Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '14

 
Kategori
Öykü
 

Cemi alem

Dört koyun bir aslan yuvarlak bir masanın etrafında dönüyordu.

Kimi elma, kimi armut, kimisi de üzüm olmuş çatal kaşık yeniyordu.

Tüm dünyayı hatta alemleri oturdukları açık denizden geziyordu.

Aralarından kaç mevsim geldi geçti bilinmez?

Sanki cemi alem olmuş mevsimlerin değişimini seyrediyordu...

 

Koyunlar ne çok yenilgi yaşamıştı. Bir o kadar da yaşlanmıştı.

Allah'tan öğrenmeye açlardı. Yoksa ne önemi kalır yaşların.

Hatta anlamı kaybolur, o büyük yenilgilerin...

 

Hayal etti o gece koyunlar kendilerini; 

Onsekizbin alem içinden süzülmüşte gelmiş,

Türlü türlü donlar giymiş, Şimdi ister Adem olmuş...

Aslan dersen Şit soyundan gelmiş;

Kim olduklarını bilmiş, ve buna karar vermiş,

Var olmanın ve yaşamanın farklı imkanlara açılan anlamlarını bilerekten...

 

Aslan düşünür, belirsizliğin ve sessizliğin bilgeliğiyle;

Koyun gütmek ne kadar önemli bir sorumluluk,

İnşallah kaybolmazlar, ya da kurt yemez!

Çünkü ne de olsa adem olmak ister donları...

Belki de iyiye yormalı, Kurt'u da bir Yaratan var!

Onunda var bir görevi, birileri baştan çıkarılmalı!

Bırak arada sırada dürtsün onları, yoksa nasıl giyecek bunlar adem donları...

 

Koyunlardan biri söyler; Aşk eksikliktir!

Aslan ise kahkahayla güler; Öyleyse herkes gittiğinde eve

Birkez daha farkındalıkla sarılsın ya karılarına...

Aşkın eksikliği, Bir'e doğru her daim akıp gitmesinden mi?

Upuzun yol boyu sıla ve özlemdir, çeker durursun hasretlik,

Ana yurdun olan ana rahmine sanki dönmek ister gibi,

Hepsi Bir gök Tanrı'ya en güzel duamız; Yeterki terk etmesin bizi...

 

Aslandır bu, sonra demiş; İşte sizin hikayeniz, topraktan gelmiş,

Adem ilk yaratılmak için, Cebrail toprağa bir koşu gidivermiş,

Bir avuç istenmiş, Toprak demiş; tek bir şartla olur,

Geri bana gönder, ölmüş!" demiş...

 

Oysa aslan ve koyunlar o gece zaten bir açık denizdeymiş gibi,

Zamandan kopmuş, geçmiş ve gelecek, yani üzüntü ve endişe kaybolmuş,

Hava da asılı kalmışlardı denizin üzerinde, zamansızlığa sıkışıp kalmış gibi,

Yaşsız, başsız kalmış, kuştüyünden yataklarda sonsuz bir uykuya dalmışlardı...

Koyunlardan biri mırıldandı; "Keşke heryer deniz olsaydı,

Yüzüşürdük tüm insanlık içinde;

Ruhlarımız sevişirken,

Bedenlerimiz şehvete kavuşur,

Haz bulutları göğe ulaşırdı...

 

Oysa toprak öylemiydi, zamanın kendisi bir kara kıtası;

Hep bir umut taşır, atılacak adımları, aşılacak menzilleri vardır,

Kaf dağının ardına gizli sisli puslu hayallerden öte rüyalara daldıran...

 

Öteki koyun söze revan olur; "Ne çıkar eksik olsa toprak,

Kalkardı tüm sınırlar,

Belki tarih başka yazılırdı,

Kalleşsiz ve kavgasız..."

 

Diğer koyun alır sazın sözünü; " Şu içimizdeki sızıya nasıl engel olacağız,

Hadi şans eseri başımıza gelene amenna! öptük başımıza koyduk,

Ya kendi tercihlerimizin ürünü başımıza gelenler! en çok o acıtıyor canları,

 Kendi karşısındaki çözümsüzlüğü, elinden gelmez bir şey! hali kahrediyor insanı...

Yani denizde bile olsan; kendinden, hayatından, yaşamından,

Yani zamandan ve mekandan kaçış ve çıkış yok...

 

Hiç konuşmayan koyun can verdi  şu mısralara;"Yinede keşke her yer deniz olsaydı,

Sudan geldik,

Suya döndük,

Derdik!

Susadıkça..."

"Belki içimizdeki acı ve sızı biraz olsun sönüverirdi." diyerek,

Kahkahalar eşliğinde Cem ve Cemale Deme Hu! oldu...

 

Aslan başka bir misal üzere anlatmaya cem oldu;

Beklenmedik bir zamanda, beklenmedik bir biçimde gelir,

Belki biri ya da her biri çalar kapını Bir Tanrı misafiri...

Vakti zamanında Musa Efendimiz çok istemiş; "Tanrım ne olur bana misafir ol bir gün" demiş,

Israr ve figan üzerine Tanrı demiş; "Peki belirsiz bir günde bekle beni ey Musa" beklemiş,

Üçgün geçmiş, beşgün olmuş, hallice vakitler ölmüş, bir esinti ne de rüzgar görememiş,

Ancak beklerken Musa bu bitmez zaman da Yüce Sultanı, kimseleri evine konuk kabul eylememiş,

"Benim beklediğim misafir sonsuzdan gelir sonsuza gider, oyalamayın öyle beni" demiş,

Sonra rüyasında Tanrı'yı görmüş, ve sormuş; Ey Yüce Padişahım niyedir bu kulunu Adem yurduna koymadın, hanemizi şereflendirip,  nurdan eylemedin" deyince Tanrı;" Ey kulum ve kıymetlim Musa,

Geçen Cumartesi ayın ondördü geldim, çaldım kapını dedim, Tanrı misafir geldim! sen de dedin;

Bende beklerim bir sonsuzu misafir, sizi alamam içeri" deyince

Feryat figan uyanıverir Musa, sanki bir daha hiiç uyumadan, heep uyanık kalırcasına...

 

Koyunlardan biri sordu aslana; Sanki yolun bize değil de, bizim yola ihtiyacımız var gibi" dedi,

Aslan dedi; "bu kadar kibirli olma koyun!" oysa koyun bunu özünü yere sermek adına söylemişti,

"Ben! sana yetiyorsa eyvallah" dedi, Yol olmadan sen olmaz, sen olmadan yol olmaz,

Yani kul olmadan Bir olmaz, Bir olmadan kul hiç olmaz!..."

 

Sonsuz gecenin sonuna yaklaşırken yeniden hep birlikte gökyüzüne bakarak yıldızların şahitliğinde;

Evet Aşk eksikliktir, tamamlanmak ister, akar durur Bir'e doğru.

Bu yüzden kusurludur, hep devam etmek ister sonsuza uzayıp giden yolu,

Karanlık bir tünelin içinden gerçerken zamanı, azıcık parlayan ışığadır uçar durur,

Kanat çırparken kanayan kanatları, öteki yarısına koşar kavuşup Güzel Bir'e hemhal olmak için!

 

İşte bu sonsuz gecenin son sözleri Aslan'ın yüreğinde ışık olup şöyle dökülmüştü;

"Yolunu bil, ruhunu bilmek için,

Ruhunu bil, kendini bilmek için,

Kendini bil, Bir'i bilmek için,

Bir'i bil, Adem olmak için..."

 

(ABBA: 15 Ağustos 2014, Cuma. Muhtarsız bir mahallenin muhtarları sokağında  zamansız zamandır aslında sadece kaybolup giden...)

 

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 156
: 390
Kayıt tarihi
: 04.10.13
 
 

Ayça Marangoz Coşar, Üniversite, Akademi istanbul, Gazeteci Abbas COŞAR , Mektebi Mülkiye, Ye..