Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Carolina Isolabella Özgün

http://blog.milliyet.com.tr/carolinaozgun

20 Mayıs '07

 
Kategori
Felsefe
 

Çelişki...

Çelişki...
 

Her çelişki bir soru, her soru da yeni bir bilgi kapısı açar…

Neden soru sormaya başlarız? Sorular nasıl oluşur?

Bildiğimiz veya aşina olduğumuz bir bütünün dışında bir şey hissettiğimizde veya algıladığımızda duyular ve akıl zil çalmaya başlar. Bir şey hissedilir ve merak uyanır. Bilmediğini bilmek ve bildiğini aslında bilmezden gelmiş olmak devinimi başlatır. Zaman ve evrim enerjisi çakışmadan bilgi alınmaz veya açılmaz. Algı kapasitesi devreye girmeden merak uyanamaz, hele ki çelişki olmadan insan bir raya oturamaz.

Edinilen her deneyim ve bilginin bir diğer ucunda onu çürütecek bir başka denge vardır ve onu da dengeleyecek bir başka açılım. Bu bir silsile olarak birbirini takip eder, ta ki insanın aklı normal dünyasal otomatik mantığın dışına çıkabilene kadar.

Bilimsel gerçeklik neden aranır veya nasıl oluşur?

Her zaman önce hayal devrededir, bir ide, bir düşünüş, bir özlemle başlar arayış. Aslında bu bir nevi tesirdir evrensel tesirleri alan herkeste bir arayış vardır, nedenini, niçinini bilmeden bir arayış başlar… Düşünceler, arzular, hayaller tekrarlanır ve aslında beyin belli nöronlarını birleştirmektedir, algı ve yüksek frekans belli boyut enerji ve bilgilerini insana çeker. İnsan da önce bunu bir tez, ipotez, teori olarak alır ve geliştirir. Yüksek enerji sarf eden beyinlerde, yaratıcılık, hayal gücü ve sezişle birlikte tesirlere bağlanacak kadar yüksek frekans vardır. O ulaştığı boyuttan çektiği enerji ile yeni bir bilgi de çeker, bu süreç insanın kendini aşamasında ve yeni vizyon realitelere kucak açmasındaki ilk olgudur. Böylelikle deneye yanıla, analiz ve sentezle dünya platformuna çektiği bilgi ile deneyler yapar ve o günün izin verebildiği ölçüde olayı bilimsel olarak açıklar. Bu zaman süreçlerinde evren enerjisini insanın evrim enerjisine paralellik gösterdiğinde üstüne daha fazla enerji ekler ve bilinmeyen bir diğer yönünü de ispata bırakır. Bu böyle bir değişim ve dönüşümdür.

Bilinmeyeni bilmek ve bunu bilgi haline getirmek aslında insanın genlerinde hatta hücrelerinde kayıtlı bulunan fotonlarla çakıştığı anda da ortaya dökülen ve alınmayı bekleyen mizansenlerdir. Evren bir hayal dünyasıdır ve gerçekliği de buradadır. Bu büyük oyunun ne denli içine girerse varlık o kadar kaybolacak ve yeniden kendini bulacaktır. Kendini her buluş alında başka bir boyutta kendini kaybediştir, ölümler ve doğumlar algıya göredir ve aslında aslolan yaşamdır. Ebedi ve paralel yaşamlardır…

Bir hayatın içinde kaç yaşam yaşanır veya bir yaşamın içinde kaç hayat boyanır, bir değişim ve dönüşüm akıbetinde kaç defa insan yeniden canlanır. Şu mükemmele işleyen mekanik sistem, yani beden öyle bir evrenle koordinedir ki, ne ilim, ne tıp, ne bilim daha tam olarak onun giz ve sırrını açığa çıkaramamıştır. Tüm kotlar insanın bilincindedir, tüm akaşik kayıtlar da özünde…

Bugün bizi zorlayan, düşüncemize sığmayan her şey yarınlarda o günün gerçeği olacaktır, hal bu iken insan ne zaman ki bilmediği bir şeyi reddetmeme olgunluğuna gösterecek, işte o zaman aklı otomatik mantığın dışına çıkacak ve ilelebet anda kalacak ve tüm sırra vakıf olacaktır. Sır sırrın içinde beklerken, insan aklını uslarken, döngü yeni ve yeniden hali kavuracaktır. Algılayışın ötesine geçmek, duyulmayanı duymak, işitilemeyeni işitmek, görülmeyeni görmek son derece doğal ve akışkan olacaktır.

İnsan çelişkiler denizine dalmadan eğriyi ve doğruyu göremeyecektir, o eğri ve doğru ki asıl zamanın kayıta bükülmesinden başka bir şey değildir. Bugüne kadar uçuk, kaçık gelen her şey eğer gerçekte var olmasaydı insanoğlu bunu hiçbir şekilde ne düşünür ne de hayal edebilirdi.

Eğer bir şey düşlüyor, düşünüyor, hayal ediyorsak o varoluşta ve sonsuz sonlu sistemde bir yerlerde açığa çıkmayı bekleyen bir gerçektir. Ve aslında aranan hep o hakikattir. Elde edildiğinde hep bir ileriye iteleyendir, itendir. Dolayısıyla erteleyendir. Ertelemeye gerek varsa daha çelişki denizinde yüzülmesi gerektiğindendir, o okyanusun içinde hala bir kara arayışı olacaksa okyanus sularınla boğuşulacaktır, ta ki kendini de onun bir damlası olduğunu idrak edene dek…

Bugün hayatımızdaki çelişkilere bakalım ve onları anlayalım, eğer anlar ve kabullenirsek işte o onda bir başkası olmadığımızı da anlayacağız. Sırrın sırlı yüzünü atınca da bir su damlası olup akseden dublemizin gölgesinden çıkıp bir olacağız. O birlikte de hiçlik ve heplik akımının dışında sadece ışıyacağız, çünkü ışık kendine gölge edemez sadece kaynak olur ve kaynağın kendine aktığı görülmemiştir.

Birleşen Bütündedir.

Işık (Carolina Özgün )

19.05.07

 
Toplam blog
: 144
: 676
Kayıt tarihi
: 21.09.06
 
 

İstanbul'da yaşayan bir levantenim, yeni özler, sözler, gözler tanımayı, farklı bakış açılarını p..