Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '12

 
Kategori
Deneme
 

Cennetten kovulanlar…

Cennetten kovulanlar…
 

resim int. alıntı.


Has cennette çalışmak diye bir kavram yoktu.

Çift ve çiftleşme; kaba tabirle seks de yoktu.

Ama bir yılan bir kırmızı meyveli ağaç vardı.

Her şey günahsız insanların emrine amadeyken; o iştah kabartan meyveli ağacı: “Yasak” olarak karşılarında görünce; o zamana kadar, hiç yararlanmadıkları, meraktan sorumlu beyin merkezleri aktif hale geldi. Cennette canları mı sıkılıyordu ki; bu ağaca takılıp kaldılar.

Yasağın anlamını çözemedikleri için de cennetten kovuldular.

Beşşar El Esed: İstenmeyen lider, Rusya’dan başka destekleyeni var mı bilinmez. İçten dıştan büyük baskılar; cehenneme dönmüş cennetinden kovulması yakın mıdır? Beşer gider beşer gelir sömürmeye devam edilir.

Dinler: Çıkarlarını ön planda tutan mezheplerin elinde oyuncak; mezhepler: Onları kendi emellerine alet eden kurumların elinde oyuncak; velhasıl Kutsal Dinler: İşsiz güçsüz kaldılar.

Özgür iradeli insanoğlu öksüz yetim aciz bir zanlı hem de şamar oğlanı…     

Savaş sıkıntı; ölüm keder, ihanet hainlik ile yüzgöz olmamış yemyeşil genleri; taptaze ilk insanlar “ağacın sırrını” çözememiş iseler; onların: Bin bir çamurlu suyla yıkanmış zürriyetinin; sararmış genleriyle bu işin altından kalkabileceğini ummak; iyimserliğin daniskası.

“Ağacın sırrını” Çözenler yok mu? Var olmalılar; lâkin sesleri cılız ve cızırtılı.

Yüce: Önce ışığı toprağı suyu bitkileri hayvanları var etmiş.

 İnsanoğlu: Tepe tepe kullansın işkence etsin dememiş.

Böyle bir şey buyurmamış.

Yüce’nin: Kurbanlara ihtiyacı olduğunu düşünmek bile kendi başına büyük bir günah; kâinat ve ötesi onun; kimin varlığı kime armağan ediliyor. Günah: O da ne demek?

 Sözlüklerde boşuna yer işgal eden anlamsız bir sözcük.

Özgür irade meselesine itiraz imkânsız; özgür kulun ne hallere düştüğü ortada…

Yüce’nin işlerine burnunu sokmak; teknolojinin yüksek teknolojinin arkasına sığınarak fare genlerini diğer bir canlıya; insana transfer etmeye yeltenmek ve buna benzer bir sürü sapıklıkları ilim bilim adı altında yutturmaya çalışmak Yüce’nin yasağını hiçe saymak değil mi?

Hangi yasak? Bir zamanlar var olan cennetin yasaklı ağacına el uzatmanın yasağı…

Yüce’nin yarattığı düzenle yaşamak yerine; tanrıcılık oynamanın yasağı.

Yaradan: Çalışan var eden, var ettikten sonra çekip gitmeyen Allah.

Antik çağların: İnsan yapımı tanrıları çalışmayan üretmeyen; kılık değiştirerek zevki sefalarının peşinde koşan; hizmet, kurban bekleyen tembeller. İnsanoğlu: Onları hediyelerle, kurbanlar adaklar adayarak; kolay yoldan sus pus etmeye uğraşırlardı; insanın amacı zaten kendini kandırmaktı.

Günümüzün çağdaş sayılan insanı da halen aynı yolda ilerlemeyi yeğliyor. Kaybediyor buna rağmen “yenilen pehlivanın güreşe doymadığı” gibi cebelleşip duruyor.

Başta kendine olmak üzere; yaşadığı ortama kurda kuşa her türlü canlıya saygısını yitirerek; geldiği noktaya bakarsak; beşerin durumu içler acısı.

İlk kutsal kitabı: Yetersiz yabancı diline aldırmadan( İbranice)

  Martin Luther’in yarım yamalak tercüme etmesiyle “İncil” kötü bir kopya konuma düştüğü gibi Tevrat’ın gizemini çözmeye çalışanlarla İncil’i kalkan olarak kullananları da hep karşı karşıya getirmiş.

 

En son inen Kutsal Kitap Kuran ı Kerim’in de doğru düzgün hak ettiği gibi tercüme edildiğine yorumlandığına inanabilmek oldukça zor çünkü öyle olmuş olsaydı; her an dün ve bugün dünyanın şahit olduğu vahşet bu boyutlara ulaşamazdı. Bize bahşedilen ulvi rehberleri tersinden, işimize geldiği gibi okursak; anlamış görünerek; kendi kılıfımıza uydurmaya çalışırsak: Yaşadığımız olumsuzluklarla sonsuza dek ödüllendiriliriz.

Papazdan rahipten hahamdan hocadan imamdan beklentilerimiz ile yaşamda uyguladıklarımız ters orantılı düşüyorsa: Papazın rahibin hahamın hocanın imamın yakasından düşerek; tutunduğumuz, kutsal sandığımız pelerinlerin ucunu bırakmalıyız.

Herkes: Kitaplı kitapsız; kiliseli kilisesiz, camili veya camisiz önce kendini arındırabilmeli; aklıselim her kul hangi tür naneden beslendiğini bilir;  ne yediğinin farkındadır.

Dehşete düşüren: Hata yapmak değil; aynı hatayı tekrar etmektir.

  Cennetten kovulmuşların zürriyetinden olmak; cennete dönüşün imkânsızlığını kanıtlayamaz.

Cennetten Kovulmamışlar; olmuş olsaydı; onların ekibinden takımından doğma kullar dahi kendi gayretleriyle cennetlerinin anahtarlarına hak kazanabilirlerdi. Yüce sistem: Özgür iradeli kullarının ne yapmaları gerektiğini; anlaşılır bir dille açıklamış.

Yaratılanları doğayı yıpratma; koru şefkatini esirgeme.

Doymak bilmeyen gözlerini görmeye yönlendir. Elini diğer kulların cebine sokmadan; kendi gayretinle üret, sözlerinle müsrif, yüreğinle zalim olma.

Hepsi bundan ibaret…

 Cennet kapısını açan anahtarların sayısını Yüce bilir.

Her kulun anahtarı farklıdır. Kimse kimseden ödünç alamayacağına göre…

Bu anahtarların ortak özelliklerini; anahtarları nasıl bulabileceğimizi biliriz.

Neden üşeniriz?

7 Şubat 2012 Salı

Alev Meisel/ Berlin  

 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..