Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '14

 
Kategori
Deneme
 

Çeşitlemeler

Çeşitlemeler
 

"Dışarıya kapanmak, bir yerde kendi içine açılması demektir insanın"


KAFKA

Anlar vardır insanın “içli bir kadeh gibi buğulanıp buğulanıp” durduğu anlar. Kimi zaman “içinizi büsbütün yıldızlar basar, paslı bir hançer gibi çıkıp gitmek” istersiniz. Sarıdan bakırçalığı renge bürünmüş yeşil yorgunu sonbahar yaprakları birer ikişer dökülmeye başlamışlardır. Hüzün yağmurları yüklü bulutlar içinizde yavaştan bir depresyonu kışkırtmaktadırlar. İşte tam da böyle bir zaman dilimi içerisindesinizdir. Zaman, pupa yelken gitmiş bir ömür yelkenlisinin “asude bir bahar ülkesi” rıhtımına yanaşmak üzere olduğu zamandır. Ve zaman artık üzerinizde ütüsüz, bol bir elbise gibi durmaktadır. Kim bilir; belki de eve ekmek, tuz götürmek namusuna ayarlı bir yaşamın muhasebesini yapmanın,  sayfaları azaldıkça ömür defterinizin, belki de eski sayfalarını karıştırmanın, vicdan muhasebesi yapmanın tam zamanıdır. İçerinizden giderek daha büyük parçalar kopararak ayrılan yakınlarınızın, sevdiklerinizin yoklukları giderek sizi daha da yalnızlaştırmaktadır. Her yalnızlaşmada etrafınızda sayıları giderek azalmakta olan yakınlarınıza, dostlarınıza daha bir içiniz titreyerek sarılma arzunuz yakıcı bir susuzluk gibi büyümektedir.

Görmezden gelinmesi olanaklı olmayan çirkinliklerin giderek çoğaldığı, eşitsizliklerin derinleştiği, adaletin yaralı olduğu bir dünya sizin dünyanız mıdır? Bunları görmezden gelmek midir kendisiyle barışık olması insanın? Ya da görerek, duyumsayarak, yaralanarak yaşaması mı? Bakış açınız bu anlamda size rahatlatıcı açılımlar sunacaktır kuşkusuz. Bir bakışla batmakta olan güneş gölgeleri uzatmaktadır. Yüzünüzü doğmakta olan güneşe çevirirseniz de gölgeler uzayacaktır arkanızda. Hangisi?..

Alışmak ve unutmak yeri geldiğinde size verilmiş birer nimet gibidirler. Ya alışamadıklarınız, ya unutamadıklarınız. Gençlik günlerinizde ilk aşkınız için bir kitabın sayfaları arasında kuruttuğunuz bir gül kurusu gibi kalmış olanlar. Bir elin açtığı “lavanta kokulu bohça”ya sarılı olanlar. Ya unutmak isteyip de unutamadıklarınız, acılarınız, kör olası yaralarınız?

“Gözü açık gitmek” var mıdır bu dünyadan? Bir gün gidiverirseniz şayet, içiniz en çok neye yanar? Yanar mı, gözünüz açık kalır mı? “Çocukların ölümünü düşündükçe, dünyaya geliş biletimi iade etmek istiyorum” deyişi boşuna mı Dostoyevski’nin? Dünyada her yıl 1 milyon 600 bin çocuğun yalnızca içme suyu bulamadığı için ölmesi, en fazla susadığınız bir an aklınıza geliyor mu hiç? Çaresizlikten ağlarken bir yaşlı insan, “yaşlı adamlar ağladığında krallıklar yıkılır” deyişi içinizi titretiyor mu?

Gene de asıl yapılması gerekli olan yaşamı düşlemek ve şekillendirmektir.Tüm kötülüklere inat, bu “yanlışlıklar komedyası”na inat sevgiyi büyütmektir. Tüm erdemlerin kaynağı sevgidir çünkü. Bırakın bir yerlerde kırılan bir dalın, kuruyan çiçeğin, yaralı bir kuşun acısını içinde duyanların, ekmeğini bölüşenlerin, insani değerleri yüceltenlerin varlığı içinizi ısıtsın. Yaşamaktan korkmayanların, ölümden de korkmayacakları, başı dik yaşamanın yaşamın en büyük ödülü olduğunu bilin. Bırakın içli bir keman sesi içinizi doldursun, bırakın “tepeden tırnağa çiçek açmış bu erik ağacı” deli etsin sizi…

 

Akın Yazıcı


12 Aralık 2014

  

 
Toplam blog
: 190
: 391
Kayıt tarihi
: 07.05.14
 
 

1965 Ankara Üniversitesi Tıp fakültesinden asker hekim olarak mezun oldum. Gülhane Askeri Tıp Aka..