Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Kasım '10

 
Kategori
Felsefe
 

Cesaret: Hayata Verilen Coşkulu Yanıt

Cesaret: Hayata Verilen Coşkulu Yanıt
 

Tehlikeli yaşamayı kabul etmek demek, hayatta kalmak değil, yaşamak demektir. Hayatta kalmak ile tercihlerinle yaşamak arasında muazzam bir fark vardır, çünkü eğer tehlikeli yaşamayı kabul ediyorsan, hayatı olumluyorsundur. Hayata ve bilinmeyene, yeni olana açıksındır. Yaşamak ancak tehlike varken bütün potansiyelini ortaya dökebilir. Eğer sürekli garantili, sigortalı yaşamayı seçersen, yalnızca hayatı seyredersin.

Tehlikeli yaşamak, kendine güvenmek ama asla güvenlik içinde olmayı beklememektir.

Zırha, korunmaya, mücadeleye gerek kalmadığında senin savaşacak bir cephen kalmaz. Hırsın, mücadelen, kavgan, tüm mutsuzluklar senin kendin olma sorumluluğunu almanı bekliyordu.

Özgürlüğün her güvensiz durumda tepki göstermek yerine yanıt verdiğinde sana bir fırsat sunar. Kendini tanıma, bilme ve sevme hallerin bu tehlikeli yaşama coşkusunun eyleme dökülmesi, çiçeklenmesidir.

Korkunun bilinmeyenden geldiği sanılır. Ancak esas korkuyu yaratan bilinenin kendisidir. Bilinen her zaman tanıdık ve rahatlatıcı gelir, hayatı seyredenlere sahte bir huzur duygusu verebilir. Eğer yeniye kapalıysan, bilinmeyenden korkuyorsan o zaman hayata da kapalı olurusun, senin bir yaşantın olmaz, sadece hayatta kalırsın.

Yaşamın güvensizliklerini anlamak ve kabullenmek, seni özgürleştirir. Korku, senin her zaman bir tür arzunla ilgilidir. Zihin sürekli arzu içindedir ve zihni tam anlamıyla tatmin etmek, ancak zihinsizlik haliyle mümkündür. Derin bir meditasyon, farkındalık, sessizlik olmadığı sürece, her zaman başarısızlık korkusu, gelecek kaygısı, yeninin telaşı, bilinmeyenin verdiği huzursuzluk olacaktır.

Politik yönden güçlü bir iktidara sahip olma isteği, dini yönden bir Tanrı ile insan arasında bir aracı olma isteği, başarı ve güç isteği sürekli olarak seni köreltir. Zihin bir diktatördür, o senin tüm enerjini ister ve duyularını köreltir. Vücuduna ait olan enerjini tamamına yakını beyin tarafından kullanılır ve gerisi vücuda dağıtılır.

Ne zaman doğal halinle baş başa kalırsan, orda rahatlama, huzur, dinlenme olacaktır. Sen zihninle özdeşleştiğinde, arzulara göre bölünürsün, içten içe kaynarsın. Sen bölündüğün zaman, arzulara ayrıldığın zaman, korku baş gösterir, kaygı baş gösterir.

Başarısızlık korkusunun, yeni olanın verdiği kaygının, hırsın verdiği çatışmanın sonunda sen bölünürsün. Senin zihninle özdeşleşmen her zaman korkuyu başlatır. Korku, zihninin ve onun arzularının bir sonucudur. Sahip olmaya çalışmak, sürekli arzulamak, senin üstünde hükümler, yargılar, yoksunluklar yaratacaktır.

Anlayışın senin cesaretin olsun. Yaşama karşı açık olduğun zaman arzuların değil, varlığın ortaya çıkar. Tüm otoriteleri, koşullanmışlıkları, korkuları, kaygıları, zihne ait tüm sınıflandırmaları bir yana bırakırsın. Eğer garantili yaşamaya çalışırsan durgun bir su birikintisinden hayatı seyredersin ve onu bir göl, büyük bir su parçası zannedersin.

Hayat bir nehirdir, nehre karış, nehirle birlikte ak. Eğer hayatı seyredersen hiç coşku olmayacak, gelişmen için hiç engel ve fırsatla karşılaşmayacaksın. Enerjini, bilinmeyen nasıl adım atacağını düşünerek değil, bilinmeyeni karşılamaya açık olmaya akıt.

Tanıdık olan güvencelidir ama o çoktan ölmüştür. Ondan sıkılırsın, tatmin duymazsın, kendini giderek daha az canlı ve daha ağır hissedersin. Kendini mutsuz hissettiğin her an eskide takılısındır, eski düşünce düzeyindesindir, algılarını kullanış halin bilinendir.

Huzurlu olmak, bilinenle, eski olanla tanıdık ve rahatlatıcı bir hayat sürmen değildir. Huzur dış koşullara bağlı değildir, tehlikesiz bir hayat değildir.

Sana şaşırtıcı gelecek ama ne zaman tehlikeli yaşasan, bundan coşku duysan, kendin olma cesareti göstererek korkuna rağmen adım atsan... Muazzam bir coşku ve huzur el ele gelir. Çünkü ne zaman iç doğana uygun davransan, farkındalıkla yaşasan, “başarırsın”. Bu başarı sana başarmış olmanın, kendi doğanı dış dünyayla buluşturmanın sevincini ve bu sevinci takip eden huzuru verecektir.

Huzuru takılı kalmana gerek yok. Her seferinden coşkuyla yeniden iletişim kur. İnsanların çoğu cesaretin adını biliyor, cesaretle tanışıyor ama cesaretle ilişki kurmuyor. Cesaretle ilişki kurmak için kendine bir fırsat ver. Başta bilinmeyenin seni korkudan titretmesi, seni hemen yenilgiye uğratması, sana güvencesizlik vermesi doğaldır. Cesaret, bu korkulara, kaygılara rağmen adım atma becerisidir. Cesaret, korkusuzluk değildir, korkuya rağmen onun altında ezilmemek, ilerlemektir.

Yaşayan her canlının korku duyması, yaşamını sürdürmek istemesi doğaldır. Korkunun doğallığını kabul ettiğinde, korkudan utanmana gerek kalmaz. Korkunla yüzleştiğinde, korkunun kendisi aşılmak için bir fırsata döner. Onun doğal olduğunu, kaçınılmaz olduğunu kabul ettiğin zaman devam edebilmek için bir fırsat doğar. Devam et ve onun seni bastırmasına, seni engellemesine izin verme. Korkuya rağmen ilerlediğin zaman, tehlikeli yaşamak sana coşkunun hediyesini verecek.

Cesaret, korkusuz olmak, hiç korkmamak değildir. Eğer bir insanda hiç korku yoksa, ona cesur değil kayıtsız denir. Bir makine kayıtsızdır ama cesur değildir, makinenin bilinci yoktur. Sadece makineler korkmaz ve insanın korkuya rağmen yaşaması, ilerlemesi tedirginliğine, huzursuzluğuna rağmen riski göze alması, ona coşkuyu ve huzuru getirir.

Mutlu olmak demek, tanıdık olanla huzur içinde yaşamak değildir. Mutlu olmak, senin samimiyetini, sevmeni, güven duymanı, hakikati keşfetmeni ve yeniden yaratmanı sağlar. Çünkü ilk adım daima özgürlük ve cesarettir. Diğer her şey değişir.

İnsanların çoğu bir kesinlik istiyor, bu hayatın bilindik olması demektir. Bilinende hiçbir kıpırtı, canlılık, coşku, dans yok. Hakikatin, yaşanarak keşfedilmesi gerekir. Şu an, burada olmak, hayatın tüm belirsizliklerini, olasılıklarını, güvesizliğini ve tehlikesini kabul edebilmektir.

Devletler, ideolojiler, dinler sana belirli bir yargı, güvence, koruma, yaslanabileceğin ve sorumluluğu onlara atabileceğin bir otoritedir. Onlar dogmalar sunarlar, gelecek hakkında sana umutlar, sözler verirler. Bunlar yalnızca uyumana devam etmene neden olan tatlı mahkûmiyetlerdir. Sen yalnız tehlikeli yaşarken, güvenceye gerek duymadığında farkındalıkla yanıt verebilirsin. Bu sana muazzam bir farkındalık, uyanıklı, bilinçli olma hali getirir.

Ya kendini otoritelere telsin edip nehir boyunca sürüklenmeye ya da nehre karşı yüzmeye devam edeceksin, ya da nehrin kendisi olduğunu, yaşamanın da bu akış olduğunu kabul edeceksin.

Bilinenler, dogmalar sana yardım edemez, seni daha uyanık, daha sorgulayıcı, hakikatin yolcusu yapmaz. Sade cahiller kendini sürekli güvende hisseder, onlar hayatı seyrederken, tohum olarak kalmışken, aydınlamamışken… kendilerini mutlu sanırlar. Dogmalar, senin sorgulamadan, keşfetmeden, deneyimlemeden kabul ettiğin, kendini inanmaya zorladığın görüşleri gerçek kabul etmendir. Hakikat ancak sen onu deneyimlediğin, ona açık olduğun, onu sorgulayıp keşfettiğin zaman senin olur.

Gerçek cesaret senin hakikatini keşfetmendir.

Gerçekten canlı olan bir insan, kendini dogmalarla, bağımlılıklarla yok etmez. Kontrol ne demektir? Hayat mekanik bir süreç değildir, o durağan değildir. Hayatta her şey dönüşür ama insan buna direnir. Hiç kimse bir sonraki an ne olacağını bilemez ama bunun nedenini anlayabilir. Hayatının sorumluluğunu daha önce yazıldığını kabul ederek kadere, dine, Tanrı’ya atamazsın; onu kendin yaşamak ve gerçekleştirmek senin esas inancın olmalı; gerçek inanç budur. Güvenli, bilinen, risksiz bir hayat ölümden beterdir; hiçbir zaman coşkuyu, dansı, bilinmeyenin verdiği özgürlüğü tadamazsın.

Hayat sürekli olarak akmaya devam ediyor ve o hiç durağan değil. Sürekli yenileniyor, tazeleniyor, hafifliyor. Varoluş bile yarın ne olacağını bilmiyor. Eğer bilseydi tamamen ölü olarak kalırdı, durağan olurdu.

Hayatı tanımak için ona ismini soramazsın, onunla yaşanmak, yıkanmak zorundasın. Şüphesiz bu bir ikilem ama kararı sen vereceksin, tek başına. Ya sahte güvenliğini, tohum olarak kalmayı seçeceksin ve hayatta kalacaksın ya da riski kabul edecek ve tercihlerinin sorumluluğunu alarak yaşayacaksın.

İnsan bir hapishaneyken, bir zorunlu hizmetteyken her şey belirlidir, yeme yemek saatlerinden uyuma saatlerine dek... Bu yolculuk emin olmak için değil, duyduğun korkuya rağmen hakikatin yolunda ilerlemek içindir. İnsanların çoğu özgürlükten korkuyorlar çünkü bilginin, bilinenin dışına çıktıklarında çıplak, maskesiz kalıyorlar.

Sonuçların kurbanı mı olacaksın yoksa kendine inandığın, kendini gerçekleştirdiğin zamanki coşkuyu mu yaşayacaksın? Hayat bin bir belirsizlikle dolu ve senin bütün olman, sağlıklı olmandır. Arzulara bölünmek yerine, kesinlikler beklemek yerine, belirsizliğin keyfini çıkar.

Doğrulunu sınamadığın, deneyimlemediğin her şey sana uzaktır, doğana yabancıdır. Önyargılar, koşullanmışlıklar, bağımlılıklar ölüm karşısında dağılıp gider, senin hakikati keşfetmen karşısında çözülür.

Hayatın doğası belirsizliktir. Sahte olanın verdiği, sorumluluğu başkasına verdiğin zamanki güveni terk et ve yaşamın okyanusuna açıl. Kıyıdan izlediğin sürece okyanusu keşfedemeyeceksin. Belirsizlik içinde, gelişerek, ilerleyerek, yaşamı iliklerine dek hissederek yaşa.

Ne zaman bilinmeyenle, yeni olanla karşılaşsan şu andasındır ve şu an daima yenidir, tazedir. Bilinmeyen sansa meydan okur ve bu nedenle sen daha canlı, daha coşkulu daha farkında, hayat dolu olursun.

Ne zaman bilinmeyenler karşılaşsan farkındalıkla anlayışını yeniden keşfet, yeniden yarat. Formülleri, eski olanı, gelenekleri, sorumluluğunu atacağın birilerini unut. Bilgiyi ve tanıdık olanı arkanda bırak.

Kavrayışın, kendini özgürlük içinde yaşatmak olsun. Çünkü yalnız buna cesaret ettiğin zaman bir yaşamın olacak.

 
Toplam blog
: 48
: 2763
Kayıt tarihi
: 15.09.10
 
 

Sanskritçe: Kendini bilen ve kendinin ustası olan. Doğdu, büyüdü, ölecek. Sonsuza kalmak için değ..