Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '15

 
Kategori
Deneme
 

Cesaret...

Cesaret...
 

“Kimsin sen?”

-Senin bu hayattaki arzunum! Her türlü hatan, her türlü hayal kırıklığın, bulamadığın sevgilin, nefret ettiğin kadınların en somut haliyim!

Adamın alnını kan-ter basmıştı. Karşısındaki donuk gözlerin içindeki ihtirastan korkmuştu!

“Kimsin sen?”

Sayıklıyor gibiydi adam, ona erkeklerin babası  Adem de diyebilirdik. Korkunç bir gerilimle yaşıyordu. Yüzündeki-ALNINDAKİ- o gerginlik kadınlardan yediği kazıkların bir belgeseli olarak hayata çizgi-çizgi bakmaktaydı!

“Ve benim yaşadıklarım, aslında, her erkeğin yaşadığından farklı değil ama niye hissettiklerim onların acısının on misli ki! Ve hayat madem acımasızsa eğer, ben acıyı yok etmek üzere kendi kendimi mi yok etmeliyim o zaman! Kahretsin ki hayatımın içinde masumiyet kalmamışken, kendimi masum ilan etmek üzere bu çaba, nereye kadar? İnsan insan olalı yaşadıkları onu bir birey yaparken, aldığı ve attığı kazıklar, onu adam eder mi? Çelişkilerin şekillendirdiği aşk hayatım, beni basiretsiz mi yapıyor? Ya da bütün belalar beni mi buluyor!!!”

-Hayat kimseye aldığı riskten fazla fırsat tanımaz!

“Ne kadar buz gibi bir kadın bu! Söyledikleri bakışlarından daha saplantılı! Gerçi benim düşüncelerim de en az onun var oluşu kadar saçma değil mi?”

-No risk, no gain! Türkçesi Risk yoksa kazanç da yok!

Denizin kıyısında bir plajda gece vakti çırılçıplak soyunmuş adam, Adem, denize girmeden evvel hayatın göbeğine fırsat taşları atıyor!

“Anam beni safdilli yetiştirecekken benim hayatım, gerçek bir kabus oldu! Lanet olası kadınlar, yüreğimi iç-dış ettiler ve artık onu susturamıyorum!”

-Cesaretin yoksa yaşamak da yoktur!

“Sussana be kadın! Niye çıktın ki karşıma, basenlerinden hayatı göremiyorum!”

Yere uzanıp taşları mezar taşıymışçasına üst-üste koyup uzanıp kendi üstünü toprakla kapatıp kendi kendine kendisinin mezarını yaptı.

“Oysa bu kadar uğraşıya da gerek yoktu! Tomografi yaparmışçasına hayatımı üzerime manyetik bir alan gibi giyebilirdim! Sözlerim ve düşüncelerim var oluşumdan bile korkunç!”

“Kimim ben!”

Badireyi atlatamayan her ruhsal yorgun ve problemli insan gibi, mutsuzluk hastalık salgınıyla yüz-yüze olan Adem, hayatının hangi noktada sonlandıracağına düşüne dursun, “gerçeklik” üzerine felsefe yaparcasına –aslında- net duyguları olan bu adam, kitaplarda yazmayan düşüncelere sahipti.” Evet”

Dedi, “İnsanlar beni anlamıyor ama benim anlattıklarım kesinlikle yaşam düzlemi üzerine bir GERÇEK kesit! Bunun benim başıma geliyor oluşu, yani benim gerçek olmayacak kadar farklı oluşum, yaşanılan düşüncelerin gerçekliğini veya felsefesini bozmuyor. İnsanlara bunu anlatamamak, belki de, beni yoruyor olabilir, aslında yorucu olan, insanın hakikatten bu kadar kaçarmışçasına, inkarcı yaşaması!”

Felsefik açıdan hayat bir radyo oyunundan farksızca gerçektir. Duygular düzlemi insanlar için kesişmese de yaşanılanlar arasında bir PARALELLİK vardır. Tıpkı başka bir insan için paralel olarak adlandırabileceğimiz bir hayat, hayatın kendisi için bütünleşik tavırların doğurduğu SALTLIK olduğu gibi!

Ateşin düştüğü yeri yakması, ateşin var olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Evet, duygular ne kadar kişi için gerçekse, var olan durumlar, hayatı şekillendiriyor. Kişinin duygu ve düşüncelerle kendi gerçeğini yaratması, onun yaşadıklarının insanlığının bir parçası olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir. Dolayısıyla onun kadın gerçeği onun için ne kadar gerçekse, hayat için de o kadar, biz okuyanlar için, gerçek olacaktır. Felsefe hayata yönelik her ne kadar karmaşık önermeler içerse de, HAYAT, kendi varlığı karşısında yok olan insanları ve onların duygu ve düşüncelerini OLAĞAN karşılayacaktır.

Bir insan, gerçekten mutlu olmak istiyorsa, hayatın üzerine cesaretle eğilmelidir! Yani şansını çağırmalı, cesareti karşısında hayatta kendini KORKUSUZ ilan etmelidir. Herkes bu bağlamda kendi kendinin KAHRAMANI olabilir. Lütfen beni daha iyi anlamak için BIRDMAN filmini izleyin ve MICHEAL KEATON’a saygı duruşunda bulunun çünkü bir oyuncu oyunculuğuyla bir filmi ancak bu kadar değiştirebilir. Ve o yönetmen var ya, her yaptığı filmle filminin KADERini belirleyen çılgın ADAM, BABİL’le yüreğimize her duyguyu ulaştırdığında, yaşam felsefesi konusunda bu kadar çenesini açacak kadar deneyim yaşamış olabilir mi sorunu sürekli gündemime getiriyor! Ya da insanı insan yapan etmenler konusundaki düşüncelerimiz bu kadar mı aynı ortak kümede kümelenmiş! Ben de film yapmam hususunda duygular uyandıracak kadar başarılı bir yönetmen!(INARRITU)

“Var olmam benim kadar tanrının da suçu! Yani beni ben yapan etmenler hayatımda herhangi bir kadını var edemezken bunun suçlusu sadece ben olarak değerlendirilmemeliyim! Evet, söylediklerim birçok kadın ve insan için anlaşılması güç şeyler, fakat, benim var oluşum bu güçlüklerin hayatın oluşumunu kolaylaştırmak amaçlı! Yani kadınlar beni sadece fiziksel bir varlık olarak görme sığlığından kurtulmadıkları sürece, varlığımdan faydalanamayacaklar! Bana hakim olmak gerçekten MÜMKÜN değil. Oysa onların SAHİPLENME güdüsü onları o kadar ZAYIF kılıyor ki karşımda, içimde onların SEVGİLİSİ olma düşüncesi, bana ancak ZAYIF ERKEKLERİN yapacağı bir işmiş gibi görünüyor!”

-Sen kimsin?

“Benim kim olduğumun bu hayat için önemi yokken benim için gerçekten önemli ama diğer taraftan “MIND YOUR BUSINESS” yani Türkçesi “sen kendi işine bak!” demek geçiyor içimden! Evet, FELSEFE beni tanımlayan bir düşünme TARZI ve bunun üzerine kitaplar yazmak, bir kadınla yatmaktan çok daha fazla anlam taşıyor benim için artık! Ve bu konuda %100 netim. Ve hayatımı YAŞAMAYA gerçekten CESARETİM var çünkü kendimce kendim için BÜYÜDÜM ben!”

NO RISK, NO GAIN! (RİSK YOKSA KAZANÇ DA YOK!)

NO GUTS, NO ME! (CESARET YOKSA BEN DE YOK!)

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..