Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Haziran '12

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Çevre günü

Çevre günü
 

Lütfen herkes ellerini vicdanına götürsün…


Çevre günü denilince düşünmek geliyor içimden!

Düşüneceğim.

Ne demek çevre günü?


Resmi anlatımı şöyle:

1972yılında İsveç’in Stokholmkentinde yapılan Birleşmiş MilletlerÇevre Konferansı'nda alınan bir kararla, 5 Hazirangünü Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi.

O kadar mı? Elbette değil…


Bu gün çevre günü de diğer günler iç günleri mi?

Tabiki değil. Anlamı da bu değil!

Çevre Günü, olması gerekli mi? Gerekli... Gerekli olmasaydı, ben bunu yazmazdım, benim gibi yazma şansı olanlar yazmazdı. Birbirimizi uyarmazdık, hatırlatmazdık. Bir çevremiz olduğunu, bize emanet olduğunu, bizden sonralara; aldığımız gibi bırakmak zorunda olduğumuzu, hatta aldığımızda eksik, noksan, kötü olanları düzeltip, tertemiz güzelliklerle dolu sağlıklı, nefes alabilen, yaşayabilen bir çevre bırakmamız gerektiğini biliyorum. Ve herkes biliyor. Biliyor – biliyor da!

O zaman nedir bu çevrenin hali!


Hepimiz çevrenin halinin ne olduğunu biliriz. Bilmeyenimiz yoktur, hepte şikâyet ederiz, şikâyet etmeyenimiz yoktur. Kendi temizliğimizi anlatırız birde ballandırırız ki sormayın gitsin. Hani bal dök yala. Neresi evimiz! Dışarısı. Dışarısı mı?

Tabi bilmiyoruz. Bizim işimiz değilki, belediyenin işi, çöpçülerin işi!

Yok ya!

Kusura bakmayın tam yerine geldi manzara koydum hesabı oldu ama maalesef öyle.


Biz ülke olarak niye temiz değiliz?

Dünya temizliği bizden öğrendi diye bangır - bangır bağırıyoruz.

İlk hamam bizdeydi, ilk tuvalet kültürü bizdeydi, evlerimiz, hanlarımız, hamamlarımız her zaman mis gibiydi!

İyide şimdi ne oldu?

Göstermelik temizlik, göstermelik çevre günü!

Temiz olmayan bir yerde çevre olabilirmi?


Detarjanların fütursuzca kullandığı, fabrika artıklarının rahatlıkla doğaya savrulduğu, hertür, her zararı verecek fabrikaların olur olmaz yerlerdeki tüten, zifir akıtan bacalarının dumanlarının ortalığı kapkaranlık ziftli zamanlara sürüklediği bu zamanda çevre!

Oldu!

Bahçemize iki çim ekeriz, ikide gül diktik mi tamamdır, işte çevre işte biz doğayı çok seviyoruz. Biz yeşili görmeden edemeyiz. Laf – laf – laf…


Aslı nedir?

Kupkuru topraklar.

Doğa almış başını gitmiş.

İnsanları, insanoğlunu, yaşayanları terk ediyor.

Lanet gelsin sizlere diyor da, kimsenin haberi yok.

Mevsimler karma karışık oldu, umurumuzda bile değil.

Kış sertmiş, yaz cehennemiş olsun.

Kışın ısınırız, yazın klimamız var açarız, olmadı denize gireriz. Olmadı bir ağaç altı!

Bir dakika burada durunuz işe.

Nerede o ağaç altı.

Kese – kese bitirmediniz mi?

Her inşaat için, her fabrika için, her alışveriş kompleksleri için, her yapılabilecek doğa düşmanı taş yapılar için kestik unuttunuz mu?

Olsun gerçi farketmez plastik ağaçlar yaparız, gözlerimize hitap eder.

Ya ruhumuza! Ya bedenimize!


Öğrendik ki, bitkilerin insan sağlığına son derece yararları varmış. Bunu artık hepimiz kabul etmiş olmalıyızki aktarlardan çıkmaz olduk. Tıbbın yetemediği her yerde otlara müracaat ettiğimize göre ve onlardan da şifalar aldığımıza göre!

Peki:

Bitki nasıl yetişir, nerelerde yetişir? Tertemiz yaptığımız defalarca temizlediğimiz ya da temizlettiğimiz salonumuzun kristal vazosunda yetişmez. Bunu biliyoruz.


Bitkiler tertemiz topraklarda yetişir.

Havanın, suyun temiz olduğu yerlerde yetişir. Güneşin ışınlarını parçalanmamış ozan tabakaların arasından sızdırarak verdiği anlarda yetişir. Suların artıklarla karışmamış, toprakların kimyasal artıklarla haşır neşir olmamış hallerinde yetişir. Her şey temizdir. Hormon denilen illet yakamıza yapışmamıştır.

İşte çevre günü odur.

İşte insan olmak odur. Yaşamak ve bizden sonrakilere de bu muhteşem dünyada yaşamalarına izin vermedir çevre günü.


Ah – Ah – Ah…

Zararın neresinden dönülürse kardır.

Ben kendi adıma, kızım oğlum adına, eşim, akrabalarım adına, arkadaşlarım, dostlarım beni tanıyanlar adına doğayla anlaşma yaptım. Ona sadece gözlerimizle bakmayacağız. Gözlerimizin güzellikleri görmesi için gözümüz gibi koruyup kollayacağız. Bunu hep birlikte iç huzurumuzun dingin hali ile yüreğimizin sadece hareket eden canlıları sevmekle yetinmeyip, nefes alan, bizlere görüntüsü ile, verdikleri ile şifa olan yeşile, bizim yaşamamız için gerek duyduğumuz renksiz olup bulunduğu ortamın renginde mavi ya da yeşile özlem duyan suya, ciğerlerimizde olmadığı zaman bizi ölüme götürecek olan havaya. Söz veriyoruz.

Biz onlara dikkat edeceğiz.

Ben diyorum ki bizden sonrakiler ve onlardan sonrakiler, çok – çok sonrakilerinde şimdiden, doğmadan yaşamadan bu dünyada hakları var. Yerleri var, hukukları var. Bunları kimse onların elinden alamaz. Alırsa günahtır, alırsa suçtur. Alırsa bu hesabın verilme zamanı vardır. Bu dünyada da öteki dünyada da…


Nazan Şara şatana

http://www.facebook.com/#!/profile.php?id=100002892442552

http://twitter.com/#!/nazansarasatana

 

 

 


 

 
Toplam blog
: 1731
: 4678
Kayıt tarihi
: 09.12.10
 
 

Turizmci; Genel müdür Yazar ; Romanlar, senaryolar müzikkaller... Sinema filmleri, TV filmleri.....