Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Kasım '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çeyize penye don konmuyor!

Çeyize penye don konmuyor!
 

Önce keyifli bir Pazar günü diliyorum; “Keyifli bir Pazar” gününe en yakışan sıkıntıdan, stresten uzak, eğlenceli bir şeyler yaşamaktır.

Ehh, üstümüze düşeni yapalım…

(Ülke kan ağlarken hep keder yazıyor insan, Allahtan Pazar günleri var!)

Hoş, Pazar günlerini “Pazartesileri zehir etmek” için mesai harcayanlar var; lakin, şimdilik unutalım.

Yoksa, zararı zehir zemberek!

******

Stresten uzak durun diyor tüm doktorlar, profesörler; tüm hastalıkların hem anası hem de babası diyorlar; haklılar!

Haklılar da şartların bir türlü izin vermediği coğrafyalar var!

Neyse…

******

Keyifli bir Pazar yazısı olsun istedim; birilerinden yola çıkamayanlardanım, olsa olsa kendi salaklıklarımı yazabilirim, ancak!

(Mal bu yani!)

Yıl 1989 falan, yeni evliyim, hani, kadınlar gayet iyi bilir, en el üstünde tutulduğun, kendini en mükemmel hissettiğin zamanlardır.

Çıtı-pıtı yeni evli bir kadın olarak tatlı bir Cuma akşamı eve doğru yürüyordum; ertesi gün tatil, ohh keyif keka!

Öyle mutluyum ki ışıldamamam mümkün değil!

Zaten zarif bedenime çok yakışan siyah yandan fermuarlı pantolonumu giymiş, üzerine de kum rengi şık ve kısa bluzumu giymiştim; ayaklarımda ise ısrarla annemin ve kayınvalidemin aldırdığı yılan derisi ayakkabılar!

(Ayol, bot falan almak istemiştim ben oysa!)

Hızlı hızlı yürüyorum; tam da hafta sonu, derdim evime ve kocama bir an önce kavuşmak!

Hayır yani, ilgiye zaten çok alışığım da, hay allah, fazla bir bakış var üstümde!

Hem yürüyorum hızlı hızlı, bir taraftan bluzumu kontrol ediyorum ki; mümkün değil dekolte versin! Hakim yakalı bir bluz, daha ne olsun!

Olsa olsa şıklığım ve güzelliğimden etkileniyorlar, hay allah, yine mi!

Gayet ilgi ve alaka sonrasında eve vardım, henüz yeni evlenmiş olduğum eşim şöyle bir sevecenlikle karşılayıp, sarıldı…

Sarılması ile birlikte “Böyle mi geldin?” diye haykırması bir oldu!

Yandan fermuarlı pantolonun fermuarı inmiş, yeni evli kadınların gayet iyi bileceği gibi, dantelli ve cazibeli çamaşırlardan biri giyilmiş (Çok normal, çeyize penye don konmuyordu o zamanlar)!

(Hala da konmuyordur ya, muhtemelen!)

Elde olan don kullanılıp da, bir de yandan olan fermuar açılınca görünen tablo şu: Kadın göğsünü boğazına kadar kapatmış lakin kalçasını açmış; açtığı kalçaya da siyah bir dantel yerleştirmiş! Vay yosma!

******

Bir de bir tahlil anım var ki; yaşamasam iyiydi!

Yine çok uzun yıllar önce, henüz otuzuma bile gelmemişim, yani o kadar uzun!

Öyle yoğun çalışıyorum ki bir tahlil yaptırmam bile akşam saatlerini buluyor. Serde gençlik var; bir de annemin ben doğduktan üç ay sonra hamile kalıp da kız kardeşimi doğurmuşluğu var. “Süt korur” lafının yalan olduğunun kanıtıdır; 26 Eylül gününde ben doğmuşum, 27 Eylül gününde, yani tam bir yıl sonra kız kardeşim doğmuş!

“Süt korur” düşüncesinin çürütüldüğü bir aileden gelince insan ille de tahlil yaptırmak istiyor!

Yine bir Cuma akşamıydı, oğlum üç aylık falan, ille tahlil yaptıracağım!

Pek güvendiğimiz bir laboratuvardan randevu aldım, belli ki son hastayım; ayakta beni bekler durumda buldum!

Pek muhterem Güngör Bey ve yardımcısı bey; yaşlarını ve başlarını almış iki nur yüzlü adam beni karşıladı…

Elime bir bardak verdiler, tuvalete gönderdiler.

Çok normal!

Bardağımı teslim ettim, test sonucunu beklemekteyim.

Ama ben öyle sakin bir şekilde bir koltuğa oturup da sonucu bekleyecek, hiçbir zaman, olamadığım için ayaküstü sohbet etmeye başladım.

Karşımda iki yaşını başını almış adam var; her birine haksızlık olmasın diye bir birine dönerek anlatıyorum Türkiye ve eğitim ile ilgili düşüncelerimi; bir diğerine dönerek anlatıyorum insanlığın gelişimi ile ilgili kaygılarımı ve çözümlerimi…

Hep yaptığım gibi, öyle kendimle ilgiliyim ki, karşımdaki kişilerin ne gözlerindeki gariplikleri seziyorum, ne de el-kol hareketlerini!...

******

Tam da o gün içimden gelmişti; siyah bir kloş etek giymiştim (Pek yeni bir modaydı), üstüne de kırmızı bir kazak! Pek kadınsı olasım gelmişti herhal! (Ruh durumuma bağlı giyinirdim bir vakitler, ruh durumum pek mi kısır kaldı? Eyvah!)

Siyah ince bir çorap giymiştim, hiç unutmam, altına siyah topuklu bir ayakkabı giymiştim.

(Giy diyerek para verseler o topuklu ayakkabıları giymem!)

Neyse…

Bardağımı verip de, ülke sorunlarından ve dahi dünyayı sorgulamaktan başlayan konuşmalarımda bir o tarafa ve ayıp olmasın diye bir diğer tarafa dönerken bir ses, cılız bir ses, dedi ki: Eteğinizi düzeltin isterseniz!

Ülkeyi falan kurtarıyordum, ne eteği falan derken elimi bir attım ki: Siyah kloş eteğimin arkası belime toplanmış! (Akşam saati bir an önce tahlil edilsin falan derken, muhtemelen)…

Siyah topuklu ayakkabıların üzerinde üstünde kırmız kazaklı bir genç kadın, ısrarla oturmayıp, bir o yana bir yana dönerek ülkeyi ve dünyayı kurtarıyorken bir anda bir kloş eteğin tüm karizmasını çizdiği andı!

Tahlil sonucunun çıkmasına iki-üç dakika vardı; orayı terk etmem gerekirdi normal şartlar altında; anormal biri olduğum için eteğimim sıkışan arka tarafını kurtardım ve kızaran yüzümü kırmızı kazağıma bağlayacak kadar saf bir durumu tercih etmek yerine utanç ile bir bakış fırlattım!

Zaten, söylerken Güngör Bey’de utanmıştı; ben de utandım; oldu bitti!

Negatif sonucumu aldım, geriye bir tek bu utanılması gerekilen durum kaldı!

“Utanılması gereken durum”  mudur?

Cıkksss!

O an için öyleydi; şimdi gülerek, eğlence olsun diye anlatıyoruz!

Ne Güngör Bey kalmıştır, muhtemelen, siyah topuklu ayakkabılar üzerinde hararetli bir şekilde bir o tarafa dönen bir bu tarafa kırmızı kazaklı ve siyah dantel iç çamaşırlı kadının kalçasının üzerinde toplanmış siyah eteğini hatırlayıp da gülecek, ne de yardımcısı bey…

Bir vakitler utançtan öldüğümüz durumlar gün gelip de komik anlara dönüşüyor; madem öyle, ille de üzerinden yılların, tanıklık edenlerin göçüp gitmelerinin, beklemek mi gerekiyor?

******

“Salaklık” dediğimiz ne naif, ne hoş anılarımız var; “İnsanlık hali” demek en makul olan!

Bende çok, ya sizde?

Yazarsanız, istediğiniz şekilde: Ya bende kalır bir kahkaha- bir burukluk olarak, ya da paylaşırım bu sayfada…

Güzel bir Pazar günü diliyorum: Keyif ile…

 

http://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..