Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '08

 
Kategori
Hukuk
 

Cem Uzan’a verilen cezanın düşündürdükleri!

Cem Uzan’a verilen cezanın düşündürdükleri!
 

Fotoğraf:www.siviltoplumakademisi.org.tr


Bugünkü Milliyet gazetesindeki habere göre, Genç Parti (GP) Genel Başkanı Cem Uzan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla yargılandığı mahkemece, bir rehber eşliğinde " öfke kontrol sistemi programına katılma " ile " öfke kontrolü " ve "kişisel gelişim" konularında beş yayın okuma cezasına çarptırılmıştır. Haberde Uzan'ın bu cezaya şaşırdığı bildirilmekte.

Uzan’ın avukatı yaptığı açıklamada, Bursa 3. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen duruşmanın ardından Cem Uzan’ın, dava sonunda ceza almamayı beklediğini ifade ederek "…kendisi de ne olduğunu anlayamadı. Bize ’cezayı anlamadım. Ne yapacağım ben’ diye sordu. Bizler de onu netleştirmeye çalışıyoruz. Cezanın üzerinde çalışıyoruz..." demekte.

Bu tip cezalar ilk bakışta 'hakîmin ceza konusunda takdir hakkı' gibi algılansa da kanaatimce, 5237 sayılı ve 12 Ekim 2004 tarih ve 26611 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni Ceza Kanun’umuzun “ yaptırımlar ” ile ilgili 50.Maddesi çerçevesinde verilen cezalardır. Bu madde kapsamında “ kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar” , yedi madde halinde, söz konusu kanunumuzda yer almaktadır.

Anglo-Sakson hukukunda ve ABD uygulamasında sıkça örneklerini gördüğümüz bu tür hukukî yaptırımlar bana hep oldum olası ilginç gelmiştir. Daha çok ünlülere yönelik örneklerle de hafızalarımızda yer etmiştir. Bu tür cezalar popüler kültürün de etkisiyle, suçlunun sosyo-ekonomik durumunu da dikkate alan, bir tür “gerilimi azaltan cezalar “ çağrışımına yol açar hep zihnimde. Ayrıca, o, algılarımızda hep ‘ciddi’ ve bazen de ‘zor kullanan’ bir imge eşliğinde yer alabilen hukuk devletinin, âdeta bir çocuğun hafifçe kulağını çeken bir baba edasıyla verdiği cezaları anımsatır bana. Bu gibi durumlarda, kontrol etmekte zorlandığım bir tebessûm yayılır dudaklarıma ve çehreme. Hele de, bu tür yaptırımların uygulama anlarını ve biçimlerini - bazı zorluklarına rağmen- tahayyül ettiğinizde! Sanırım sizlerde de benzer tepkiler oluşuyordur. Kanımca, örnek olayımızda cezanın muhatabının ve avukatının anlamakta zorluk çektikleri temel nokta, söz konusu yaptırımın 'uygulanma şekli', bunun nasıl gerçekleştirileceği hususu olsa gerek!

Cezanın muhatabı konusunda ise, bu konu özelinde değil ama genel olarak - ticari ve siyasi kariyeri göz önüne alındığında - söyleyenek çok şey olsa da, cevap hakkı doğuracak bir ifadede de bulunmamak gerek. Davada tarafların 'dişliliği'ni ve 'mağdur kimliklerin siyaseten olası nimetleri'ni göz önüne alırsak, yargıcın çok şık bir çalımla aralarından sıyrıldığını, tribünlerden de alkış aldığını ve gerilimi de yumuşattığını söyleyebiriz.

Bu bağlamda, söylenen ister 'hakaret' olsun isterse 'güzel ve anlamlı bir söz', yaşamımda giderek destur edinmeye başladığım bir ilkenin sözcüsü, Adorno’ya temel bir atıf yapmak istiyorum “ Ne söylendiğinden daha çok kim tarafından söylendiği önemlidir " diyen sözün sahibi sosyolog ve felsefeci T.W. Adorno’ya…Bu kez de çelişkili olarak "Ben doğrudan yanayım, kim söylerse söylesin. Ben adaletten yanayım kimin için veya kime karşı olursa olsun’’ diyen Malcolm X (Little) geliyor akla...

Ben yine de daha çok Adorno'dan yanayım. Ya siz?


http://www.milliyet.com.tr/Yasam/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&Kategori=turkiye&KategoriID=&ArticleID=988795&Date=09.09.2008&b=Uzan%20cezasini%20anlamadi&ver=79

İ.Ersin KABOĞLU,

9 Eylül 2008, Ankara

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..