Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '09

 
Kategori
Söyleşi
 

Çeyrek asırlık kavga: Meçhul.

Çeyrek asırlık kavga: Meçhul.
 

“25 Yıl sonra keman gibi zor bir enstrümanı daha yeni tanımaya başladığımı anladım. Sınırları zorlayan bu çalgı, çoğu ülkeler tarafından geliştirilen metod ve eğitimle önemsenip ekoller oluşturulmuş ve başarılı icracılar tarafından kullanılıp izleyenleri hayrete düşürmüştür. Hayrete düşenlerin ve saygıyla seyredenlerin yakın takipçisiyim.”

Uzun yıllar kemanıyla ünlü ünsüz pek çok sanatçıyla anıldı adı… En çok izlenen dizi müziklerine kemanıyla eşlik etti.. Kemanıyla bir ekol yaratan Adnan Karaduman müzik serüveninin çeyrek asrına geldiğinde Hasan ve Nilüfer Saltık’ın teşvikiyle Kalan Müzik’ten çıkan ilk albümü “MEÇHUL” ile sevenlerine süpriz yaptı…

Müzisyen bir aileden gelen ama bunu bir avantajdan çok dezavantaj gibi yaşayan, yaşadıkça öğrenen, öğrendikleriyle büyüyen bir müzisyen o… Kemanına yari gibi sarılıp, yaralarıyla sevişen usta bir kemancı o…

Mis sokakta Demir kafede buluştuğumuzda sanki müziğe yeni başlayan birinin ilk albüm heyacanını taşıyordu, oysa çeyrek ömür harcamıştı sevdasına…. Utangaç, mütavazi eli ayağına dolaşır sevincini katık ederek başlıyoruz dem kıvamı sohbetimize… O kadar yorulmuştu ki, yürek pınarında biriktirdiklerini sessiz ezgilere boğmaktan “hadi anlat” desin diye birileri beklemiş onca yıl… İşte şimdi söz onun, önce acemi yavaş yavaş çıkan sözcükler sel olup dökülüveriyor dudaklarının arasından…

* <ı>Müzisyen bir aileden geliyorsunuz. Ailede herkes enstrüman çalıyor ve alanında tanınan isimler. Özellikle ağabeyiniz Halil Karaduman….

Halil Karaduman müzik dehası bir insan.. Kan bağı olmaksızın söylüyorum bunu… Müzisyen bir aileden gelmek şans evet ama dezavantajınıda yaşadım. 1978’de konservatuarda öğrenciyken, abim evde tek kalmamam için beni stüdyolara götürüyordu. Diyorlardı ki <ı>“aa Halil senin kardeşinse mutlaka iyi müzisyendir” halbuki ben bu lafların altında eziliyordum. Uzunca bir süre Halil Karaduman’ın kardeşi söyleminden, onun kanatları altında kalmaktan rahatsızlık duydum.

<ı>* Bu siz de hırs yaratmış sanki, müzikal serüveninize bakarsak…

Tabii, kişinin kendini bulmasıyla alakalı bu… Halil Karaduman’ın kardeşinden ziyade kendi yaptıklarımla anılmak istedim… Mesela iki kardeşime Halil Karaduman’ın kardeşi diyorlar, onlarda kanun çalıyorlar… Birde kızkardeşim var oda kanuncu ile evli… (gülüşmeler)

Babam kendisi de kanun çalıyordu bu nedenle bizimde aynı enstrümanı çalmamızı istiyordu.. Bize yaz tatilinde, boy aynası üzerine dosya kağıdına not yazardı.. 8 kalkış, kahvaltı, nota dersi, dinlenme sonra tekrar solfej.. tam bir askeri düzen, dikta rejimi uygulardı. Hem ağır psikolojik bir baskı hem de şiddetle bize çalışma düzeneği kurmuştu. Yani çalışmaktan başka alternatifiniz yok, mecbursunuz…..

<ı>* Bu mecburiyet siz de ciddi bir sağlık sorunu yaratmış…

Evet, benim bir kulağımın zarı patlak, suni zar takılı.. Nedenine gelince do, re, mi, fa, sol, la, si… 7 ses olan bu müzik terimleri 14 tane kulağa tokat anlamına geliyor…

<ı>* Peki bu baskı olmasaydı yine müziği seçer miydiniz?

Tabii.. iki yaş büyüğüm abim, <ı>“baba beni öldür, kes parçalara ayır ama ben müziği istemiyorum, beni çöpçü yap” dedi, baskılara dayanamıyordu artık…Bense ağabeyimi korumak için babam bir şey sorduğunda ben söyleyebilirmiyim diyordum. Sanırım bu nedenlede babam biraz benim üzerime fazla düştü ve kaldıramadığım yükleri yükledi.. Okula gitmeden okuma yazma, konservatuara gelmeden notayı öğretti babam Fahrettin Karaduman.. Annemse tam bir müzik tutkunu kadındı, müzik kulağı çok iyiydi. Öyle ki çaldığımız parçalarda bir hata yapsak hemen anlardı..

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>

<ı>*Konservatuara gitmenizi babanızmı istedi?

Babam onca baskıya rağmen konservatuar okumamı istemiyordu çünkü orda da yapılacak işler vardı. Abim Halil Karaduman istedi, o zorladı… İstanbula geldiğimde de ağabeymin baskısıyla karşılaştım. Babam şimdi diyor ki; “<ı>oğlum ben çok ezildim siz ezilmeyin diye o kadar baskı yaptım ama ağır oldu.. sizin üzerinizde baskı oldu hatalıyım.”

Bende “baba boş ver” diyorum ..Ne kadar bana çektirdiyse de artık bir şey demeye gerek görmüyorum.

* <ı>25 sene çeşitli sanatçılarla birlikte çalıştınız ve isminiz marka oldu…Çok kötü dönemlerde yaşadınız, altın devirlerde… “MEÇHUL” sizin ilk albümünüz, bu albüm kendinizi temize çekme ve birilerine “işte buradayım” cevabımı… ? Albümünüzün ortaya çıkış öyküsünü paylaşırmısınız…?

Evet, aslında çok iyi bir noktaya değindiniz, tam da öyle diyebiliriz. Ben bu kadar okul okudum, kendimi bilinçlendirmek geliştirmek için çok beyin patlattım. Türkiye’de aptal olursanız çok mutlu olursunuz ama bazı şeylerin bilincindeyseniz yani nasıl yönetildiğimizden tutunda, insanların seviyesine kadar.. işte o zaman acı çekersiniz… Benim kavgam bitmez ne kendimle, ne hayatla, ne de hayatıma yansıyanlarla…

Albüm fikri Hasan Saltık’ın eşi Nilüfer hanımın teklifiyle oluştu.. Şimdiye kadar yaptığım demoları Hasan bey ve Nilüfer hanıma dinlettiğimde, bana dedilerki <ı>“sen şimdi eve git ve düşün… Dünyaya kendini, ve bu ülkenin mozaiğini tanıtmak için nasıl bir müzik yaparsın… Bu ülkenin kokusunu renklerini, kendi kokunu nasıl duyurabilirsin… dünya standartlarında bir albüm hayal et ve .onun hesabını yap” Üç ay eve kapandım, düşündüm, içinde halk müziği olması lazım, sanat müziği olması lazım… 25 şarkılık demo vermiştim onları beğenmeyip git düşün dediler oysa herkes çok beğeniyordu.. Sonra Hasan Saltık kendi seçtiği şarkılar için <ı>“alt yapısını hazırlayın Adnan çalsın görelim duyalım” dedi.. 1, 2, 3 parça derken 2-3 sene zaman geçti, elimin felç olmasına denk geldi, sinir sıkışması olmuştu elimde, şimdi iyiyim…

* <ı>Bunca yıl sonra bir albümünüz oldu neler hissediyorsunuz tepkiler nasıl?

Şimdi enteresan albüm fotograflarını çeken Bilgi Üniversitesi’nde ders veren bir hoca. 200’den fazla poz aldı benden stüdyosunda.. <ı>“senden poz alamıyorum ama çaldığın zaman yüzünde bambaşka bir ifade oluşuyor. En iyisi sen çal biz çekelim” dedi… Gözümü kapayıp çaldığımda seslerle aramda özel bir bağ oluşuyor.. her şeyle bağlantım kesiliyor… dünya boş benim için… Çoğu kişi diyorki; “<ı>sen nasıl duygusal çalıyorsun..” ben diyorum ki <ı>“ben kendimi ifade edememenin ezikliğini yaşıyorum fakat, keman konusunda çalışarak çok çalışarak mesafe kateddim..müzik zaten yaşadıklarının ses ve duyguyla anlatılması değilmi… ben yaşadıklarımı hüznü neşeyi aşık olmayı, ayrılmayı kaybetmeyi ne kadar duyguyu yaşamışsam, tanık olmuşsam başkasının yaşadıklarına, yada dinlemişsem.. o duygularımın hepsini taşırım kemanımın ezgisine… ruhuma yansır önce, sonra kemanıma”… müziği dinlerken bambaşka bir ruh haliyle dinliyorsunuz… Duyduğunuz şey, kulağınızın aracılığıyla sizin ruhunuzun derinliklerine inebiliyorsa, işte doğru odur… güzel bir koku aldığınızda o kokuya ulaşmak istersiniz.. işte müzikte bunlar var.. Çok mutluyum… Dünyanın en zor şeyi bir yere gelip o yeri korumak… ben tanınıyorum seviliyorum şimdi.. bir ekol oldum… beni seven kemancılar var.. örnek alan… Bizim milletimiz enstrüman ne kadar iyi çalarsanız çalın illa ki bir okuyan istiyor.. Enstrüman müzik anlayışı tüm dünyada azınlıkta.. İnanıyorum ki, çeşitli teklifler gelecek…

* <ı>Farklı tarzlarda söyleyen bir çok müzisyenle çalıştınız.. Neler yaşadınız mesela Yıldız Tilbe ile bir dönem oldukça sorun yaşadığınızı bilmeyen kalmadı.. Sürekli bir dargın bir barışık halleri…

Türkiye’de müzisyen olarak çalışmak çok zor… Her türlü branşı çalmak zorundasın… Yıldız’la evet sorunlar oldu ama şu an bir şey yok, yeni albümünden önce çalışıyorduk… En son kavgadan sonra, çalışmamaya karar verdim. Onun kimyası çok farklı.. Antalya’da sahnede bana döndü <ı>“senin o kemanını kırarım” dedi.. <ı>“Nasıl” dedim, ayağı kalktım. Bu esna da seyircilerde şaşkın bize bakıyor ne oluyor diye… “<ı>Buyur bakalım dedim nasıl kırıyorsun ben merak ediyorum, görmek istiyorum” dedim. Tabi şaşırdı “otur yerine Adnan çok ayıp oluyor, herkes bize bakıyor” dedi… “<ı>o zaman herkes bize bakıyorsa sen farkında ol, sen şarkını oku.. enstrümanımı nasıl kırabilirsin sen.. Ben şarlatan değilim ki, senin palyaçonda değilim… sen benimle çalıştığın için gurur duy, ben senle çalıştığım için gurur duymuyorum çünkü öyle bir referansım yok, benim back roundum fazla..” Bir isim söyleyinde çalmadığım olsun… Kürt müziği, halk müziği, batı müziği, özgün, pop, sanat müziği… Bir isim söyleyin de benim olmadığım albüm olsun… Geçenlerde kaba taslak bir hesap ettik 10000 den fazla albüme çalmışız… 28 yıllık müzik birikiminden sonra baktım ki, Yıldızla kavga edince düşündüm.. Bu sanatçılar bizi ne olarak görüyor…? Çalgıcı, yani Kumkapı’dan 2 tane kemancı alın gelin.. Kasımpaşa’yada uğrayın ordan 3 tane darbukacı gelsin. Bu tür bir bakış açısı olduğu için herkese ben kendimi sattım diye yorumluyorum… yeteri kadar sattığım için artık bir imzamın olması gerektiğine karar verdim.. bir cevabım olmalıydı.. Bu albüm de ilk cevabım… başlangıç noktası…

* <ı>Ortadoğu, arap ve kürt müziğiyle ilgileniyor musunuz?

Tabi ki ilgileniyorum… Stiller, tarzlar ve ekollerle uğraşmak benim işim… Mesela Hindistan deyince dünyanın en ünlü zurnacısı Bismillah Han orada saksofon gibi çalıyor zurnayı… Ravi Şankay gibi Starcı.. İster istemez zaten içinizde bir merak uyanıyor ve araştırıyorsunuz…Onların hayatlarını, yaşam biçimlerini müzikte yapmak istediklerini çözümlüyor algılıyorsunuz… 10 yıl önce arap müziğine merak salmıştım… Fairruz, Ümmü Gülsüm, Ferit El Ataş, oradaki orkestra.. Bireylere kadar en iyi kemancı kim öğreniyorsunuz. Bir tarafta Lübnanda Abtella, öbür tarafta Muhammed Mustafa, diğer tarafta Gerşah, Hindistan’da dr. Sublimanyan…

Müziği sanatı ilk önce sanat için sonra toplum için yapmak çok önemli.. Ben ilk önce kendime çalışıyorum, sonra anlayanlara….

Müzik evrenseldir… Ciwan Haco’nun konserinde orkestradaki Alman ve İsveç’li müzisyenler ben çalmaya başladığımda “o men very good” diyerek beğendiklerini gösterdiler… çok hoşuma gitti.. Bakın bu işte.. konuşmanıza dil bilmenize gerek yok.. bakışlarla bile anlaşabiliyorsunuz… Müziğin güzelliği ve sonsuzluğu orada…

* <ı>Siz kendinizi hangi tarza yakın hissediyorsunuz, mutlaka herkesin özelde sevdiği bir tarz vardır ?

Benim tarzım tüm dalları çok iyi çalıp kendi sentezimi oluşturmak… Bir ekol yaratmak,

Ülkemiz kültürün beşiği…Bir çok insan sadece bir tarz çalıp onun dışında bir tarz dinlemez çalmaz… Sadece dinledikleri tarzı çalıyorlar…Ben her tür de çaldım, çalıyorum. Okuldaki aldığım teorik bilgilerin katkısını göz ardı etmemek gerek tabiî ki…

Gitiğim işler farklı farklı oluyordu…arap müziğinden batı müziğine… Tarzları dinleyip beğendiğiniz zaman onların tarihçesini ülkesini, coğrafyasını müzikle uğraşan insanlarını tanımak zorunda kalıyorsun.. Daha doğrusu bu kendiliğinden oluşuyor. Bir yerde bir ses bir müzik duysam hemen dikkatimi çekiyor.. Benim solomun içinde hintte var, arapta, arabeskte..halk müğiğide sanat müziğide, hani baharatları düşünün.. hepsinden var…

* <ı>En çok kiminle mutlu ve rahat çalıştınız..?

Hepsini harmanalayarak çaldığım tarz beni mutlu eder. Sezen aksu, Orhan Gencebay… Beni sololarda kendi halime bırakan kişiler ve aranjörlerle çok daha rahat çalışıyorum… Onlarda istediklerinin çok daha fazlasını alıyorlar. Ve teşekkür ediyorlar.

* <ı>Keman sizin için bir tutku, kemana olan sevdanızı nasıl tanımlarsınız.?

Keman benim için bir aşk, tutku…Herkesin bir ideali vardır ve kendine hedef belirler… Sandalla gözümüzün görebildiği en son nokta ufuktur.. Oraya ulaştıktan sonra bir o kadar mesafe yine karşınıza çıkacak.. Keman benim için çok farklı bir enstrüman. Keman yoksa ben yokum.. Hani yıllarca bir aşk ararsınız ve karşınıza bir gün biri çıkar, işte bu dersiniz…. Eros’un oku gibi girer kalbinize… keman da benim aşkım tutkum… Mesela kemanın yapısıda kadın gibidir… bende onu öyle severim hep.. Kelleyi koltuğun altına alıp da keman çalışıyorsam bu yaşımda bu bir aşktır. Sönmeyen bitmeyen bir aşk…

* <ı>Bir çok sevgilinizden keman tutkunuz yüzünden ayrılmışsınız…

Evet<ı>“ya keman ya ben” dediler… bende kemanı tercih ettim… Onlar beni affetsin ama bu böyle bir tutku… Sevgide aşırı benimseme vardır ya, aşırı tutkuya dönüşen bağımlılıklar bir süre sonra baskıya dönüşüyor ve kopuyor.. Eğer bir müzisyenle çıkıyorsanız, onun hem annesi, hem sevgilisi, hem dostu olacaksınız… Müzisyenin yaşamında müzik hep birinci sıradadır.. eğer kendini o müzikle kıyaslarsan dersen ki “bu adam 8 saat kemanına harcıyor ama bana 1 saat ayırmıyor.. Sinemaya gidemiyoruz, tiyatroya gidemiyoruz…” büyük bir probleme dönüşüyor… Müzisyenler çok zor insanlardır.. Kendileriyle kavgalı insanlardır.. benim kavgam kendimle… bazen sevdiğim halde uzaklaştım…

Müzik benim hayatımda 24 saat var . son sevgilim diyor ki “sen uyuduğunda keman çalıyorsun..” parmaklarımı oynatıyormuşum uyurken.. Yani, ben poker oynar gibi varımı yoğumu masaya koyup sonsuzluk kavramımı yani müziğimi kimseye değişemem restleşip risk alamam… En muhteşem aşklar bile en fazla 3 yıl sürer, istiatistikler bile bunu söylüyor.. hepsini yaşadık… Bir ay çok iyi çalışıyorsun paran oluyor, iki ay boş oturduğunda o seni seven kadın rahatsızlık vermeye başlıyor sana, “neden çalışmıyorsun” diye ve sorunlar başlıyor..

Fedakarlık yapmanız gerek hep, karşınızdakini mutlu etmeniz gerekiyor…

* <ı>Konservatuardan mezun olan öğrencilerden size başvuran oluyor mu?

Her sene konservatuarlar yüzlerce talebe mezun ediyor… hiç birinin adını duyamıyorum.. Ders almak için müracaat ediyorlar. En başta söylediğim, <ı>“bakın keman öbür enstrümanlara benzemiyor buna gönül veriyorsanız kellenizi giyotine koyuyorsanız ve kararlılık varsa azim varsa inanç varsa o zaman birlikte ders yapalım..” İlk sordukları para oluyor.. <ı>“Problem yok diyorum, önce ben seni göreyim. Ne kadar sevdiğini anlıyayım perfonmansınla..” Çok talebem oldu öyle ama 3 ay sonra sıkıldılar… Onlar sanıyorlarki Adnana Karaduman’dan ders almak çok ayrıcalıklı bir şey… hayır hiç değil.. tamamen çalışmakla alakası var… sanki sihirli bir değnek değecek kemancı olacaklar.. her şeyi çalıcaklar.. ona inanıyorlar.. Keman herkesin sevdasıdır. O sabrı gösterip sırf iki sene günde 8-10 saat yay çalışmak, zor.. isteyeceksin seveceksin ki yapasın, yoksa yarım saat sürmeden pes edersiniz.. Boy aynasının karşısına geçip belli bir duruş ile, belli bir tekniğe dayalı çalmanız gerekiyor yani.., Mesela şimdi solo keman duysa biri bir albümde, bunu Adnan Karaduman çalıyor diyebiliyor, bu çok önemli…

Bir deyim var, bir gün çalmazsanız kendiniz anlarsınız. İki gün çalmazsanız bilen anlar, üç gün çalmazsanız herkes anlar…

................

nesaksu@gmail.com BİR GÜN GAZETESİNDE YAYINLANDI - 26.05.2009

 
Toplam blog
: 16
: 845
Kayıt tarihi
: 29.01.08
 
 

Yaşamı, doğayı ve insanları seviyorum... Hayat Televizyonu'nda program yapımcısı olarak çalışıyorum...