Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çeyyykk bir askıda kuru fasulye

Çeeeyykkk bir çorbaaa, askıda olsun. Çeeyykk bir tas kebabı askıda olsun. Çeeeyyk bir köfte askıda olsun. Bu nidalar Balıkesir’in Havran ilçesindeki lokantalardan duyuluyor. Orada usul böyleymiş. Nasıl yani mi? Şöyle kii: Örneğin bir esnaf lokantasına gidiyorsunuz, yemeğinizi yiyorsunuz ve hesabı ödüyorsunuz, eğer gönlünüzden koparsa bir porsiyon da tas kebabı parasını ilaveten ödüyorsunuz. Bu fazladan ödediğiniz tas kebabı ya da salata ya da çorba, her ne ise lokantanın kara tahtasına yazılıyor ve bu kara tahta kasanın arkasında görünen bir yerde duruyor. Buna “askıda yemek” deniyor. İşte bu askıda yemeklerden ihtiyacı olan, yemek yemeye parası olmayan insanlar yiyebiliyor.

Sadece bu değil; bakkal, berber de aynı uygulamayı yapıyor. Diyelim bakkala gittiniz ve fazladan bir yoğurt alıp, parasını ödüyorsunuz, tabii yine tahtaya, aldığınız yoğurt yazılıyor. İhtiyaç sahibi de gelip alıyor. Bu yöntem bütün esnafta uygulanıyor. İnsanlara hem yardım ediyorsunuz, çok büyük para cebinizden çıkmıyor. “Yani ben yardım edemem, benim etim ne, budum ne” diyemiyorsunuz. Küçük paralarla insanlara yardım etmiş oluyorsunuz.

Bu uygulama benim çok hoşuma gitti. Bu uygulamayı başlatan ise Balıkesir’in Havran ilçesinin Kaymakamı. Maalesef ismini bilmiyorum. Olayı TRT 1 deki “Gezelim Görelim” programında izledim ve süper fikir, dedim. Helal olsun kaymakama…

Böyle de bürokratlarımız var, az da olsa…

Bugün ise günlük gazeteleri okuyanlar; Çanakkale’nin Çan ilçesindeki Kaymakamın kızını okumuşlardır sanırım. Kaymakamın “patakçı kızı.” Vay be bunlar ne sanıyorlar kendilerini, bilmem. Hayret ediyorum doğrusu. Kendinizi ne sanıyorsunuz yaaa kardeşimmm.

İki üç yıl önce şöyle bir olay başıma gelmişti. Bir plajdaydım ve arabada bir şey unuttuğum aklıma geldiğinden otoparka unuttuğum nesneyi almaya gitmiştim. O sırada son model bir araba geldi. Arabaya otopark görevlisi hemen yer verdi. Arabanın içinden gelen konuşmalar ise şöyleydi. “Hih hih hih otoparkçı bizi görünce hemen hazır ola geçti. Ailenin on yaşlarındaki oğlu; tabii geçecek koskoca İzmir’in koskoca bilmem ne (bürokratı) geldi. Vay be vay be, size dedim. Bravo annene babana dedim. İyi çalışmışlar! Taş çatlasın o bürokrat iki milyar civarında maaş alabilir fakat altlarında bir daire fiyatına yakın araba.

Neyse masaya gelip kulak misafiri olduğum olayı ablama anlattım. İzmir’in koskoca bilmem nesi’ni. Bravo altlarında da iyi araba var, nasıl yapmışlar acaba! hih hih hih yaptım ben de! Böyle konuştuk falan. Çayımızı içip kalktığımızda ise bürokratın sayın eşi tam arkamızdaydı ve bizim konuşmaları duymuş gözlerini ufka daldırmış, güneşin batışını izlemek durumunda kalmıştı.

İşte çeşit çeşit bürokratlar. Havran’ın dürüst kaymakamı, Çan’ın kaymakamı, ve İzmir’in koskoca bilmem nesi. Bir de dünkü gazetelerde bütün takma dişlerini gösteren yirmi trilyonluk servete sahip bi mal müdürü vardı. Dürüstler maalesef ki az. . Hele ki sonu –ye- ile biten devlet dairelerindeki zat-ı gavatlar gerçekten de iyi yiyorlar.

 
Toplam blog
: 246
: 1012
Kayıt tarihi
: 15.02.08
 
 

..