Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Eylül '08

 
Kategori
Güncel
 

Cevap verecek çocuk olunca

Cevap verecek çocuk olunca
 

Her insan masal ya da öykü dinlemeyi sever. Hele hele masalı dinleyecek olanlar çocuklarsa masalın tadı bir başka olur.

Masal anlatılacak olana “bak” denir, ” şimdi sana masallar, öyküler anlatacağım. Onların sonlarını bana tamamlayacaksın…” Ve başlanır anlatılmaya masallar, öyküler.

“Üç bireylik bir kartal ailesi var. Baba kartal, anne kartal, yavru kartal. Kayalıkta ki yuvalarında uykudalar. Aniden çıkan fırtına sonucu yuva bozulur. Baba kartal, bir kaya kovuğuna uçar. Anne kartal, başka bir kaya kovuğuna uçar. Yavru kartal çok az uçmayı biliyormuş; acaba ne yapar?”

Diyelim kartal ailesi üç bireylik olduğu için, üç kişi cevap versin isterseniz.

Cevap verecek olan büyükse bildiğine, deneyimine, geçmiş yaşantısına, duyduklarına, kısaca yaşam felsefesine ve anlayışına uygun cevap verecektir.

Yok eğer cevap verecek olan çocuksa, büyüklerin düşünemeyecekleri sayıda yorumlar getirecektir, olması gereken en yakın ve kendince en uygun düşünceyi dile getirecek öne sürecektir. Diyelim cevap verecek olanlar da üç çocuk olsun.

Birincisi “Küçük kartal da yuvada kalmış. Ağlamış, ölmüş.” desin. Bu cevap güven duygusu yeterince gelişmemiş çocuğun yorumunu yansıtır. İkincisi de “soğukta donmuş, fırtınada savrulmuş, ölmüş mü ?” desin. Ya da “Annesi, babası gelip almamış mı?” desin. Bu cevabı veren çocuğun her işini başkaları yapmaktadır ve buna alışmıştır. Kendisini korunaksız ve güvensiz hisseden çocuğun cevabıdır bu. Üçüncüsü “O da bir kaya kovuğuna uçsun.” desin. ”Az uçar, yakındaki bir güvenli kovuğa sığınır, fırtınadan korunur.” desin. Bu ise kendine güveni tam olan çocuğun cevabıdır. Birde pratik tipler vardır, onlar ise kısa ve net cevap veririler bazan.” yuvasını ters çevirip içine girsin şeklinde”.

Bu bağlamda, günümüz siyasetçisi de, siyaseti de anlatılan masalımsı girişe benzemektedir. Kendisine yeterince güven duygusu olanlar, başkalarının siyaseti koruyuculuğunda fikir üretmeden fikir üretene bağımlı olanlar, kendisine güveni tam olan ve pratik olmayı sevenler.

Ülkemiz siyaseti, maalesef kısır siyasi çekişmelerin arenasında, kimin tam olarak ne anlatmak istediğinin muamma olduğu bir dönemden geçmektedir. Halkın oyları ile seçilmiş kimi siyasilere baktığımız da; birilerinin ya da tek karar vericilerin ağzından çıkacak olan cümlelere odaklandıklarını, yanlış dahi olsa, o tek karar vericinin söylemlerine sahiplendiklerini görürüz. Yanlış olduğunu bile bile. Çünkü siyasi arenada, siyasi gelecekleri bu uysallığa ve kabüllenmeye bağlıdır. Eğer yan çizecek olurlarsa “trenden inmeyi” göze alacaklardır.

Kimi siyasiler ise olup bitenden pek bir şey anlamamış gibi, gelişen siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel olaylara; sessiz, suskun, tepkisiz ve çaresiz olarak seyircidirler.

Kimisi ise trübünlere oynamayı sever. Bunlar siyasetin ne olduğunu çok iyi bildiklerinden bol keseden atar tutarlar.

Kısacası değişik masallara ve öykülere değişik tiplerin tepkisi de farklı olmaktadır vesselam.

Günümüz litaratürüne giren bir cümle ise son zamanlar da dillerden düşmez oldu, ”Mahalle baskısı”. Bu baskı herkese göre değişmekte ve şekillenmektedir. Bir ara “Türban” nedeni ile “Mahalle baskısı”’ndan söz edilmişti. Şimdilerde ise “içki” sorunu nedeni ile “Mahalle baskısı”’ndan söz edilir oldu.

Basında yer alan kimi haberler bana padişah Mehmet Reşat döneminde geçen bir olayı hatırllattı. Jön Türkler hareketinin önderlerinden ve ideoloğlarından olan Ahmet Rıza Bey, II.Abdülhamit’e muhalefet amacı ile bir ara Fransa’da kalmış, İkinci Meşrutiyet'in ilanı ve Meclis'in yeniden açılması üzerine sürgünde yaşadığı Paris'ten yurda dönmüş ve "hürriyetin babası" sloganlarıyla, büyük törenlerle karşılanmıştı.

Oy birliği ile Meclisi Mebusan’ın ilk başkanlığına seçilen Ahmet Rıza Bey ittihatçılarla geçinememiş bu nedenle İttihat Terakki Fırkası'nın Merkez Komitesi üyeliğinden çıkarılmıştır. 1912'de seçimlerin ardından Ayan Meclisi üyesi oldu, Birinci Dünya Savaşı yenilgisini izleyen mütareke döneminde Ayan Meclisi Başkanlığı'na seçildi.

Ahmet Rıza Bey, özgürlüğüne düşkün ve dik başlı biridir.Padişah Mehmet Reşat zamanında da devletin üst kademelerinde görev almış, bu görevi icabı bizzat padişah’ın sofrasına bulunmuştur. 1930 yılı 26 Şubatında ölen Ahmet Rıza Bey anılarını da kaleme almış, daha sonra bu anıları “Anılar “ adı ile yayınlanmıştır.

Ahmet Rıza Bey anılarının bir yerinde şunları anlatıyor:

"Sırp Kralı geldiğinde, ( padişahın) Yıldız'da verdiği ziyafette Ayan Başkanı yoktu. Ben, Padişah'ın sağına oturdum. Kadehlere şarap dolduruluyordu. Saygı olarak ben içmiyordum. Padişah yavaşça, 'yuvarlayıver' dedi; ben de sağlığına içtim.”

Padişahın Ahmet rıza Bey’e yaptığı o dönemin “Mahalle baskısı “olsa gerek (!) .

 
Toplam blog
: 210
: 910
Kayıt tarihi
: 04.05.08
 
 

Eğitimciyim. Bir insanın çağdaş bir gelecek için, aydınlanma için çok okuması gerektiğine inanıyo..