesi dileğimizi arz ediyoruz.

Sızıntı, Ekim 1980, Cilt 2, Sayı 21

Bir cemaat lideri nedeni ne olursa olsun gençliğin idam sehpalarında yok edilişine destek veriyorsa işte bu noktada  “acaba” diyebilmeliyiz. Neyse konuyu dağıtmaya gerek yok. Demem odur ki; cemaat seksenlerin iktidar destekçiliğiyle kazandığı ivmeyi yıllar geçtikçe içte ve dışta pozitif yönde artırmış ve buna binaen hesabı bilinmeyen trilyonlarca liranın sahibi olmuştur. Eee bu para (Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı gibi) dindar nesillerin yetiştirilmesi için harcanacaktır. CHP kendi kadrolaşmasını yaratarak askerle işbirliği yaparak kendi istediği nesilleri yetiştirdiyse AKP’de cemaatle anlaşmalı olarak kendi kadrolarını yavaş yavaş devlet kurumlarına sokuyor ve bu sayede kadrolaşmasını gerçekleştiriyordu.

Başarılı oldu mu? Kendi istediği nesilleri yetiştirmekte kesinlikle başarılı oldu. Günümüzde cemaat başarısının yüzdelik dilimi nedir? Yaklaşık yüzde doksan civarında. Peki, istenen neslin yetiştirilmesi topluma ne kattı?

1-Fetullah Gülen Cemaati’nin nesil yetiştirme operasyonlarına katılmak zorunda olan maddi durumu yetersiz öğrenciler bilimin kurallarıyla değil Fetullah’ın kurallarıyla düşünmeye adapte oldular. Bu durumda üretkenlik minimuma inerken cemaat hiyerarşisi bütün eğitim kurumlarına sıçrayıverdi. Bu durumda ne üretkenlik kaldı, ne de gerçek bilim adamı.

2-Cemaatin gerçek yüzünüm bilen insanlar, onun karşısında daha güçlü durabilmek için düşüncesine uygun olmadığı halde sırf güçlü olduğu için CHP’ye geçtiler. Bu durumda kamplaşma had safhaya çıktı.

3-Cemaatin nesil yetiştirme operasyonlarını fırsat olarak kullanan bazı Sözde Türkiye Savunucuları darbe dönemini geri getirmek için ellerinden geleni yaptılar.

4- Müslümanlar arasında Biz Ve Ötekiler kavramı ortaya çıktı.

CHP Destekli Nesil Yetiştirme Operasyonları Topluma Ne Kattı?

 

2-Yıllarca devlet-asker gücünü kullanarak toplumu susturmaya çalıştı. Sonuç olarak insanlar devlet-asker laflarını duymaktan nefret eder hale geldi.

3-Dışardan aldığı solculuk tanımlamasını Türk toplumuna göre uyarlamak yerine aynen kullanmaya çalıştı. Sonuç olarak yüzde doksan dokuzu Müslüman bir ülkede ezanı Türkçe okutma, başörtüsünü kamu kuruluşlarına sokmama, çağdaşlık kisvesi altında toplumun gelenekleriyle tamamen zıt olan reformlar yapmaya çalışmak gibi büyük yanlışların altına imzasını attı.

4-Genç nesilleri çağdaşlık kisvesi altında geleneklerinden koparmaya çalıştı. Elinde Kuran olana yan gözle bakarken, elinde ders kitabı olana kucak açtı.

5-Kuran-ı kerim öğretisiyle hayata başlayan çocuklarımızın el alışkanlıklarından dolayı sağdan sola yazmalarını irtica tehlikesi olarak gören eğitimciler yetiştirerek çocukların sevgi yerine öncelikle dayakla tanışmalarını sağladı.

6-Ailelerin sol rejimlerden nefret etmeleri için birçok neden ortaya çıkardı. Kendisi eşitlik derken, bütün devlet kadrolarına kendi adamını koydu. Kendi düşüncesine uyum sağlayanlara yaşama fırsatı tanırken, zıt görüşte olanları cahillikle yobazlıkla suçladı. Sonuç olarak kendini de nesillerimizi de paranoyak irtica avcıları haline getirdi.

Sonuç: Anlaşılan odur ki; bunlar nesil yetiştireceğiz ayaklarına takılarak toplumu kökten bölme niyetindedirler. Bunların ne Müslümanlıkları ne de eşitlik için sarf ettikleri sözlerin samimiyeti yoktur. Tek istekleri yeni piyonlar yetiştirerek toplumu kullanmak ve her seçimde oy oranını artırmaktır. Birisi x bankasının bilmem ne kadar hissesine sahip, diğerinin ne kadar mala sahip olduğu bile belli değil. Bunlardan ne Müslüman olur ne de sosyalist. Bunlardan olsa olsa …  olur. Eğer siyasilerin yetiştireceği zihniyetlere takılıp kalırsak her seçim döneminde iki tipten birini seçeceğiz. Birisi Sözde Müslümanlık diğeri Sözde Solculuk. En iyisi biz kendimizi yetiştirelim.

Yanlış Anlaşılmaları Engellemek İçin:

1-Kesinlikle andımız, 19 Mayıs gibi etkinliklerin kaldırılmasına karşıyım. Benim istediğim bunların zorbalıkla değil çocukların içinden gelerek yapmaları gereken bir durum olmasıdır. Yoksa kaldırmak kesinlikle çözüm değildir. Sorunlara yenisini eklemekten başka bir şey değildir.

2-AKP başörtüsüyle üniversiteye girişi serbest yapınca mutluluktan havalara uçtum. Daha sonra bunun bir kandırmaca olduğunu, göz boyamak için böyle bir serbestlik sağlandığını öğrendi.

3-Kesinlikle cemaatte kalan öğrenci kardeşlerime tek söz bile söylemem. Benim sözlerim cemaati piyon olarak kullanan zihniyetleredir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

   

 
Toplam blog
: 28
: 399
Kayıt tarihi
: 10.07.11
 
 

Uzmanlık alanım yazmak ..