Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '08

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Celal Çıtak paşa'nın ardından...

Celal Çıtak paşa'nın ardından...
 

Bir haber; Dıyarbakır Bölge Jandarma Komutanı Tuğgeneral Celal Çıtak 7 Ocak 2008 günü görevinden istifa etti...

Günlerce gazetelerde, internet sayfalarında istifa ve sebebleriyle ilgili yazılar çıkıyor. Birkaç satırla başarılarından bahsediliyor. Bazıları basit ve sıradan bir olay olduğunu söylerken, Pakize Suda gibi bazıları da dalgasını geçiyorlar!

Bazıları için sıradan bir olay olabilir ama benim için, askerlik hatıralarımı canlandıran, çok daha farklı bir olaydı.

Öncelikle söylemeliyim ki; hangi sebepten olursa olsun, bu istifayla Türk Milleti ve Silahlı Kuvvetler çok değerli bir komutanını kaybetti.

12 Eylül İdaresi, yığılan ve sorun haline gelen yedek subay adayları ile ilgili sorunu çözmek için bir kanun çıkardı; er olarak 4 aylık kısa dönem askerlik kanunu.

Bu kanun gereği ben de askerlik görevimi yapmak üzere Manisa - Kırkağaç'taki 6. Jandarma Er Eğitim Alayı'na gittim. Bu alayın iki taburu kısa dönemliler için tahsis edilmişti. Nizamiyeden girişe göre sol tarafta 1. tabur, sağ tarafta 2. tabur bulunuyordu. Ben ikinci taburdaydım.

Her ne kadar komando alayı olsa da bizler için normal erler kadar sıkı bir disiplin ve eğitim yoktu. Ama yine de bambaşka bir dünyaydı. Özgürlüğümüz kısıtlanmış, emir altına girmiştik. Bu disiplini sağlayan amirlerimiz de subay ve assubaylardı.

Büyükçe bir alana kurulu alayda bir subay vardı. 1. taburda bölük komutanıydı. Bize uzak sayılırdı. Alaydaki ünü dalga dalga bize kadar geldi. Bu, teğmen Celal Çıtak'dı.

Diğer bölük komutanları yuzbaşı olduğu halde o teğmendi. Yani çömez bir subay. Anormallik buradan belliydi. Biz kendisini arada sırada, nöbetçi subay olduğu zamanlar görüyorduk.

Disiplinli, çalışkan, yaşından daha olgun, filinta gibi genç bir subay. Yanlış hatırlamıyorsam; o zaman da gözlüklüydü. Her tarafından başarı fışkırıyordu. Kendisini uzaktan da olsa gıptayla, hayranlıkla ve belki de biraz kıskançlıkla izliyorduk.

O, nöbetçi subay olduğunda kulaktan kulağa yayılırdı; Celal Çıtak komutan nöbetçi subay diye. Herkes kendisine biraz daha çeki düzen verirdi, nöbetçiler daha bir dikkatli nöbet tutarlardı. Korkardık ama bu, sevgiyle karışık bir korkuydu.

Bizde kesinlikle dayak yoktu. Ve Celal Çıtak komutanın kimseye hakaret ettiğini veya kötü davrandığını da görmedik, duymadık. Peki neydi bu; sevgiyle, hayranlıkla karışık olan korku?

İşte bu başarının adıydı. Celal Çıtak farkıydı. Bir sürü tecrübeli subay ve assubayın arasından yıldızlaşmak ve efsaneleşmek. Keşke ona bu kadar yaklaşmışken, bölük komutanım olsaydı da onu daha yakından tanımak fırsatım olsaydı. Bu arada ektra bir bilgi: 1. tabur komutanı kurbay binbaşı Osman Özbek'ti.

Türk ordusunda subay olabilmenin ne kadar zor olduğunu bilirsiniz. Bedence ve zihince en başarılı Türk gençleri özenle seçiliyorlar. Celal Çıtak, bu seçkinlerin de seçkiniydi;

1980 yılında Kara Harp Okulunu başarıyla bitirip subay oluyor. Sonra Harp Akademisini bitiriyor kurmay subay oluyor. Daha sonra da, Türk inkılap tarihi konusunda doktorasini yapıyor.

Mümtaz terfi, kurmaylık ve doktora artılarından dolayı devre arkadaşlarına 5 yıl fark atıyor. Başka örneği var mı bilmiyorum; 40 yaşında tuğgeneral olmayı başarıyor.

Geçtiğimiz yıl terfisi bekletiliyor. Belki de istifası bu yüzdendir. Hayatında başarıdan başka bir şey bilmeyen paşa ilk defa tökezlemişti. Bunu hazmedemedi. Eşinden boşanabilmek için görevinden; "Tertemiz giydiğim üniformamı şerefle taşıdım ve tertemiz çıkarmam lazım, onu lekeleyemem" diyerek istifa etti. Eşinin beyanlarına göre de; "Aile yaşantısı terfilerde çok önemli rol oynuyor. İstifadan sonra boşanma kararını birlikte aldık" derken belki de bekletilen terfiyi ima ediyordu.

Ve 22 Ocak tarihi itibariyle, aralarında yaptıkları boşanma protokolu gereği, anlaşmalı olarak bir celsede boşandılar.

Özel hayatlarıdır. Boşanmanın sebepleri kendilerini ilgilendirir. Dedikodular doğru da olabilir, yanlışta. Her ne olursa olsun, etiğe aykırı bir durum söz konusu değildir. Bu nedenle çok değerli paşamızı incitmemeye özen gösterelim. Çünkü o, takdiri ve teşekkürü çoktan hak etmiş biri. Biz onun hakkını ödeyebileceğimizi sanmıyorum.

Bizim için önemli olan onun başarıları ve erdemli kişiliğidir. Değil mi ki; boşandığı eşi bile onun arkasından ağlayarak: " O öksüz büyüdü, çok hassas birisidir. Çok başarılı bir komutandır. İki çocuğumun babasıdır. Bizim ailemizin de kahramanıdır. Lütfen onu üzmeyiniz. Onun düşmanları da çoktur, onu koruyunuz" diye basına adeta yalvarıyorsa...

Ve son görev yeri, ki tesadüfen orada görev yaptığını hiç düşünmüyorum, Diyarbakır'daki başarılı görevleri, kendine has uygulamaları ve yöntemleri dillerde dolanıyorsa, ona saygı duyalım, teşekkür edelim.

O, bir taraftan teröristlere dünyayı dar ederken, bir taraftan da askere karşı soğutulan halkı kazanmaya çalışıyordu. Sıradan bir vatandaş gibi alçakgönüllülükle halkın arasında, onlardan ve onlara ait biri gibi dolaşıyor, kah kahve muhabbetlerine ortak oluyor ve onlara sigaranın zararlarını anlatıyor, kah bir şehit evinde acılarına ortak oluyordu.

Yani; disiplinden ve asayiştan zerre kadar taviz vermeden halkın sevgisini kazanmak ve gönüllerini fethetmek. Kendi adına değil, Türk Milleti adına, Silahlı Kuvvetler adına. Celal Çıtak Paşa için hiç de zor değil;

Tıpkı yıllar önce, 6. Jandarma Er Eğitim Alayı'nda görevini kusursuz olarak yaparken, askeri disiplini harfiyen uygularken koca bir alayın da sevgisini kazandığı gibi...

Günlerdir üzgünüm, çok üzgünüm...

Celal Çıtak Paşa'lar kolay gelmiyor, kolay yetişmiyor...

Onun bu millete yapacak daha çok hizmetleri vardı...

Belki de çok daha fazlasını bundan sonra yapacaktı...

Onu Kuvvet Komutanı, Genelkurmay Başkanı olarak duymak ve görmek isterdim.

Çünkü o, buna fazlasıyla layıktı...

Hakkını helal et Paşa'm...
 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..