Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mayıs '09

 
Kategori
Futbol
 

Chelsea gibi Beşiktaş

Chelsea gibi Beşiktaş
 

Beşiktaş rakibine hiç boş alan bırakmadı ve finali kazandı. (4-2)


Teşbihte hata olmaz. Fortis Türkiye Kupası finalinde izlediğim iki ezeli rakipten Beşiktaş bana, birkaç gün önce “dünyanın en iyi takımı” olarak gösterilen Barcelona’ya sahayı dar etmesine rağmen elenen Chelsea’yi hatırlattı. İki takımın ligdeki karşılaşmaları daha çok Fenerbahçe’nin Barcelona rolüne soyunduğu bir iklimde oynanmış, tanınmaz haldeki Beşiktaş sarı-lacivertlilere bol pas yapma imkânı tanımıştı. Oysa İzmir Atatürk Stadına çıkan siyah-beyazlı takım bu kez çok daha bilinçli ve disiplinli bir futbol anlayışına sahipti. Atak sırasının Fenerbahçe’de olduğu her dakika takım halinde topun arkasına geçmeye özen gösteren Beşiktaş; bu defa rakibine bol pas yapma imkânı tanımıyor, kalabalık bir huni içine çektiği Fenerbahçe’nin tüm silahlarını susturmayı başarıyordu. Tıpkı Barcelona önünde Anelka’nın veya Drogba’nın zaman zaman bek mevkine kadar rakiplerini kovalaması gibi Türkiye Kupası finalinde de Bobo’nun, Holosko’nun ve Yusuf’un takım savunmasına ciddi katkılar yaptığını gördük.
Ligdeki randevuya nazaran her iki takımın da kadro tercihleri farklıydı. Luis Aragones, Alex ve Lugano’yu on bire dâhil etmiş buna karşılık klasik oyun sisteminden taviz vermemişti. Mustafa Denizli’nin komutasındaki siyah-beyazlı ekipte ise bu kez Ernst-Cisse ikilisi bozulmadı. Kadrolar açıklandığında herkes Yusuf’un oyun kurucu, Tello’nun 4-3-3’te sol kanat forveti oynayacağını düşündü ancak maç başladığında saha içi düzenlemenin tam ters şekilde olduğu görüldü. Oyun genelinde bir değerlendirme yapılacak olursa; Beşiktaş adına Tello, Bobo ve Yusuf’un takımlarına ekstra katkı yaptıklarını söyleyebiliriz. Fenerbahçe’de ise maçın adamı yediği hatalı gollerle Volkan Babacan oldu. Genç kaleciyi oynadığı her maçta ayrı bir dikkatle izlemiş ve genellikle beğenmiş bir yorumcu olarak yaşadığı şanssız geceden ötürü suçlanmaması gerektiğini düşünüyorum. Sonuç itibariyle Fenerbahçe’yi finale kadar getiren süreçte kale Volkan Babacan’ın idi. Luis Aragones’in finalde de kendisine kaleci kazağını teslim etmesi doğru bir davranıştı.

Yazımızın bu bölümüne kadar kupa finalini teknik ve taktik anlamda değerlendirmeye çalıştık ancak bu maçta sonuca etki eden ana değişkenin moral değerler olduğunu düşünüyorum. Ligde Fenerbahçe’nin kazandığı maçta her Beşiktaş’lı oyuncu ortalama olarak rakibinden 2 kilometre daha fazla koşmuştu. Fortis Türkiye Kupası Final maçında da istatistiklerin bu yönüyle fazla değişmediğini hep birlikte gördük. “O zaman aradaki fark ne?” diye soracak olursanız, Beşiktaş bu kez bütün dişlilerin birbirini tamamladığı eksiksiz bir makine gibiydi. Sarı-lacivertliler Alex ve Lugano gibi as futbolcularından faydalanmaya çalıştı ama sanki sahadaki jönlerin sayısı artmış bu da Fenerbahçe’yi takım olgusundan uzaklaştırmıştı. “Fenerbahçe Beşiktaş’ı her maçta yeniyor.” şeklinde kamuoyuna empoze edilmeye çalışılan görüş de belli ki Beşiktaş’ı ateşlemiş, Fenerbahçe’yi gereksiz bir rahatlığa sürüklemişti. Hiçbir maçın oynanmadan mücadele edilmeden kazanılamayacağını unutan Fenerbahçe cephesi, “Derbi Şampiyonu” apoletine güvenip telafisi olmayan bu maçı hafife alınca umulmadık bir sonuçla sahadan ayrıldı. Öyle ki, bu durumu Luis Aragones’in Gökhan Gönül üzerindeki tasarrufundan bile anlayabilmek mümkün.

Beşiktaş bu moralle şampiyonluk yarışına daha fazla asılır ama hiçbir iddiası kalmayan Fenerbahçe için vakit şapkayı önüne koyup düşünme vaktidir.
 
Toplam blog
: 235
: 717
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Yazar 1976 yılında İstanbul'da doğdu. Tüm eğitim ve öğretim hayatını burada tamamlayarak, 1999 yı..