Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '09

 
Kategori
Blog
 

Cennetin öteki adı Fethiye olmalı...

Cennetin öteki adı Fethiye olmalı...
 

ne zaman geçsem Ölüdeniz'den ağzımda buruk mavi bir sen tadı...dilimde balıkların türküsü


Cennetin öteki adı Ölüdeniz, Fethiye, Kaş
ya da Patara olmalı...

“Ölüm, herkesin kendi yalnızlığına sürgün edildiği bir gurbetse eğer…”

Yaşamak, dostların gönlü olmalı...

Ölüdeniz’de bir daha... bir daha, yeniden ve yine zamanın kısacık bir dilimini paylaşmaya koşmak

Ve birlikte” anlamlı bir bakış bırakmak dünyaya “ olmalı...

Kaputaş’ta dünyanın en güzel türkuazlarına bulanırken,

Toroslardan inip de koyun koynuna karışan buz gibi kaynak sularında söndürmek yüreklerin ateşini ,

Ya da gümüşi pullu akya balığı olmak o türkuaz koyda,

Az ötedeki batık geminin içinde hala Xsanthos’lu dilberlerin ak gerdanlarına sürülmeyi bekleyen parfüm şişesi,

Belki de yüzlerce yıllık kıpkırmızı şarap dolu kırık kulplu bir anfora,

Yakamozlu dalgalarda ufacık bir kayık,

Ya da dalgalarla sevişen bembeyaz bir kayalık,

Ve o kayalıkların en doruğunda oturan yüz koca memeli , koca karınlı bereket tanrıçısı Kybele

ya da;

Kekik kokulu dalgalı saçlarını Akdeniz rüzgarlarına savururak, uçsuz bucaksız kumsallarda, liriyle ezgiler çalıp söyleyerek Apollonu bekleyen Daphne olmalı...

Belki de Ölüdenize inen kıvrım kıvrım yolların kenarında salkım saçak kıpkırmızı bir sakız sardunyası...

Ama her ne olursa olsun mutlaka yaraşmalı Akdenize.

Carettalara nisbet yaparcasına salınmalı Patara’nın kadife kumlarında...

Kimbilir kaç onyıllardır sarkıtır o görkemli ulu çam, Akdenizin mavi koynuna yeşil dikenli ve upuzun kollarını ?

Hani şimdi masamın üstündeki deniz tuzlu çam kozalağı var yaa…

Avucumun içinde evire çevire okşayıp da kokusunu içime sakladığım.

Ve seslerimiz kısılana dek, Akdenizin bağrında bağıra bağıra söylediğimiz o şarkı…

Hani “ O ağacın altını ….” diye başlayan ve yılların ötesinden geliveren o şarkı işte...


Yaşamın o dört günlük dilimini dostlarla paylaştıkça, bir de baktık ki “ yaşam ticaretini kara dönüştürüvermişiz”

Yaşlanmanın en güzel yanı da bu olmalı. Yani sezmek olanı biteni ve anlamak yaşamı. Kadrini bilmek dostun, sevginin, anın, doğanın, çiçeğin, böceğin. Harcayıp tüketmemek mirasyedi gibi.

İyiki de “Herkesin dünyası başkasının arsasında yapılmış

Ne tuhaf ve ne kadar iyi”…

"Ölüm belki sularından kaçırdığım
O loş suda yıkanmaktır
Durdukça yosundan yeşil
Kulaç attikça mavi "

demiş Can Yücel, Akdenize methiyeler düzerken

Ya sevgili Ozanımız Karabulut ondan aşağı kalmış mı dersiniz ?
Bakalım ne demiş Akdenize dair :

"Kıdrak'a uzanan yolun
yüksek bir yerinde oturmuş
seni düşünüyorum
Ölüdeniz'e bakarak

öyle dalmışım mi
sana ve denize
giderek senin yüzün oluyordu herşey
sonra nasıl oldu bilmem
bir an sen sanıp
eğilip yanaklarından öptüm denizi

şimdi ne zaman geçsem Ölüdeniz'den
ağzımda buruk bir mavi sen tadı
dilimde balıkların türküsü

seni unutamadım "


Eyyy Ölüdeniz, Fethiye, Kaş, Patara, Kaputaş ve Akdenizin güzelim doğası

Tüm kirlerimden paslarımdan arındım koynunuzda....

Sizden çalıp da bana kattıklarımla döndüm yine bozkırlarıma.


Kuşlar gibi hafifim şimdi...


Ve insana, sevgiye, sevince, dostluğa dair ne varsa paylaşıp da birlikte çoğalttığımız, hepsi avuçlarımın içinde.

Ve birlikte ürettiğimiz anılar Ölüdenizin masmavi semalarında sarı , kırmızı ,turuncu yeşil , çingene pembesi ve mor yamaç paraşütleri şimdi...




Blog Not : " " içindeki sözcükler 2009 Ölüdeniz gezimizin mimarı, MB değerli yazarı ve ozan sevgili Coşkun Karabulut' un son kitabı SÖZCÜKLER DE ÖLÜR isimli kitabından alıntıdır. Emeği ve yüreği için teşekkürlerimle...




 
Toplam blog
: 171
: 2319
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Düşünen, üreten, kendine, insana, çağına sorumlu, tavırlı, taraflı , çağdaş ve yüzü aydınlığa dön..