Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Cevapsız kalan sorular...

Cevapsız kalan sorular...
 

Heyecandan yerinde duramıyordu. Babası aracı park edince çabukça arabadan inmeye çalıştı. Market gözünde büyümüş, büyümüş, kocaman olmuştu. Babasının elini tuttu hemen, beraber marketin kapısından girdiler. Oyuncak reyonuna doğru yöneldiler. Cem kafasında nasıl bir araba olmalı diye geçirirken; Babası “Şimdi çocuk olmak varmış be!” dedi kendi kendine birde çocukluğundaki tahtadan tek oyuncağı olan, babasının çalıştığı mobilya atölyesinde ölmeden önce yaptığı tahtadan arabayı düşündü. Babası, o sekiz yaşlarındayken ölmüştü.

Baba “Cem ne alacağına karar verebildin mi?

Cem : “Kumandalı bir araba, ama ışıkları hep yanacak ve ben kullanacağım”.

Baba : “Peki gel bakalım”.

Cem : “ Babaaa! Şu üstekini istiyorum, kırmızı olanı. (hemen yanında başka bir renk). Yok yok siyah olanı”. Neye karar vereceğini bilemedi.

Babası ikisini de eline aldı, ikisini de çalıştırdı. Ve Cem kararını verdi. KIRMIZI. Ücretini ödeyip çıktılar marketten. Eve vardılar ve hemen oyuna daldılar. Ama Cem’in suratı düşmüştü.

Cem : “Baba, bu oyuncak çocuklar için, sen çocukluğunda hiç oynamadın mı?

Baba :???...

* * *

Semih’ in odaya girmesiyle her ikisi de bu kıpırtıyla gözlerini açarak uyandı. Güneş doğmuş, Semih aralarına çoktan dalmıştı. İkisi de göz göze geldi, aynı anda Semih’i gıdıklama yarışına girdiler. Semih çok mutlu bir çocuktu. Artık on yaşındaydı ve bir şeylerin farkına varmaya başlamıştı. Baba dediği adam, annesiyle nikahsız yaşıyor ve de Semih’in annesiyle tanıştığında annesi Semihe üç aylık hamileydi. Semih bunlardan habersiz hem okuldan hem mahalleden arkadaşları aralarında konuşuyorlar, bazen de Semih’e bakıp gülüyorlardı. Semih öyle masum, öyle temiz ve mavi gözlerinde sanki kaybolup gidecek bir çocuktu. “O’ nun babası O adam mı? Yok, yok değil” gibilerinden kelimeler duyuyor ama soramıyordu.

Bir sabah anne ve babasıyla kahvaltıdayken Semih ne çatalına ne bardağına dokundu.

Anne : “Semih, iyimisin oğlum? Neyin var?”

Baba : “Semih, hadi kahvaltını yap, beraber maça gideceğiz. Bak geç kalmayalım”.

Semih : “Anne, baba siz neden hiç evlenmediniz?

Anne-baba :???...

* * *

Son elveda öpücüğüyle ayrılan eller, belki de yıllarca birleşmeyecekti, belki de hiç. Yinede birbirlerine söz verdiler Belki 8, belki 10 yıl sonra beraber buluşarak ve hiç ayrılmamacasına verilen sözle ayrıldılar.

Seda ve Fatih yeni bir sayfada, yeni yaşamlarda yol almaya başladılar. Fatih yurt dışına gitmiş, Seda ise eski eşine geri dönmüştü. Dönmek zorundaydı. Çocuğunun mutluluğu için en azından aklı erinceye kadar, babasının yanında mutlu etmeliydi. Zor ve verilmesi gereken kararlar, mutsuz etmiş olsa da yaşam devam ediyordu. Seda ilk başlarda güçlüydü, kızıyla ve eşiyle mutlu bir tablo çiziyordu. Bazen bu resimde sadece Fatih oluyordu.

Ta ki; televizyon kumandasıyla açtığı kanallardan birinde duyduğu haberle yıkıldı. “Fatih” adını duydu. Dün geceki uçak kazasında ölenler arasındaydı. İnanamadı ama ağlayışına da engel olamadı. Seda, “Fatih” dedi ve yedi yaşındaki kızı hemen koşarak dizlerine sarıldı.

Kız: “Anne, anneciğim neden ağlıyorsun? Fatih, kim?”.

Anne: ???...

Not: Bazen öyle sorular vardır ki cevabını vermek istemezsin ya da yoktur. Anlatamazsın hiç bir şeyi...

 
Toplam blog
: 82
: 1963
Kayıt tarihi
: 13.10.06
 
 

Müzik ve amatör fotoğrafçılıkla ilgileniyorum. Yazma isteği içimde vardı. Mutlaka bir gün düşünce..