Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '08

 
Kategori
İzmir
 

Çeşme'li Sevgilim, kılçık oldu battı bana

Çeşme'li Sevgilim, kılçık oldu battı bana
 

Dün akşam işten çıkmış eve giderken, yine balık krizim tuttu. Nasıl oldu anlamadım, direksiyonu tutan ellerim; beni, Balıkçı Dursun’un mekanının önüne koyuverdi.


Tezgahta balık çok, çeşit azdı. Önce baya bir irileşmiş, neredeyse lüfer olmaya yüz tutmuş çinekoplara takıldım. Ama yine İzmirli damarım atmaya başladı ve “<ı>ver bakalım Dursunum, şu bizim Çeşme sardalyasından” deyiverdim. “<ı>Bak Çanakkale ise almam ha” diyerekten postamı atmayı da ihmal etmeden tabi.


Çeşme’nin sardalyasına, Foça’nın çipurasına, Karaburun’un erkek mercanı, Mordoğan’ın kınalı kaya barbununa vurgunluğumu cümle alem bilir. Bir de üç balığı kılçıklı yediğimi: Hamsi, sardalya, papalina.


Bu üç küçük afet-i deryayı; tuzlu mısır ununa bulayıp, kızgın derin yağda çıtır çıtır kızartmadan tavada, başka bir şekilde pişirmeye kalkanı döverler bizim İzmir’de. Nar gibi kızaran, çerez gibi tabaktan seçilip gözü kapalı mideye indirilen; cüssece küçük, lezzetçe çok büyük bu balıkların yanına bir kadeh rakı ya da bir koca bardak soğuk bira açmayanları da tabi.


E ben de böyle yaptım dün akşam. Papalinanın zamanı değildi. E bir de papalina, memleketinde, Ayvalık’ta, Cunda’da, Sarımsaklı’da yenmeliydi. Hamsiler Karadenizli olmazsa yemem diye prensibim vardır, kuzey Marmaralı olanlarına da bu yüzden pas vermedim. Bizim sakız kokulu Çeşme’nin, mis gibi sardalyalarını aldım getirdim eve.


İkişerli yapıştırdım onları kucak kucağa. Buladım tuzlu mısır ununa ve nar gibi kızartıp koydum sofraya. Yanına bol yeşilli, bol limonlu ve tabi ki bol, bizim buraların sızma zeytinyağlı salatasıyla.


Tabaktaki son sardalyalardan biri, onu ne çok sevdiğimi bilmesine rağmen hainlik etti bana. Yok yok yine de “hainlik” demeyeyim de yaramazlık yaptı diyeyim ben buna. İncecik kılçığı boğazıma saplanıverdi. Bu gibi durumlarda hep yaptığım gibi büyük ekmek lokmalarını, yarı çiğneyip boğazımdan yuvarladım. Alsın kılçığı, indirsin aşağı diye ama nafile.


Gece yatana dek uğraştım olmadı. Sabah kalktım aynı. Her yutkunuşumda bir şeyler batıyordu boğazımda. Öğleye doğru soluğu, bir kulak-burun-boğaz uzmanı hekimin yanında aldım. Boğazıma bir sürü şeyler soktu. Öğüre öğüre bir hal oldum. Çok kötüydü.


“<ı>Balık küçük müydü Beyefendi?” dedi, ciddi suratlı, ben yaşlardaki doktorum neden sonra.


Biraz utana, biraz sıkıla cevap verdim: “<ı>Hem de en küçüğünden, bizim Çeşme’nin sardalyası be hocam.”


Bir yandan gülüyor ciddi adam, bir yandan da anlatıyordu. Boğazımda kılçık yokmuş. Ya da O göremedi ama umarım gerçekten yoktur. Fakat akut faranjitim varmış, kızarıkmış boğazlarım. Bir gargara, bir de ağrı kesici yazdı. “<ı>İki üç güne kalmaz rahatlarsınız” dedi.


Yazının sonuna gelirken bir derin yutkunma daha yaptım. Bıçak gibi battı valla boğazlarım. Dur bakalım ya bizim sardalya başıma işler açıp, boğazlarım iltihapla dolacak. Ya da Doktor haklı çıkıp, iki-üç güne kalmaz faranjitten yakayı kurtaracağım.


Amaaaa...Her şeye rağmen seni çok seviyorum be “Çeşmeli Sevgilim”. Bu akşam Hanımı ikna etsem, yine tavada misafir eder seni, salatama yoldaş yaparım, emin ol.


Çivi çiviyi, kılçık da kılçığı söker değil mi ama?



@Geçen sene bugün "Ah Şu Çocuklar -2-": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=77617

@İki sene önce bugün "Gazi Üniversitesi Sınıfta Kaldı": http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=14996

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..