Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

31 Mayıs '13

 
Kategori
Alışveriş - Moda
 

CHICAGO

CHICAGO
 

Benim gözlerimden bir görüntü


Hiç hayal etmediğim bir şey yaşıyorum, hiç hayalini kurmadığım ama dile getirdiğimiz (Seni götürsem benimle gelir misin demişti zamanın birinde ruhumun gönüldaşı ben de ona seninle dünyanın öbür ucuna yalınayak gelirim demiştim) bir ülkede. Lavrence T. isimli zenci bir erkek sokak şarkıcısı Newyork-Newyork şarkısını söylüyor –şu anda Chicago’dayız- biz tempo tutuyoruz arkadaşımla. İstek parça olarak bir tek bu geliyor arkadaşımın aklına, benim aklımda hiç bir şey yok sadece seyrediyorum. Ellerimizde alışveriş poşetleri, çoğu kağıttan, ayaklarımız yorgun-yorgun sızlıyor ama vazgeçmiyoruz. Sigara molalarında ve de kahve, dinleniyoruz kısa aralıklı.

 

Cheescake Factory’de ben limonlu arkadaşım beyaz çikolatalı cheesecake yiyor. Deprem olmasın lütfen diye dua ediyorum içimden eğer olursa sağ çıkma ihtimali sıfır çünkü her yer kule şeklinde binalarla dolu. Doksandört –zemin ve çatı hariç- Water Tower Place kulesinin altındayız. Bu tatlıyı yemenin yanına bir tık atıyorum kalemimle.

 

Burada yaşayan insanların hiç acelesi yok gibi sakin ve yavaş hareketlerle yürüyorlar. Bilet-kasa ya da yemek kuyruklarında hiç kimse “Hadi kardeşim biraz çabuk” diye söylenmeden sakince bekliyorlar ve yüzlerine bakınca gülümsüyorlar. İnanılmaz güzel bir Mayıs havası ama aniden güçlü bir rüzgar çıkıyor, birbirimizi tutmak zorunda kalıyoruz. Geldiği gibi aniden kayboluyor rüzgar. Bir anlık sessiz duraklamadan sonra kaldıkları yerden yaşamaya devam ediyor insanlar. Akşam olanları eşlerimize anlatıyoruz arkadaşımla. Buraya rüzgarlı şehir diyorlarmış onu öğreniyoruz. Bir de gün içinde kahvenin yanında Türk sandiviçi görüp yediğimizi anlatıyoruz, şaşırıyorlar. Ertesi sabah sandiviçi gösteriyorum işte bu diye. Bizim Türk sandığımız Turkey ingilizcede hindi demekmiş ve de alaylar sürüyor günlerce.

 

Caddelerde, Arap, Çin, Japon, Hintli, Türk, Fas, Özbek, her renkten zenci her boyuttan insan olmasına rağmen vitrinlerde sıfır beden giysiler gösterime sunulmuş ve yoldan geçen hiç kimsenin içine sığacaklarını sanmıyorum. Caddeler ve sokakların şeritleri bütün ölçülerin üzerinde bir boyutta sadece kocaman demek geliyor aklıma. İki şeritli bir sokakta her iki tarafta arabalar park etmiş olmasına rağmen üç araba yanyana geçecek kadar geniş yolda yürüyoruz bütün binaları görmek amacıyla. Ve ayrıca dil sorununu halletmişler herkes ingilizceyi çok rahat konuşuyor!

 

Üstü açık turist otubüsünün rehberi geçmiş-tarih değil binaların çok katlarından  ya da kaç milyon dolara mal olduğunu anlatıyor, son derece düzgün ve muhteşem şehir planlamasına sahip yolları geçerken. Şehrin en eski otel binasında prenses Diana’nın kaldığından bahsediyor. Benim yüreğimde derin bir sızı bıraktıklarımı özlüyorum.

 

Bir önceki gecek koskocaman bir gemiyle yapılan gezide Michigan Gölünün üzerinden seyrettiğimiz şehirden şimdi gölü seyrediyoruz. İki açıdan da bakmak çok güzel geliyor meraklı çocuk kalmış gözlerime. Arzu’nun önceden çalışılmış şehir gezi planlamasının hepsine uymaya çalışıyoruz büyük bir titizlikle. Bütün çok pahalı, şık ve ucuz alışveriş mağazalarını dolaşıyoruz çünkü yapacak çok az şey var bu ultra büyük şehirde. Mutlaka şu kulelerden birine çık şıkkına tık atmak için Water Tower Place’in uçak gibi kalkan ve kulaklarımıza basınç uygulayan ve de bir dakika bile geçmeyen bir sürede doksan dört katı çıkıyoruz.

 

Her açıdan fotoğraflar çekiyoruz, birbirimizi fotoğraflamayı da ihmal etmeden. Göz alabildiğine kilometrelerce süren düzlüğün üzerinde yükselen muhteşem gökdelenler. Ona rağmen daha alçak olan her çatıda ağaçlar yetiştirildiğini görüyorum büyük kovalarda. Ve renkli çiçekler. Aşağıdayken çok büyük görünen otel binamız ve hemen bitişiğindeki kilise parmak boyu kadar küçülüyor tepeden. Parmaklığın kenarından aşağıya bakınca –kalın cam duvarlar olmasına rağmen- damarlarımdan kanımın çekildiğini hissediyorum ama tekrar-tekrar bakıyorum. Deprem görüntüsünü ellerimle uzaklaştırıyorum beynimden. Hayallerin ötesindeki bu manzarayı seyretmeyi de hayal etmemiştim. Bu hayal olmayan görüntüyü seyretmeme aracı olan yüreğimin çekirdeği toplantıda olduğu için yanımda değil şimdilik. Akşam yemekleri, kısa gece yürüyüşleri ve erkenden kalkıp yapılan kahvaltılarda birlikteyiz.

 

Chigago bana güzel görünüyor ve de güvenli gibi. Her yanda bisikletli polisler dolaşıyor. Bindikleri araç dolayısıyla ciddiye alınmıyor sanmayın. Geldiğimiz ilk akşam zenci bir genci öyle bir koşuşturmacayla yakaladılar ki içime bir rahatlık geldi. İkinci akşam üstü açık çok lüks bir otomobili durdurup zenci şöförü indirip üstünü aradılar ve kollarına kelepçeyi taktılar, götürdüler. Araba orada öylece kaldı. Bunlar beni film seyrediyormuşum kadar ilgilendirdi ama o lüks arabayı kullanan şöförün giydiği düşük pantalonu ve görünün iç çamaşırı daha çok rahatsız etti. İnsan biraz bindiği arabaya yakışan bir kılıkta gezer diye.

 

Sonraki akşam yemekten önce yürüyüş yaparken bangır-bangır müzikle trafikte giden arabanın içindeki zencilerin tempolu kafa ve kol hareketlerine işte Amerika diyerek güldük. Bütün milletlerden herkes güler yüzlü ve asla itiş kakış yok. En küçük parçasının bir maaş fiyata satıldığı lüks bir marka mağazanın kapısında para isteyen evsiz de sanki orada doğmuş kadar aitmiş gibi yakışıyor caddeye ama iki farklı görüntünün çelişkili birlikteliğini nasıl anlatırım bilemiyorum. Michigan caddesi ve paralel sokakları tertemiz ama sigara içilen köşelerde izmaritler yerde duruyor, bir sokak kültablası yok.

 

Satışlarda görünen fiyatların üzerine bir de vergi ekliyorlar buna otobüs biletleri de dahil. Yaşamaya gitseydim sever miydim bilemiyorum ama gezdiğim ve gördüğüm yerler güzel ve samimi ama ne kadar gerçek bilemem ki. Bazen güneşli bir havada mutlu bir aşık için farklıdır o günün hatırası, aynı günü derin bir üzüntüyle ya da yoklukla kanı donmuş olarak yaşayan insan içinse tamamen farklıdır o günün kafada bıraktıkları.

 

Son iki gün buz gibi bir hava ve yağışlı, yemekten sonra çıkar ayakkabılarını diyor istersen çıkarırım zaten otel çok yakın diyorum, tamam inandım diyor. Ben eğer isterse ayakkabılarımı çıkarırım ona inandığım sürece o da ayakkabıların sadece ayrıntı olduğunu benim sözüme güvenebileceğini biliyor. Bana güzel şeyler yaşatıyor bu şehir tekrar görmek kısmet olur mu? Bilmiyorum ama ben benim bile bilmediğim güzellikleri görmeyi diliyorum içimden.

 

 

 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..