Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '09

 
Kategori
Kentleşme
 

Çevre, Biyopolitik ve ekonomi ilişkilerinin eğitim sisteminde yer alması

Çevre, Biyopolitik ve ekonomi ilişkilerinin eğitim sisteminde yer alması
 

Korunması gerekli çevremiz giderek yok oluyor!


ÇEVRE, BİYOPOLİTİK VE EKONOMİ İLİŞKİLERİNİN EĞİTİM SİSTEMİ İÇİNDE ÇEVRE BİLİNCİ VE KAYGISI YARATACAK ŞEKİLDE YER ALMASI

“Gökyüzü nasıl alınır ya da satılır? Biz havanın temizliğinin ve suyun pırıltısının sahibi değiliz. Bunları bizden nasıl satın alacaksınız? Anılarımız ve tecrübelerimizle dünyanın her köşesi halkım için kutsal ve yücedir. Beyaz adamın bizim adetlerimizi anlamadığını biliyoruz. O, gece gelip, topraktan ihtiyacı olan şeyleri alan bir yabancıdır. Dünya onun dostu değil, düşmanıdır ve dünyayı ele geçirdikçe ilerler. Dünyayı çocuklarından çalar. İştahı, dünyayı hırsla yutar ve geriye bir çöl bırakır. Bütün hayvanlar yok olduğunda, ruhumuzun büyük yalnızlığı nedeniyle öleceğiz, hayvanlara ne olursa bizim başımıza da o gelecektir. Her şey birbirine bağlıdır. Dünyanın başına ne gelirse, aynısı dünyanın çocuklarının başına da o gelir.” [1]

I. EKONOMİ POLİTİK VE BİYOPOLİTİK

Ekonomi politik, toplum bilimleri arasında yer almaktadır. Toplumsal yaşam, karmaşık ve çok yönlüdür. Politikayı, ekonnomiyi, kültürü, sanatı ve ideolojiyi kapsar. Toplumsal yaşamın çeşitli yönleri, çeşitli bilimler tarafından irdelenir.

Ekonomi politik, toplumun ekonomik yaşamını, maddi üretim alanını inceler.

Üretimin, teknik ve toplumsal olmak üzere iki yönü vardır. Teknik açıdan, üretim, teknik ve doğal bilimler tarafından irdelenir.

Bu bilimlerden farklı olarak, ekonomi politik, üretimin toplumsal yapısı üzerine eğilir.

“Ekonomi Politik” terimi, Yunanca “oykonomia” , yönetim bilimi ve “politikos” , devlet yönetimi terimlerinden gelir.[2]

Biyopolitik, ekonomi politiğin aksine toplum yaşamını, üretimi değil, teknolojik devrim ve sosyal gelişme sonucunda doğa ve yaşamın kendisinde oluşan değişiklikleri, bozulmaları ve kirlenmeleri inceleyerek, her bir bilim dalında oluşan yeni gelişmeleri inceler.

Bilim ve teknoloji, diplomasi, uluslararası işbirliği, sağlık, spor, enerji, ekonomi, iletişim araçları, teoloji, felsefe, hukuk, edebiyat, tarih, mitoloji, sanatlar, şehir planlaması ve mimarlık gibi insan ürünü bilim ve sanat dallarının herbirine “çevre” boyutunun dahil edilmesi, çevre, doğa ve insan etkileşiminin incelenmesi ve bu ilişkilerin sağlıklı ve akılcı bir boyutta yeniden düzenlenmesini amaçlar.

“Biopolitics” kelimesi, biyoloji sevgisi ve “bios” (yaşam)’ın bütün insanlığı birbirine bağlayan bir bağlantı olduğu inancından yaratılmıştır.

Hızlanan ekonomik gelişme ve teknolojik yenilikler, doğal kaynakların daha hızlı tükenmesi ve çevrenin hızla kirlenmesine yol açmaktadır.

“Bios” (yaşam) hayatın anlamını daha iyi kavramamıza yaramaktadır.

Biyolojinin boyutları, yeni bir perspektife ulaşmaktadır ki buna “Biyopolitik” denmektedir.

Yaşam dünyadaki en önemli yaradılıştır. Bunu tehlikeye atacak davranışlar, günümüzde global (küresel) bir tehdit yaratmış bulunmaktadır.[3] (Proposal for a Bio-Syllabus)

II. ÜRETİM, ÜRETİM ÖĞELERİ, EMEK VE ÜRETİM İLİŞKİLERİ

Gıda, giysi, konut ve öbür mallar yaşam için zorunlu şeylerdir. Ama bütün bu maddi mallar insan emeğinin ürünüdür. Üretim, insanların, maddi mallar üretimini gözeten tüm çalışma etkinliğini kapsar.

Üretim, tüm toplumun varlık koşuludur. Bilim, sanat yada siyasetle uğraşmadan önce, insanlar ilkel yaşamsal gereksinimlerini karşılayabilmelidir.

Marksizm, tüm toplumsal yaşamın, zorunlu maddi malların üretimine dayandığını göstermiştir.

Tarihsel evrim boyunca, toplumsal yapılar, ekonomik ve siyasal koşullar değişirler ama üretim, her zaman tüm toplum varlığının olmazsa olmaz koşulu olarak kalır.

En eski çağdan günümüze kadar, üretim koşulları, büyük değişiklikler geçirmiştir.

Tarih öncesi insanı, sadece taş ya da sopa gibi ilkel aletlere sahip bulunuyordu. Beslenmek için yemiş toplama, topraktan kök çıkarma işlerinde bu aletleri kullanıyordu. Çağımızda, dev gibi fabrikalar, binlerce ve binlerce çeşitli maddeler üretirler.

Bilim, toplum gelişmesinin tüm aşamalarında, üretimin insan emeği (çalışması) , çalışma konusu (nesnesi) ve çalışma aracından oluşan üç temel öğe kapsadığını saptamıştır. Emeğin üzerine uygulandığı her şey, çalışma konusudur. İnsanın çalışma konuları üzerinde kendisi aracılığıyla etkili olduğu her şey, çalışma aracıdır.

Yaşam için zorunlu olan her şey, doğada genellikle hazır biçimde bulunmaz. İnsanlar, doğal nesneleri, onları gereksinimlerini karşılamaya uygun bir duruma getirecek bir biçimde işlerler. İnsanlar, kendilerine ev yapmak için, ağaçları işte böyle keser, tuğlaları, çimentoyu, demiri, beton ve öbür gereçleri işte böyle üretirler. Giysi gereksinmelerini karşılamak için, pamuk yetiştirir, onu iplik yapar, dokur ve dikerler.

İnsanlar doğanın iyilikseverliğine güvenemezler, yaşam için zorunlu olan her şeyi elde etmek üzere doğa üzerinde etkin olmaları gerekir. Emek, doğaya karşı uzun bir savaşım (mücadele) oluşturur. Bu savaşımda, insan, doğal nesneleri gözetilen amaca uygun bir biçime dönüştürmek için, hayvan gücü, buhar, elektrik, kimyasal tepkiler...gibi doğal güçlerden yararlanır.[4]

Çalışma konusu (nesnesi) emeğin üzerine uygulandığı şeydir. Bu doğal kaynaklar olduğu gibi, daha önce işlenmiş bulunan nesneler de olabilir.

Örneğin, kömür ya da maden filizi çıkaran madenciyi alalım. O, kömür ya da maden filizini söker, sonra da onları yeryüzüne çıkarır. Çalışmasının konusu, kömür katmanı ya da maden filizi yatağıdır-yani doğal kaynaktır.

Aynı nesne, birçok işlenme evrelerinden geçebilir. Daha önceki bir evrede üretilmiş çalışma konusuna, ekonomi politikte, hammadde adı verilir. Böylece, her hammadde, bir çalışma konusudur, ama her çalışma konusu, bir hammadde değildir.

Toprak, toprakaltı ve sular evrensel bir çalışma konusudur. Doğa, tükenmez çalışma konuları yedeklikleri saklayan bir çeşit devsel bir sandıktır. İnsanın görevi, onları topraktan, deniz derinliklerinden söküp almaktır.

Fakat bu hızlı ekonomik büyümenin sürekliliği, daha çok üretmek ve daha çok tüketmek mantığı ya da mantıksızlığına bağımlıdır.

Toprak, toprakaltı zenginlikleri ve iklim, insan topluluğunun sahip olduğu doğal koşullar bütününü oluştururlar. Bu doğal koşullar çok yavaş, ama insanlar tarafından kullanılış biçimleri oldukça hızlı değişir. Bu koşulların kullanılış biçimi, en başta, teknik düzeye bağlıdır.

Daha yakın zamanlara kadar hiç bir ekonomik önem taşımayan birçok doğal zenginlik, geniş kullanım alanları buldu. Örneğin , o kadar uzak olmayan geçmişte, boksitler (alüminyumun hammaddesi) hiç bir alanda kullanılmıyorlardı. Bugün, yoğun bir biçimde işletilmektedirler. Uranyum yataklarının işletilmesine, şu son zamanlarda, ancak atom enerjisi kaynaklarının bulunmasından sonra başlandı.

Ekolojinin mantığı, endüstriyalizm mantığının tam karşıtıdır. Yüksek tüketim, sonlu bir gezegende sonsuz olarak desteklenemez. Sürekli büyüme ve endüstriyel gelişim arayışı zorunlu olarak gezegeni yıpratacak ve halkı yoksullaştıracaktır.[5]

İnsanın çalışma konusu üzerinde etkili olmak için kullandığı her şey, çalışma aracıdır. Çalışma araçlarının ilk ambarı doğa olmuştur. Tarih öncesi insanları kullandıkları taşları doğada buluyorlardı. Zamanla, insan tarafından, elbette doğal nesnelerden yararlanılarak geliştirilmiş çalışma nesneleri, önemli bir rol oynar oldular. Çalışma araçları arasında en büyük rolü makinalar, üretime yarayan her türlü donatım gibi aletler oynar. Üretimin niteliğini belirleyen şey, işte bu çalışma araçlarının ta kendileridir. Çalışma aletlerinin yetkinleşmesi, yenilenmeleri, insanın doğa üzerindeki egemenliğini artırır.

Üretim için zorunlu olan tüm maddi koşullar, çalışma araçlarıdır. Her şeyden önce, evrensel çalışma aracı olan toprak, fabrika yapıları, kanallar, yollar vb. çalışma araçları ile çalışma konusu, üretim araçlarıdır. Bir nesne, çalışma süreci içindeki yerine ve rolüne göre, bir hammadde, bir çalışma aracı ya da ürün olabilir. Böylece, kömür, maden ocağında bir ürün ve kok fabrikasında bir hammaddedir. Dokuma tezgahı, tekstil makineleri yapımı fabrikasında bir ürün ve tekstil sanayinde ise bir çalışma aracıdır.[6]

Üretim araçları, insan emeği onları eyleme sokmadıkça, hareketsiz nesnelerdir.

İnsan emeği, tüm üretimin en önemli öğesidir. Hayvanlar, en karmaşık hareketleri içgüdüsel bir biçimde yaparlar; oysa insan emeği, bilinçli bir çalışmadır. Emek, salt insana özgü bir vergidir.

İnsan emeğinin iki temel özelliği vardır. Birincisi, önceden saptanmış bir erek izleyen bir çalışım olması, ikincisi de, çalışma aletleri üretimine sıkı sıkıya bağlı bulunması biçimindedir.

Emek, tüm insan yaşamının, başta gelen temel koşuludur.

İnsanın hayvan acunundan çıkışını belirleyen şey, başlangıçta son derece ilkel, çalışma aletleri üretimidir.

Hayvan, doğanın nimetlerini tüketmekten başka bir şey yapmaz; insan ise, tersine, doğa üzerinde emeği ile etkili olur ve gitgide doğa üzerinde egemenlik kurarak, onu kendi amaçlarına yararlı bir duruma getirir.

Eski ekonomistler çok haklı olarak, emeğin, zenginliğin babası, toprağın da anası olduğunu söylemişlerdir. Toplum gelişmesinin ilk evrelerinde, emek üretkenliği son derece düşük, aletler çok ilkel idiler. Ama, işbölümü daha bu çağda görülür. Erkekler kendilerini ava, kadınlar ev işlerine veriyorlar, çocuklar ile yaşlılar da ellerinden geldiğince onlara yardım ediyorlardı.

Üretimin gelişmesi, toplumsal işbölümü sonucunu verir. İnsan çalışım kollarının ortaya çıktığı görülür. Uygun bölgelerde, aşiretler tarım yapmaya koyulur, başka yerlerde, hayvancılıkla yaşarlar. Zanaatçıların (çömlekçiler, demirciler, silahçılar, değirmenciler vb.) ortaya çıkışı, işbölümünü büyük ölçüde geliştirmiştir.

Tekniklerin ilerlemesi, üretim araçlarının gelişmesi ve toplumsal işbölümünün derinleşmesi sonucu verir. Sanayi tarımdan ayrılır. Makinelerin gelişmesi ile birlikte, enerji üreten makineler üretimi, iş makineleri üretimi, metalürji, tekstil, kundura, beslenme sanayi makineleri üretimi, tarımsal makineler üretimi vb. bir dolu yeni çalışma kolları çıktı.

Yukarıda görmüş bulunduğumuz gibi üretim; insanın doğaya karşı bir savaşımıdır. Üretim araçlarının yetkinleşmesi ve çalışma gücünün gelişmesi, insan toplumunun doğa üzerindeki egemenliğinin bir artış belirtisidir. Bu egemenlik ise beraberinde çevre sorunları getirmektedir.

III. EKOLOJİ, BİYOEKONOMİ, NÜFUS VE EKONOMİ ARASINDAKİ İLİŞKİ VE ÇELİŞKİLER

“EKOLOJİ, insan ve doğa arasında gereken uygun harmoni anlamına gelir.”

C.F. von Weizsacker

“Ekonomi” ise, temelde doğa ile uyumsuzluk ve düzensizlik getirmektedir.

“Ekonomik Fayda” tanımında, malların üretimi için, hammaddelerin doğrudan veya dolaylı yollardan doğadan elde edilmesidir.

“Biyo-ekonomi” ise, gelecekteki sosyal ve ekonomik gelişmeleri ölçebilmek için, biyolojik bilimlerde oluşan gelişmelerin ekonomi üzerindeki etkilerinin incelenmesidir. Biyopolitik yoluyla, yeni teknik, sosyal ve ekonomik ufuklar açılması biyolojinin pek çok yeni dalda, sağlık, tarım, sanat dalları vb. bahsedilmesine yol açmaktadır.[7]

Doğa hammadde üretimi sonucu, emisyon ve atık maddelerle kirletilmektedir. Bu nedenle, doğa, atık maddeler üretilmesi için doğal hammaddelerle değiş tokuş eder. Emek ve kapital yanında, doğa üretimin sömürülen üçüncü faktörüdür.[8]

Doğanın konumunun nasıl geliştirileceği, haklarının nasıl garanti altına alınabileceği ve korunmasının nasıl sağlanabileceği öngörülen eğitim sisteminin en önemli komponentlerinden olacaktır.

Hammadde kullanımı ve atık oluşumu yüzyıllardan beri bilinen bir konudur. Bilimsel ve teknolojik gelişme yerine konulamayan kaynakların artan bir şekilde sömürülmesine imkan sağlamış ve bu doğada yok olmayan atıkların artan bir şekilde birikmesine yol açmıştır.

Doğa bu atıkları artık absorbe edememektedir ve bu atıkların birçoğu sadece doğa için değil insanın kendisi için de zehirlidir.

1848’de Marx ve Engels Komünist Parti Bildirisini yazarlarken devletin ortadan kalkacağından sözediyorlardı. Bu, dünya çapında bir üretim bolluğuna erişilince gerçekleşecek ve bu bolluk, sınıfsız bir komünist toplumda “herkese herşeyi gereksinmelerine göre verme” olanağını sağlayacaktı.

İki yüzyılda, nüfusun 12-14 kat artışını Marx, önceden öngörmemiştir. Mutlu azınlığın oluşturduğu tüketim toplumunun gerçekleştirdiği “istekler patlamasını” da öngörmemiştir.

Marx, ayrıca, gelişmiş ülkelerle merkezi kapitalizmin egemen olduğu ülkeler arasındaki gittikçe artan eşitsizliği de önceden görmüş değildi.

Ayrıca, enerji, bol verimli maden cevherleri, ekilebilir topraklar, kirlenmemiş hava ve benzeri gibi yenilenmesi mümkün olmayan kaynakların dramatik biçimde tükenişi de öngörülmemiştir.

Dramatik biçimde çoğalmakta olan kıtlık açlık ve salgın hastalıklar da tahmin edilmemişti.

Bütün bunlar, bizi insanlığın geleceği, dünyanın “Optimal Nüfusu” , üretim ve tüketim örnekleri üzerindeki bütün görüş ve anlayışlarımızı köklü biçimde tekrar gözden geçirme zorunda bırakmaktadır.[9]

İnsan Çevresi üzerine ilk birleşmiş Milletler Konferansı, Stockholm’de 15 yıl önce toplanmış ve ülkelere acil çağrılar yapılmıştır.

Stockholm Kararları, global (küresel) çevre koruma kararları için tarihte ilk uluslararası harekettir ve her ülkenin ileri gelen temsilcilerine belirli görevler vermiştir.

Genel olarak, tek tek firmalar açısından, kirlenmeyi önlemek ya da gidermek için yapılacak harcamalar, mal oluş hesaplarına girer ve firmanın karlılığını azaltır. Öte yandan çevrenin aşırı derecede kirlenmesinden sadece toplum değil, bu firmalar ve onların çalıştırdığı işçilerle aileleri de zarar görür.

Çevrenin temiz tutulması, çevresel dengenin bozulmasının önlenmesi, çevre sorunlarının bir çözüme kavuşturulması, ekonomik gelişme için kullanılabilecek kaynaklardan bir kısmının bu amaca ayrılmasını zorunlu kılar.

Dolayısıyla ekonomik gelişme hızının yavaşlamasına yol açabilir.

Saptanabildiği ölçüde “kirleten öder” kuralı, toplumu büyük bedeller ödemekten kurtarır. Ancak, bu yük, fiyatlara yansıyarak gene toplum tarafından ödenmesi tehlikesi bulunmaktadır.

Çevre koşullarının iyileştirilmesi giderlerine, bu iyileştirmeden yararlananların belirli ölçüde katılmaları, bir “kamu malı” olan çevreden, bir karşılık ödeyerek (user’s charge) yararlanmaları, genellikle kabul edilmektedir.[10]

IV. EĞİTİM, TANIMI VE NİTELİKLERİ

“Genel olarak eğitim, insanları hayat etkin olarak katan, kültür ve uygarlığın değerlerinden yararlanabilecek duruma getiren, her alanda bilime ve sanata, kendi öz değerlerine, uygarlığa katkıda bulunabilecek yaratıcı bir nitelik sağlamak amacına yöneliktir.

Bu macın gerçekleştirilmesinde en temel ilke, kişiye olumlu ve rasyonel düşünme yeteneği kazandırmak, bağnazlıktan uzak, görüş ufku geniş kişiyi yetiştirme yolunda insanlığa mal olmuş kültür kaynaklarından yararlanmak olmalıdır.

Okul içi eğitimde, gelişen bir toplumda bu amaçları gerçekleştirmek, bu ilkeleri uygulayabilmek için öğretmenin üstlendiği görev ve sorumluluğun bilincinde olarak, öğrenciyi zaman içinde dış dünyaya açılarak bilgiyi derinleştirme yöntemiyle eğitmek, çalışmaları öğrenci etkinliğine dayanacak şekilde düzenlemek olmalıdır.

Öğretmen, yalnızca öğretici değil, aynı zamanda eğiticidir de. Bu ikili görevin yerine getirilmesinde, öğretmen, okulun olanakları, kendi yetenekleri ile milli eğitimin amaçlarını gerçekleştirmek ve bilgili olduğu kadar bu bilgiyi özümsemiş, günüyle bağlantı kurabilmiş insanlar yetiştirmelidir.”[11]

Eğitimin, bazı Avrupa dillerindeki karşılığı olan “Education” Latince’den gelmektedir.

Educare beslemek, educere ise bir şeyden çıkarmak, bir şeye doğru yönelmek ve yetiştirmek anlamına gelmektedir.

1. Eğitim bir sosyal kurumu ve bir eğitim sistemini belirtmektedir. Eğitimin kurum olarak bir yapısı ve işleyiş kuralları vardır.

2. Eğitim kelimesi bir eylemin sonucu olarak kullanılmaktadır. Eğitim gençleri yaşama hazırlar ve uyarlar.

3. Eğitim kelimesi bir süreci dile getirmektedir. Bu süreç, önceden bilerek ya da bilmeyerek, iki ya da daha çok sayıda insanı birbirine bağlar, onları birbiriyle ilişkiye geçirir ve karşılıklı düşünce alış-verişi durumuna getirir. Eğitim okulun çerçevesini aşar, her yaşta ve yaşamın her durumunda gözlenen bir süreçtir.[12]

IV.1. Günümüz Eğitiminin Temel Karakteristikleri

1. “Dinamik” olmak yerine “Statik”tir. Eğitim metodu, öğrenci ve öğretmen arasında ya da öğrenciler arasında bile bir diyalog oluşturmaya izin vermemektedir.

2. Araştırmacı, olayları keşfedici değil, ezberci bir eğitim sistemi mevcuttur.

3. Halen, kişileri genel kültürlü olarak yetiştirmek amacı güdülmektedir.

Entelektüel olarak gelişkin bir kişi eğitmek amaç değildir.

4. Eğitimin genel yaklaşımı, bütüncül değil, parçacı bir yaklaşımdır.

5. Sonuç olarak, hantal ve modası geçmiş bir eğitim düzeyi mevcuttur.[13]

Günümüz Türkiyesinde, ülke çapında bir birleşmiş eğitim sistemi bulunmamaktadır. Ülke çapında entegre bir eğitim sistemi kurulabilir ve mevcut sistem geliştirilebilir. Üniversite öncesi eğitimin genel yapısı dünya çapında bir sorundur.

Üniversitelerde ÇEVRE ile ilgilenen disiplinler genel olarak, Mimarlık, Planlama, Mühendisliğin bazı dalları (İnşaat, Kimya, Fizik vb.) ile Sosyoloji, Ekonomi, Biyoloji, Coğrafya vb bölümleridir. Son yıllarda ülkemizde “Çevre Mühendisliği” Bölümleri kurulmuş ve Çevre Mühendisi ünvanıyla yeni bir meslek dalı oluşturulmuştur.

Bu bölümlerin eğitim programları da, yukarıda adı geçen disiplinler arası bir eğitime yer vermektedir.

Tıpta, Çevre Sağlığı ve Toplum Hekimliği gibi, bulaşıcı hastalıklara karşı koruyucu ve önleyici bir hekimlik dalı da mevcuttur.

“Eski bir kültürün biçimleri ölürken, güvensizlik duygusundan korkmayan birkaç kişi tarafından yeni bir kültür yaratılır.”

Rudolf BAHRO

V. ÇEVRE EĞİTİMİ; NİTELİĞİ VE İÇERİĞİ

“Çevre Eğitimi” , değişik gruplar tarafından farklı amaçlar için, farklı şekillerde yorumlandığından bir tanıma gereksinim göstermektedir.

Çevre eğitiminde yüzlerce yıldır sistemli bir yaklaşım görülmemiş ve genel eğitimde bir sistem yaklaşımına doğru bir eylem yapılmamıştır.

Çevre’yi, toplumun yaş ve eğitim düzeyine bakılmaksızın tüm fertlerine öğretmek gerekmektedir.

Çevre eğitiminde bir sistem yaklaşımı aşağıdaki bileşenleri içermelidir:

1. Çevre eğitimi kapsamlı olmalıdır.

2. Global yapının, doğa ve yaşamın parçaları ve elemanları arasındaki ilişki ve etkileşimleri içermelidir.

3. Bu etkileşimlerin sonuçlarından sorunlar tesbit edilmeye çalışılmalıdır.[14]

Günümüz eğitimi, hemen hemen Ortaçağ’dan beri, sistemin bozukluk ve zayıflıklarını öğretme ve öğrenme açısından yeterli bir seviyeye erişememiştir.

Bütün eğitimci ve plancılar, çevre eğitiminin tanımı üzerinde tam bir anlaşma sağlayamamışlardır.

V.1. ÇEVRE EĞİTİMİ:

1. “Çevre Eğitimi” , insanın çevresi ile ilişkilerini öğretmede yeni bir yaklaşımdır. İnsanın çevresini nasıl etkilediği ve çevresinin onu nasıl etkilediği eğitimin başlıca konusudur.

2. İnsan yapısı ve doğal çevre ile ilgilenen entegre bir yaklaşımdır.

3. Okul ve çevresindeki toplumu bir eğitim laboratuarı olarak görerek, insan yapısı, doğal ve fiziki kaynakları deney-kökenli bir öğrenme süreci ile öğretir.

4. Dünyadaki bütün sosyal, bilimsel, kültürel, ekonomik vb. konularda disiplinler arası bir yaklaşım sergiler.

5. Bir kent toplumunda yaşamayı ve toplum gelişmesinde hayatı köken olarak alır.

6. Kendine güvenen, sorumluluk ve çevre bilinci olan, motive edilmiş bireyler geliştirmeyi amaçlar.

7. Yaşam kalitesini arttıracak, onu koruyacak ve geliştirecek akılcı bir yaklaşım getirir.

8. Çevre Eğitimi, muhafazakarlık değildir. Bir doğa eğitimi olarak (çevre eğitim programlarında bulunmasına rağmen) görülmemelidir.

9. Çevre eğitimi, aşırı derecede yüklü olan eğitim programlarına eklenen, aşırı para ve kaynak gerektiren sıkıcı bir yeni eğitim programı değildir.[15]

V.2. ÇEVRE EĞİTİMİNİN TARİHSEL KÖKENLERİ

Çevre konusunda eğitimin tarihçesine bakıldığında, “özgün” bir eğitim bulmak çok güçtür.

Antik Yunan Filozofları, ilk çevre eğiticiler olarak görülebilir. İnsan gelişiminin çeşitli çağlarında ÇEVRE yorumlanmış ve çevreyle ilgilenilmiştir.

İnsan-Çevre ilişkileri, bilim, teknoloji ve gelişmişlik derecesi ile yakından ilgilidir.

Toplumun çevre’yi anlaması, coğrafi ve toplumsal farklılıklar taşır ve aynı zaman diliminde her bir bölgesel yapı karakteristiğine bağımlı olarak farklılıklar göstermiştir.

Bugünün ferdiyetçi, entelektüel eğitimi, teknoloji olarak gelişkin bir çevrede yaşamasına rağmen, skolastik ve ansiklopedi kökenli modası geçmiş bir eğitim görünümündedir.

İlkel komünal toplumlarda, “güneş, toprak, su” gibi çevre olaylarını açıklamakta kullanılan temel kaynaklar, ortaçağda yerini “Tanrı” kavramına bırakmıştır.

Çevre olgusunu kavrama ve yorumlamadaki bir ilginç nokta da, “Fizik ve Metafizik” kavramlar arasında bin yıllardır süregelen mücadeledir.

Tarih boyunca bu olgu “Bilim” ve “Din” kavramlarında yer almıştır.

Bilimsel gelişmeye paralel olarak, felsefe ve teolojik yaklaşımlarda çevreyi rasyonel anlamda yorumlamaya doğru bir gidiş hızlanmış ve din bu konudaki etkisini kaybetmeye başlamıştır.

Bu, Galile’nin hayatına mal olan, ancak çağdaş topluma yönelen düşüncenin evrimidir.

Bu çağlardaki çevre yaklaşımlarının, çevre anlayışının başarısızlığı çevreye parçacı yaklaşılması, bütüncül bir çevre anlayışının geliştirilmemesidir.

Çevre jeoloji, biyoloji, sosyoloji ve pek çok diğer “loji”lerle incelenmiştir.

“Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık”

Bir Afrika Atasözü

VI. BİYOPOLİTİK/EKONOMİ İLİŞKİLERİNİN ÇAĞDAŞ EĞİTİM YAPISINDA YER ALMASINA İLİŞKİN BAZI GÖRÜŞ VE ÖNERİLER

“Neler yapalım ki, hem sanayileşmenin bütün nimetlerinden yararlanalım, hem de doğa üstündeki tahribatımızı asgariye indirgeyelim? Daha somut söylersek, nasıl bir sosyopolitik düzenlemeler sistemi gerçekleştirelim ki, 8 milyon nüfuslu İstanbul şehrinde 5 milyon otomobil olsun, günde kişi başına 500 kilo çöp atılsın, ama gene de Boğaz pırıl pırıl olsun, teneffüs ettiğimiz havada kirlenme olmasın, plajlarımızda mazot artıkları bulunmasın... Görevimiz gelişmenin sürdürülmesi, bu gelişmenin getirdiği nimetlerden yararlanmamızı sınırlayan kötülüklerin ise engellenmesidir: gelişmeyi engellemek değildir.”[16]

Eğitim ve araştırmayı birbirinden ayırmak çok zordur. Geri kalmış ülkeler her alandaki eğitimin yetersizliği, gayri safi[17] milli hasılanın düşüklüğü ve dağılışındaki aşırı dengesizlik ve benzeri nedenlerle, çevre sorunları eğitimine ve araştırmasına gereken önemi verememektedir.

İleri ülkelerin aklın yoluna erken girmeleri, rönesans ve reformu başarmış olmaları, onlara yalnız çevre sorunlarını çözmekte değil, her alanda karşılaştıkları bunalımlara çözüm yolu bulma kapılarını açmaktadır.

Çevre sorunları eğitiminin her yerde aralıksız yapılması gerekir. Örgün eğitim kurumları, adını koymadan, parça parça bunu yapmaktadırlar. Ancak, daha düzenli biçimde yapılmasına yönelmek, bunun bilincine ermek zaman, enerji ve malzeme israfını önleme bakımından gereklidir.[18]

VI.1. İLKOKUL ÖNCESİ EĞİTİM

Çağdaş eğitim, doğumdan ölüme kadar insan yaşamının her aşamasına hitap etmektedir.

Pek çok ülkede okul öncesi, 6 yaştan daha küçüklerin eğitimi yerleşmiş bulunmaktadır.

Doğa sevgisi ve bilincinin ilk olarak verilmesi gerekli eğitim düzeyi çok küçük yaşlardan itibaren başlaması gerekmektedir.

Biyopolitik kavramları, insan-çevre ilişkileri, ekonomik tüketim kalıpları bu yaşlarda verilmeye başlanmalıdır.

Psikanalistler, psikologlar ve biyolojistler ve sosyologların katkıları ile bu tür bir eğitimin niteliği ve programı belirlenebilir.

VI.2. İLKOKUL ÇAĞI EĞİTİM

İLKOKUL ÇAĞI (6-13 YAŞ) ÇOCUĞUNUN, Biyopolitik ve ekonomik ilişkiler ile ilgili bilgilenme ve bilinçlenmesi, alınan bazı derslerin kapsam ve içeriğinde yapılacak bazı düzenlemelerle mümkün olabilecektir.

Tarih, edebiyat, coğrafya, sosyal bilgiler, yurttaşlık bilgisi, müzik ve temel bilimler (matematik, geometri, fizik, kimya, biyoloji) konuları içine doğal çevre hayatın temelleri, insan yapısı çevre ve doğa etkileşimi, çevre kirliliği kavram ve açılımları konmalıdır.

Özellikle, doğal kaynak kullanımı üretim ve tüketim sonucu oluşan çevre sorunları, atık maddeler ve geri kazanılması vb. konularına ağırlık verilmelidir.

Çocukluğun ilk yıllarından başlayarak, insanın dünya üzerindeki biyolojik hayatın bir parçası olduğunu ve biyolojik hayata karşı hassas, duygusal ve akılcı bir yaklaşımla gidilmesi gerektiğini öğretmek ileriki yıllardaki eğitimi kolaylaştıracaktır.

İlk Eğitimin Amaçları:

1. Öğrencilere, kendi biyoçevrelerini tanıtmak ve çevremizde yaşayan canlılar ile bağlantı kurmalarını ve bilinçlenmelerini sağlamak

2. Öğrencilere büyüme sürecini öğreterek sevgi, şefkat ve hayatın korunmasına ilişkin duygularını geliştirmek

3. Öğrencilere ekosistem içindeki canlıların birbirleri ile olan ilişkileri ile ekonomik yapının bu ilişkiler üzerindeki etkilerini öğretmek

4. Öğrencilere hayatın (Bios) karşı karşıya olduğu tehlikeleri ve ekonomik üretim ve kaynak kullanımının yarattığı sonuçları gösterek, ahlaki değer yargıları oluşturmak

Eğitimin Metodları:

Biyopolitik ve ekonomi ilişkilerini ilkokul çağı çocuklarına öğretirken, onları doğaya ve onun ritmine karşı hassas yetişmelerini sağlamak amacıyla, beş duyuyu harekete geçirecek eğitim metodlarının uygulanması gereklidir. İşitme, koklama, duyma, dokunma ve görme duyuları eğitimde çok yönlü olarak kullanılabilir.

- Etkileyici anlatım ve açıklamalar,

- Kişisel araştırma metodları,

- Karar verme ve değer geliştirme maharetlerini geliştirici çalışmalar kullanılmalıdır.

Eğitim Prensipleri:

1. Ekonomik ve Biyopolitik yapı ve fonksiyonların esasları,

2. Ekosistem ve ekonomi ilişkileri,

3. İnsanoğlunun yırtıcı, avcı, ortak yaşayan, parazit ve yarışmacı niteliklerinin açıklanması,

4. Doğadaki tüm türlerin eylemleri ile insanın eylemleri, özellikle üretim ve tüketimin ekonomik boyutlarının açıklanması,

5. Evrimin anlamı, doğal seleksiyon ve türlerin oluşumu, DNA ve genlerin niteliklerinin anlatılarak, türlerin yokedilmesinin ekonomik olarak ölçümlenemeyecek bir kayıp olduğunun anlatılması,

6. Nüfus artışı ve nüfus kontrolü kavramları, ekonomi-nüfus ilişkileri, kalkınma ve refah artışı ile nüfus ilişkileri,

7. Fotosentez prensiplerinin anlatılması, ekonomik olarak tarım ürünlerinin önemi, gübre ve ilaçlarla çevre kirlenmesinin anlatılması.

8. Kirlenmenin kontrolü ve doğal çevre korumasının nitelikleri,

Öğretmenler, bu seviyede öğrencileri, ahlaki, etnik, din, politika, ekonomi ve diğer dallarda sorular sormaya cesaretlendirmelidirler. (Proposal for Bio-Syllabus)

Günümüzde eğitim sadece okulların ürünü değildir. Sosyologlar “koşut okul”un önemini vurgulamaktadırlar.

Çoğu kez dünyadan hayli soyutlanmış bir yer tutan okulun dışında, çocuk, yaşadığı ortamdan her zaman zenginleştirici olmasa da yığınla uyarı almaktadır

Basın, radyo, televizyon (mass media) , her günkü deneyimler ve ortam onu belli bir biçimde eğitmektedir.

Amaç, dengeli bir kişiliği geliştirmek, doğuştan gelen yetenekleri geliştirilmiş, biyopolitik ve ekonomi ile ilişkili bilgilerle zenginleştirilmiş, yeni yetenekler kazanmış, karşılaştığı yeni durumlarda uyum sağlayabilen, kendini geliştirmesini ve düzeltmesini bilen, çevre bilinci gelişkin bir kişi yetiştirmektir.

Ulusal kültürlerin zenginlik ve değerini yadsımadan, evrensel kültür değerleriyle donanmak, insanı, dünyadaki yeri konusunda bilinçlendirmek, geçmişe neler borçlu olduğunu ve geleceğin nasıl olacağı konusunda bilinçli kılmak gereklidir.

VI.3. ORTA EĞİTİM

Orta eğitim çağı insan kişiliğinin şekillenmeye başladığı, çocuklukla ergenlik arasında çok önemli yılları içeren bir dönemdir.

Bu çağda, çocuğun genel kültürüne biyopolitik ve ekonomi konularında katkıda bulunacak, yeteneklerini düşünme yetisiyle geliştirecek, doğaya ve hayatın kendisine karşı manevi ve sosyal sorumluluk duygusunu geliştirme ve toplumun yararlı bir üyesi olma olanağını sağlayacak bir eğitim verilmelidir.

Eğitimin bu dönemde, toplumda önemli bir mevki edinmek, kültürü koruyup sürdürmek, adalete, erdeme, güzel bir yaşama kavuşmak, kamu yaşamını ve devletin modernleştirilmesi için dürüst insanlar yetiştirmek gibi amaçları vardır.

Bu amaçları yanısıra, gelecek üçüncü bin yılda her türlü bilim (loji) dalında geniş bir yer alacağı öngörülen “Çevre” konularına yer veren, ağırlıklı inceleme konumuz olan Ekonomi/Çevre ilişkilerini içeren yaklaşımlar eğitim programında yer almalıdır.

Edebiyat, dilbilgisi, biyoloji, fizik, kimya, matematik, jeoloji, astronomi vb. dallara da biyopoiltik/ekonomi kavramları eklenmelidir.

Hümanistik yada sosyal bilimler kökenli dersler de (tarih, coğrafya, sosyal bilimler, müzik) öğrencinin çevre konularına hassasiyetini ve ilgisini geliştirmelidir.

1. Ekosistemin, fiziksel, biyolojik ve kimyasal genel kanunlarla yönetildiği,

2. İnsanın ise, değerler ve normlarla yönetildiği,

3. Ekonomik düzenin kuralları, emek, üretim, tüketim, çevre, doğal kaynak kullanımı ve türlerin yokolması, toprak, su, hava kirlenmesi nedenleriyle ve ilişkileriyle öğretilmelidir.

Orta Eğitim Amaçları:

1. Yaşam (bios) ‘ın araştırılması ve incelenmesi konularında ilk eğitimde edinilmiş yeteneklerin geliştirilmesi,

2. Biyo-çevre ve insan arasındaki ilişkilerin açıklanması,

3. Çevre ve ekonomi ilişkileri ile ilgili sorunların anlatılması,

4. Biyo-çevre prensiplerini yada düzenini keşfetme yolları,

5. Yaşam ve doğal çevreyi etkileyen nedenleri (ekonomik ağırlıklı olarak) tanımlama ve analiz etme, görme ve düşünme yolları,

6. Yaşam içinde çeşitlilik ve harmoni bulunmakta olduğunu, biyolojik formların korunması gerektiği, insan hayatının bu dinamik denge sayesinde devam edebildiğinin öğretilmesi,

7. İnsan eylem ve davranışları, ekonomik üretim, tüketim ve faaliyetlerinin onun kültür ve değerlerine göre değiştiğini, ancak sonuçta çevre sorunlarının bu eylemlere bağlı olarak oluştuğunun gösterilmesi.

Eğitim Metodları:

Orta eğitim programlarının çevre kaygısı ve bilinci verecek şekilde, biyopolitik ve ekonomi ilişkilerini öğretecek tarzda düzenlenmesi ve aşağıdaki metodlarla eğitim ve öğretimin sürdürülmesi öngörülmüştür.

1. Saha Çalışmaları: Üretim yapılan ve atık madde açığa çıkaran bazı fabrikaların, arıtma tesislerinin, çöp fabrikaları ile kanalizasyon arıtma tesislerinin gezilmesi, burada yetkililerle görüşme ve mülakatlar, çeşitli sosyal anket uygulamaları ile çevre sorunları hakkında yöre halkının görüş ve önerilerinin öğrenilmesi vb. saha çalışmaları uygulanabilir.

2. Tv, video, slide vb. görsel materyal ile eğitimin desteklenmesi, her bir orta öğretim kurumunda bir arşiv oluşturularak, çevre ile ilgili kaynakların (kitap, magazin, dergi vb.) sistematik toplanması ve derslerde gerekli olanların kullanılması.

3. Laboratuar Deneyleri: Halen mevcut eğitim sisteminde var olan, biyoloji, kimya, fizik deney laboratuarlarının, yaşam ve biyoloji ile ilgili çeşitli eğitici deney ve araştırma konularına adaptasyonun sağlanması, kirlenme ile ilgili analizlerin yapılması ve öğretilmesi.

4. Örgütlenmiş tartışma ve konuşmalar: Seminer, tartışma, panel, konferans vb. gibi konu ile ilgili örgütlenmiş tartışma ve konuşmalara öğrencinin katılımını sağlamak.

Eğitim Kapsamı:

1. Hayatın kimyasal temeli ve organik canlılar üzerinde ekonomik faaliyetlerin etkileri, su, hava, toprak kirlenmesinin nedenleri, aşırı üretim ve tüketimin türlerin yokolmasındaki etkisi.

2. Hücre yapısı ve fonksiyonları, kalıtım ve genetik gibi biyoloji konularının anlatılması,

3. Virüsler ve hastalıklarda oynadığı rol, nüfus artışının çevre sağlığı üzerindeki etkileri, sağlıklı bir çevrenin ekonomik maliyeti

4. Evrim süreci: Biyolojik evrim ile insanın sosyal ve ekonomik evrim süreçlerinin karşılaştırmalı olarak anlatımı,

5. İnsanın biyolojik yapısı, Omurgalı ve Omurgasız Hayvan Türleri, Sürüngenler, Bitkiler ve aralarındaki doğal ilişki,

6. Ekosistemdeki biyotik ve abiyotik faktörler, madenler, su, hava ve toprağın kullanımı, ekonomik olarak kar ve fayda kavramları açısından incelenmesi.

7. Ekonominin temel ilkeleri, çevre-ekonomi-biyopolitik ilişkilerinin işlenmesi. (Proposal for Bio-Syllabus)

VI.4. ÜNİVERSİTE EĞİTİMİ

Kişiyi yeni, yepyeni bir toplumun insanı ve kurucusu olmaya hazırlamak; kişinin bedensel, zihinsel tüm yeteneklerini alabildiğine geliştirmek, yani insanı üretici güç olarak geliştirmek, kişinin yaratıcılığını, kendini aşma olanaklarını geliştirmek, yeni toplumun yeni insanının ahlaki değerlerini, davranış ilkelerinin yerleştirmek; üretimin doğa ve toplum yararına en fazla gelişmesi için üretici insanı, gerekli üretim bilgileriyle, teknik bilgilerle donatmak, insanların siyasal bilinçlerini geliştirmek, onları toplumun yönetimine katkıya ve doğrudan katılmaya hazırlamak; kuramla pratiği, bilimsel bilgi ve düşünce ile davranışı kaynaştırmak ancak üniversite eğitiminde gerekli reformların yapılması ile mümkün olabilecektir.[19]

Biyo-çevrenin daha iyi anlaşılması, çevre/ekonomi ilişkileri kapsamında bilimsel düzeyde çalışmaların yapılabilmesi üniversite düzeyinde olasıdır.

Üniversite öğrencileri toplumun potansiyel (olası) önderleri ve karar vericileri olduklarından, bu düzeyde yapılacak eğitim ve bilinçlendirmenin önemi büyüktür.

Üniversiteler, lisans seviyesinde yaşam (bios) ve biyopolitik ile ilgili aşağıda belirtilen dersleri programlarına almaları gereklidir.

1. Fen Bilimleri, Mimarlık ve Mühendislik Lisans öğrencileri için “Yaşamın Değerlendirilmesi ve Biyo-tasarım”

Ekonomik üretim ve tüketim kalıplarının tasarımlanmasında, (örneğin bir fabrika tasarımı, gıda paketlenmesi, depolama, atık arıtma tesisleri vb.) çevre ve biyopolitik ile bağlantılı olarak, en düşük maliyet en fazla kar prensibinden ayrılarak çevre ve biyohayata en uygun tasarım ve uygulamanın yapılabilmesi için gerekli bilgilerin verilmesi amaçlanmalıdır.

2. Ticaret, Muhasebe ve Ekonomi Lisans öğrencileri için “üretim ve üretim ile ilgili Biyo-çevre bozulması”

Ekonomi yaşamın değişik sistemlerde (kapitalist, sosyalist) farklı olan üretim amaç, araç ve tekniklerinin yeniden yorumlanması ile, üretimin salt tüketim amaçlı değil, dayanıklı, doğal kaynak kullanımını minimuma indiren, üretim esnasında atık madde miktarını asgariye indiren yada atıkların yeniden kullanımı ve değerlendirilmesi ile çevreye zarar vermeyecek üretim kalıplarının yerleştirilmesi, Biyo-çevre bozulmasının önlenmesi, çevre korunması ve onarımının metodlarının verilmesi.

3. Hukuk öğrencileri için “Bilim ve teknoloji üzerinde hukukun bir kontrol aracı olarak kullanılması” yada “Hukuk Sosyolojisi”

Serbest Piyasa ekonomisi yada merkeziyetçi ekonomik sistemlerde farklı olan, hukuk yaklaşımlarının incelenmesi, çevreyi koruyup geliştirmeyi amaçlayan, çevreye ve hayatın kendisine ekonomik bir meta olarak bakan yaklaşımlara engel olucu, çevreyi kirletenleri “kirleten öder” prensibiyle cezalandırıcı, potansiyel kirlenme alanlarını saptayarak önceden önlem alıcı, planlı bir yaklaşım ile arazi kullanım ve doğal kaynak kullanımını düzenleyici bir hukuk sisteminin oluşması doğrultusunda bir eğitim verilmelidir.

4. Biyo-teknoloji dersinin profesyonel bir ders olarak okutulması,

Bu ders kapsamında, biyo-teknoloji yanısıra, bu teknolojinin ekonomik boyutlarının irdelenmesi, fayda/maliyet analizlerine çevre faktörünün katılması ile yeni değerlendirmeler yapılması öngörülmüştür.

5. Çevre Dersi, çevre ile ilgili bilim dersleri,

Çevre dersi, bir “mass course” olarak bütün fen ve sosyal bilim dallarında okutulmalıdır. İlkokuldan başlayarak, eğitim araçları ile verilen çevre bilincinin süreklilik kazanması ancak bunun bilimsel bir ders kapsamında öğretilmesi ile mümkün olabilecektir.

Çevre/biyopolitik/ekonomi kavram ve ilişkileri bu dersin ana chapterlerinden biri olmaya adaydır.

6. Beşeri ve Sosyal Bilimler dalında “Biyo-sistemlerin korunma ve yönetiminde değer ve davranışların rolü”

İnsanın değer ve davranışlarının temelinde, içinde bulunduğu toplumun sosyal ve kültürel değer yargıları, yazılı ve yazılı olmayan kanun ve kurallar, gelenek ve görenekler etkili olmaktadır.

Yüzyıllardır süregelen, doğanın tükenmeyen ve kirlenmeyen bir varlık olduğu şeklindeki yanlış değer yargılarını değiştirmek gerekmektedir.

Üniversite Eğitiminin Yol Gösterici Esasları:

1. Uygun, çevreyi kirletmeyen teknolojilerin geliştirilmesi hususunda çalışmalar yapılmalıdır.

2. Kaynakların, etkin ve eşitlik içinde kullanımının sağlanması gereklidir.

3. Biyolojik çeşitliliğin mantıklı ve akıllı stratejilerle maksimize edilmesi gereklidir.

4. Ekonomik ve biyo-çevre programlarının etkin bir şekilde uygulanması amacıyla nüfus artışının kontrolü gerekmektedir.

“Kendimizi teknoloji marifetiyle öldürmek istemiyorsak, ya nüfus yoğunluğunu ya da taleplerimizi, tarihsel olarak kısa bir süre içinde ciddi olarak düşürmemiz gerekiyor.”[20]

Üniversite eğitiminde, alan çalışması ve çok disiplinli araştırma ve değerlendirmeler önem kazanmaktadır. Öğrenciler, yaşamın çok boyutluluğuna karşı, hukuki, politik ve ahlaki yönlerden duyarlı olmayı öğrenmelidirler.

VI.5. ÜNİVERSİTE SONRASI EĞİTİMİNDE BİYOPOLİTİK/ÇEVRE/EKONOMİ KAVRAM VE İLİŞKİLERİNİN ÖĞRETİLMESİ

Yeni eğitim biçimlerinde, “sürekli eğitim” kavramı yaygınlık kazanmaktadır.

Bu eğitim, daha önce bir meslek edinmiş yetişkinlere hitap etmektedir. Başlıca amacı da her zaman diploma vermek değildir.

Üçüncü dönem üniversitelerin doğuşu ile yaşlılara verilecek eğitimin ilkeleri ortaya konmaya başlamıştır.

Böylece eğitim, doğumdan ölüme değin insan yaşamının her aşamasına hitap eder hale getirilmiş olmaktadır.[21]

Ayrıca, çevre sorunlarının acil çözümler gerektirmesi, çevre eğitimini ve bilinçlendirmesinin eğitimini tamamlamış kişilere de yaygınlaştırılmasını ve bu kişilerin de eğitilmesi gerekliliğini göstermektedir.

Potansiyel Eğitim Kitlesi Arasında:

- Sanayi kuruluşları ve şirketlerin, yöneticileri ve karar vericileri,

- Kamu yöneticileri,

- Biyo-çevre eylemcileri,

- Eğitim seviyesi düşük kişiler,

yer alabilecektir.

Bu kişi ve gruplara, uydu yayınları, tv, radyo, gazeteler (çevre ve ekonomi köşeleri) , dergiler, periyodikler, mesleki yayınlar, ilanlar gibi “mass media” (kitle iletişim) araçları ile doğrudan erişmek mümkündür. Bu yayınlarla kamunun ilgisi ve dikkatini yaşam ve yaşam ile ilgili ekonomik programlara çekmek gerekmektedir.

Böylece geniş anlamda bir “çevre bilinci” ve “çevre kaygısı” oluşturulabileceği ve yeni bir toplumsal düzene doğru sağlıklı bir geçiş yapılabileceği varsayılmaktadır.

KAYNAKLAR

AKAT, A.S. , “İktisatçılar ve Çevre” , ŞEHİR Dergisi, Çevre Özel Sayısı, Sayı:11, 1988.

ARVANITIS, A.V. , “Biopolitics-Dimensions of Biology” , I. Int. Conf. on BİOPOLİTİCS The Bio-Environment, May 6-10-1987, Pub.B.I.O. , 1988, Athens, Greece.

BAHRO, R. , “Nasıl Sosyalizm? , Hangi Yeşil? , Ne İçin Sanayi? , Der. , Tanıl Bora, Ayrıntı yay. 1989.

DUMONT, R. , “Uçurumun Kıyısındaki Dünyamız” , Çev. Semih Tiryakioğlu, Varlık Yay. Nisan, 1976.

GÜREL, S. , “Systems Approach to Environmental Education” June, 1973.

İstanbul 3.İdare Mahkemesi, 7.6.1988 tarih ve 1988/26 Sayılı Kararı.

KELEŞ, R. , “Kentleşme ve Konut Politikası” , A.Ü.SBF Yay. No:540, Ank.1984.

LEONTIEV, L. , “Marksist Ekonomi Politiğin İlkeleri, Çev. Kenan Somer, Sol yay.1976, Ank.

PORITT, J. , “Yeşil Politika” , Çev. Alev Türker, Ayrıntı Yay. İnceleme Dizisi, 1988.

Proposal for a Bio-syllabus.

SIMONIS, U.E. , “Ecology and Economic Policy”,

I. Int. Conf. on BIOPOLITICS The Bio-Environment, May 6-10-1987, Pub.B.I.O. , 1988, Athens, Greece.

TANİLLİ, S. , “Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz” , 1988, Amaç Yay.

YAVUZ, F. , “Çevre Sorunları” , A.Ü.SBF Yay. No:385, 1975

[1] 1855’te topraklarını satın almak isteyen ABD Hükümetine Dwam Kızılderili reisinin cevabı[2] LEONTIEV, L. , 1976, s.10

[3] ARVANITIS, A.V. , 1988, s.15

[4] LEONTIEV, L. , 1976, s.14

[5] PORRITT, J. , 1988. S.57

[6] LEONTIEV, L. , 1976, s.17

[7] ARVANITIS, A.V. , 1988, s.18

[8] SIMONIS, U.E. , 1988, s.163

[9] DUMONT, R. , 1976. S.16

[10] KELEŞ, R. , 1984, s.442

[11] İstanbul 3. İdare Mahkemesi, 7.6.1988 tarih ve 1988/26 Sayılı Kararı

[12] TANİLLİ, S., 1988, s.12-13

[13] GÜREL, S. , 1973, s.14

[14] GÜREL, S. , 1973, s.5

[15] GÜREL, S. , 1973, age, s.6

[16] AKAT, A.S. , 1988, s.23

[17] YAVUZ, F. , 1975, s.166

[18] YAVUZ, F. , 1975, s.168

[19] TANİLLİ, S. 1988, s.26

[20] BAHRO, R. , 1989, s.143

[21] TANİLLİ, S. , 1988, s.14

 
Toplam blog
: 114
: 2207
Kayıt tarihi
: 16.04.08
 
 

Kentsel, arkeolojik ve doğal sit alanlarında koruma, ıslah ve yenileme projelerinde, plancı, yöne..