Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '07

 
Kategori
Felsefe
 

Cennet ve cehennem

Cennet ve cehennem
 

“Ey insan, sen de âlemler gizlidir…” Hz. Ali.

Bir vecizede ise şöyle seslenilir: “Ol mahiler ki, derya içredirler de, deryayı bilmezler!”

Cehennem, çeşitli inançlarda ölüm sonrası ceza çekilen ateş ile simgelenen bir yer olarak gösterilir. Ahiretteki bir azap yeri, ya da kötülerin cezalandırıldığı bir yerdir. Cennet ise çeşitli dinlerde ve felsefelerde bulunan ölümden sonraki yaşama dair bir kavramdır. Cennet iyi insanların ulaştığı bir ahiret mekânı olarak anılır. İnanç sistemlerinin çoğuna göre insanlar dünyadaki hareketlerine ve inançlarına göre cennete veya cehenneme giderler. Ölümden sonra ruh, doğru bir hayat sürdüyse cennete, kötü ise, cehenneme gönderilir. Kitlelerde ödül veya ceza beklentisi ile yaşanan bir hayat söz konusudur. Ancak gönle inmeyen, Tanrı ile bütünleşmeyen şekli ibadet, sadece kişinin kendisini rahatlatmaktan öteye geçemeyecektir. Ceza ve ödül prensipleri ile ibadet edenler, özü geçer ve şekle hapis olup kalırlar. Onlar şekil ile yetinen avam tabakasıdır. Havas ise cevizin kabuğunun içine doğru o uzun yolculuğuna devam edecektir. “Öz” kavranması güç, çaba gerektiren, bilgi gerektiren bir kavramdır. Kitleler ise kolayda olan şekli almayı tercih ederler.

Zerdüşt’ün öğretisinde, cennet ve cehennem kavramları vardır. Hüküm köprüsünden geçenler cennete, geçemeyip düşenler Ehriman’ın yanına, yani cehenneme gideceklerdir. Orfeik inanışa göre ruh, bedende bir mezarda gibi hapistir. İnsanın görevi, ruhunu arındırmak ve özgürleştirmektir. Bunun için imtihan alanı ise yaşamlarımızdır. Bektaşiler, var oluş çemberine göre, İnsan-ı Kamil olma aşamasına gelene kadar insanın tekrar tekrar dünyaya geleceğine inanırlar. Hinduizm de insanın var oluşunu, hem bu hayatta hem de onun ötesinde, bir yolculuk olarak görür. Evrenin yapısıyla ilgili Hindu resimlerinde birçok cehennem birçok cennet vardır.

İnanç sistemlerinin çoğu cenneti sahiplenirken; cehennemi de kendi inancı dışındakilere ayırmayı unutmamışlardır. Kavuşulması beklenen bir ödül olarak düşünülen cennet ve kötülerin gideceği bir kâbus olan cehennem.

Denir ki: “Tüm bildikleri cehenneme sırt çevirmek olan kişiler cehennemden kurtulamazlar. Onun zincirlerinden ancak cehenneme yüz yüze bakma cesareti sayesinde kurtulabiliriz."

Sümerlilere göre ölüler, “Kur” adlı karanlık bir yeraltı dünyasına gidiyorlardı. Tevrat’ta “Şeol”, Yunan’da “Hades”, İncil’de “Cehennem”, İslam’da “Ahiret” olarak adlandırılmıştır. “Cehenneme iniş” çeşitli tradisyonlarda, mitolojilerde ve masallarda işlenmiş önemli bir semboldür. Istıraplı deneyimler geçirmek üzere “yeraltına iniş” olarak da ifade edilir. Bu cesaret gerektiren kendi içine yapılan bir yolculuktur. Karanlığın içine dalıp kendi ateşini yakabilmek dikenli bir yolda yürümeye benzer. O, aydınlanma yolu olan ince çizgide yürümeye çabalayanın yoludur. Dikenlere rağmen, başı dik yürüyebilmektir. Bu ince yolda ilerleyebilmek, gayret, ilim, süreklilik, yürek, cesaret, emek ve güç ister.

Ahlaka ve erdeme; iyi doğru ve güzele yalnızca cennet ümidi ve cehennem korkusuyla saygılı olacak bir inanan bencil olabilir, faydacı olabilir, çıkarcı olabilir, ihtiyatlı olabilir ama en kibar tabiri ile “erdemli olamaz”. “Birlik” felsefesini içselleştirerek yaşayabilenler dünyamızı cehennem olmaktan kurtulacaktır. Işığı arayanların görev bilinci cenneti bu gezegene taşıyabilmek olmalıdır.

Edwards, bir hayatı yaşamaya değer olarak nitelediğimiz zaman, iki şeyi savunduğumuzu ileri sürer ve şöyle der: “İlk olarak, o kişinin kendisine önemsiz gelmeyen hedeflerinin olması gerekir; ikincisi ise bu hedeflere çabalayarak erişmesi için gerçek bir olasılık bulunması gerekir.”

Kuran’da sürekli olarak ne geçmektedir?.......... “Aklınızı çalıştırın!”

Bazı görüşlere göre, “cennet ve cehennem” bizim kendimizde bizatihi taşıdığımız ruh halleri de olabilir. İç huzurunun yitirilmesi büyük bir cehennemî sıkıntıyken, doğada evrenle bütünleşmenin hazzı dünyaya inmiş bir cennettir sanki. Cenneti ve cehennemi uzaklarda değil kendi içinde, yaşamında arayanlar, kendilerini gerçekleştirmek için yolda olanlardır.

İnsan hayatının anlamı, içinde kendimizi bulduğumuz evrenin özü olduğuna inandığımız şeye dayanır. Işığını bulmak için cehennemin derinliklerine inmek, bunun için çalışmak, kendini tanımak, kendini yaşarken iyi, doğru ve güzele yönelik olarak değiştirip, öldürebildikten sonra aydınlanmayı becerebilmek ve kendini tanımaktır; cehenneme iniş ve aydınlanarak yükseliş. Bu ise dünyanın en zor işidir. Kendine rağmen kendine savaş açmaktır.

Yunus Emre şöyle der:

“Cennet cennet dedikleri,

Birkaç köşkle birkaç huri,

İsteyene ver sen onları,

Bana seni gerek seni.”

İçimizde yanan o büyük Tanrı sevgisini anlamak için önce sevginin anlaşılması gerekir. O koşulsuz bir sevgidir. Cennet ya da cehennem koşullandırmasının çok ötesindedir. Bir yöne bir kişiye ya da simgeye yönelmez, tüm evrene taşan Tanrı ile birlik olan sevgidir. Sevgi, olgunlaşmış aşktır. Aşk ise sahiplenme ile dolu kör bir güçtür. Sevgi bir ilişki değildir, o basitçe insanoğlunun varlığınındır. Denildiği gibi: “Sevgi kör biyolojiden özgürleşmektir.”

Cehennemin cezayı, cennetin ise ödülü ifade ettiği bilgiler, kadim bilgilerin sadece kabıdır. Cenneti, cehennemi ve sırat köprüsünü boşuna başka yerlerde aramamak gerekir. Tanrı sevgisini içinde var eden kimse, ne cehennem azabından korkacak, ne de cennet nimetlerini arayacaktır. Bu yeryüzü dışında cennet veya cehennem de yoktur. Bizleri kurtaracak bir harici faktör de yoktur. Yalnız bir kurtarıcı vardır. O da sizin kendi aklınız, bedeniniz ve ruhunuzdur.

Önce yolu kendimizin kat etmesi gerekir ki nereye gittiği bilinsin. O zaman çevrenizin elinden tutabilir ve onları yola götürebilirsiniz. Önce kendimizin yanması gerekir, yoksa tavsiye vermek en kolay iştir. Aydınlanma yolu için en önce kendi hayatlarımızı nurlandırmalıyız. Maalesef tavsiye herkesin verdiği ama hiç kimsenin almadığı dünyadaki yegâne şeydir. Bunun için her şey önce kendimizden başlar. Özgür olarak değiştirebileceğimiz, yontacağımız ve yaratacağımız o eşsiz eser kendimizden başkası değildir.

Eskiler şöyle der: “Cehenneme giden yol iyi niyet taşları ile döşelidir. İyi niyetlerle kendi verdikleri tavsiyelere kendilerinin de uymadığı gerçeğinden rahatsız olmadan başkalarına tavsiye veren, yardımcı olan milyonlarca insan vardır.” Birey, kendine hiç bakmamakta, tüm bakışını dışa çevirmektedir, bu ise şu sözü akla getirir: “Eğer dünyayı değiştirmek istersen, önce kendinle başlamak zorundasın.”

Cehennemde mi yoksa cennette mi yaşamak istediğimiz bize kalmıştır. Nerede yaşamak istiyorsak onu yaratmamız gerekir. Her şeyin evrimi bir gerçektir ve evrenin evrimi ise bizi mükemmel insanoğluna ve mükemmel bir evrene götürecektir.

İyi ve kötü, evrenin dengesinde sürekli baki olacak kavramlardır. Karanlık olmadan, aydınlık da olamayacaktır. Önemli olan bizim kendimizi konuşlandırdığımız yerdir. Biz nerede olmak istiyorsak orada olacağızdır. “Star Wars” filmlerinde de dendiği gibi ya gücün aydınlık yanı, yani erdemin gücü ile birlikte ya da gücün karanlık yanı yani kötülüğün cazibesi ile birlikte. Denildiği gibi: “Evrendeki tüm zerrat birbiri ile bir şekilde yoğun temas halindedir…” Bize düşen tarafımızı belirtmektir.

Cenneti kafalarını kaldırıp, ağızlarını açarak yukarıda arayanlar ile kendilerini cehennemden çok ırak gören insanlık için Ömer Hayyâm son sözü şöyle söyler:

“Dünya dediğin bir bakışımızdır bizim;
Ceyhun nehri kanlı gözyaşımızdır bizim;
Cehennem, boşuna dert çektiğimiz günler,
Cennetse gün ettiğimiz günlerdir bizim.

Hep arar dururdum, dünyaya geleli,
Alın yazısı, cenneti, cehennemi.
Hocam kesti attı, sağlam bilgisiyle:
Alın yazısı, cennet cehennem sende, dedi.

Kim görmüş o cenneti, cehennemi?
Kim gitmiş de getirmiş haberini?
Kimselerin bilmediği bir dünya,
Özlenmeye, korkulmaya değer mi?

Sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin
Tekkede, manastırda eremezsin.
Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
Cennetin, cehennemin üstündesin.”

Denildiği gibi: “Dünya bir cehenneme dönmeden; cennet dünyaya inmelidir.”

Berk Yüksel

 
Toplam blog
: 242
: 32770
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

21 Aralık 1973, Ankara doğumludur. Lisans ve yüksek lisansını “İşletme” alanında yapmıştır. Araşt..