Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Temmuz '07

 
Kategori
Siyaset
 

CHP - MHP koalisyonu üzerine... Bir de böyle düşünsek: 2

CHP - MHP koalisyonu üzerine... Bir de böyle düşünsek: 2
 

Şimdi seçimlere giderken ülkemizdeki durumu göz önüne alırsak karşılaştığımız manzara şudur. 2002 seçimlerinde Parlamentoda bulunan siyasi partilerin hiçbiri barajı aşıp meclise giremedi. Yeni kurulan Ak Parti ile, bir önceki seçimde meclis dışında kalan Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilliklerini paylaştılar. İki partinin kıl payı baraja takılması, diğer iki partinin de yüzde beşin üstünde oy alması, meclis dışında kalan partilere oy verenlerin oranını yüzde 45 gibi yüksek bir değere çıkardı.

Yüzde 34 oyla parlamentonun üçte ikiye yakın üyeliğine sahip olan Ak Parti, bu açıdan bazı tenkitlerle karşılaştı. Ancak seçim sistemini yapan Ak Parti değildi ve belki de bu sonuçta hiç kusuru olmayan tek siyasi topluluktu.Ak Parti iktidarı beklenenin aksine hem istikrarlı, hem uzun ömürlü oldu. Türkiye’de yıllardan beri ilk kez enflasyon tek haneli rakamlara indi. Paradan altı sıfır atıldı, ekonomik istikrar, geleceğe olan güveni sağladı. Vatandaş düşük faizli ve uzun vadeli kredilerle tanıştı. Ülkeye yabancı sermaye girmeye başladı.

En ufak bir krizde alt üst olan piyasalara denge geldi. Ak Parti’yi iktidara getiren seçimden önceki gün, yani 1 Kasım 2002’de, dolar 156 kuruş, euro 2 lira, İMKB puanı 35.456 iken, bundan tam dört buçuk yıl sonra bugün, dolar 130 kuruş, euro 176 kuruş, İMKB puanı 47.414’tür. Türkiye’nin Ak Parti iktidarında nereden nereye geldiğini gösteren en basit, ama en önemli kriterlerden biri budur.

Tabii bu arada bir cumhurbaşkanlığı krizi, buna bağlı olarak bir Genelkurmay muhtırası ve en sonunda erken seçim kararının alınması gibi, çok önemli olayları da göz önünde tutmak zorundayız. Bu olayların meydana geliş şeklini de bir kere daha gözden geçirmekte fayda var. Çünkü daha önce hiç kimsenin aklına ve hayaline bile gelmeyecek CHP-MHP koalisyonundan bugün söz edilmesinin temelinde yatan sebep budur. Bunu iyi tahlil etmemiz lazım.

Seçim sonrası bazı dalgalanmaların ardından Ak Parti mecliste 354 milletvekiline sahipti. Bu arada seçimde meclise giremeyen Anavatan Partisi, Ak Parti’den ayrılan Erkan Mumcu liderliğinde 20 kişilik bir grup kurmuş, Doğruyol Partisi de Mehmet Ağar’ın başkanlığında 4 kişiyle temsil edilir hale gelmişti.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin normal seçimlerden altı ay kadar önceye denk gelmesi, “yeni cumhurbaşkanı, görevi sona yaklaşan bir parlamento tarafından seçilmesin” gibi bir rahatsızlığın seslendirilmesine sebep oldu. Milletvekili seçimlerinin beş yılda bir yapılması, ancak buna karşılık milletvekili seçimlerinin sürekli dört yıl ve hatta daha az aralıklarla erkene alınmak zorunda kalınması, cumhurbaşkanlığı süresinin ise 7 yıl olması dolayısıyla, seçimlerde bu tür manzaralarla karşılaşılması tabii idi.

Ayrıca 2002 seçimleri yapıldığında, Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanlığı görevinin ne zaman sona ereceği de belliydi. Fakat daha önce de belirttiğimiz gibi, Ak Parti hükümetinin bu kadar başarılı ve uzun ömürlü olacağı kimsenin aklına gelmiyordu.Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar belki iki kere daha erken seçim yapılabileceğini düşünenler bile vardı. Çünkü bütün partiler meclis dışında kalınca ve parlamentoda temsil edilemeyenlerin oranı % 45 gibi bir rakama varınca, kurulacak hükümetin istikrarlı olacağından kimsenin umudu yoktu.


Fakat işler beklendiği gibi gelişmedi. Ak Parti beklenmeyen bir performans gösterdi. Ekonomik kuralların taviz verilmeden çalıştırılması, AB üyeliğiyle ilgili çabalar, yönetimde yansız ve tarafsız bir anlayış, uzun vadeli bir dönemi karşımıza getirdi ve Türkiye ilk kez dört buçuk yıl gibi siyasi hayatının en uzun aralıklı seçim dönemini yaşadı. İşte bu istikrarı bozabilmenin çareleri araştırılırken, cumhurbaşkanlığı seçiminin bir fırsat olduğu düşünüldü. Burada Ak Parti’nin en büyük hatası, sahip olduğu çoğunlukla, üçüncü turda cumhurbaşkanı seçeceğine kesinlikle inanmasıydı. Çünkü ortada hiçbir hukuki engel görünmüyordu.

Önce daha seçime bir yıl varken CHP tarafından bir cumhurbaşkanı adayı tartışması gündeme geldi. Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisini aday ilan edeceği var sayımıyla sayın Baykal Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olamayacağı üzerine gündemi sürekli gergin tuttu.Dört buçuk yıl Türkiye’yi normal şartlarda başarıyla idare etmiş, demokrasi ve cumhuriyet açısından bir sıkıntı yaratmamış bir hükümetin başbakanını “cumhurbaşkanı olamaz” diye lanse etmeye çalışan sayın Baykal’ın bu tutumu, günler öncesinden gereksiz bir tartışma ortamı yarattı.

Erdoğan, hâlâ sonuçtan emin olduğu için bu gerginliği uzun süre idare etti. Seçim süreci başladığında da beklenmeyen bir kararla Abdullah Gül’ü aday ilan etti. Üçüncü turda çoğunlukla seçimin Gül lehine sonuçlanacağı konusunda herkes hemfikirdi.Sadece Sabih Kanadoğlu şimdiye kadar kimsenin aklına gelmeyen bir fikir ortaya attı. “İlk iki turda cumhurbaşkanı seçilebilmek için 367 şartı olduğuna göre, bu zımnen toplantıda da en az 367 kişinin mecliste bulunmasını gerektirir”, dedi.

Anayasa’da toplantı nisabı belirtilmemişti. Kanun koyucu meclisin ilk turda cumhurbaşkanı seçmesi için 367 oydan bahsetmiş ama, toplantı nisabını rakamla belirtmemişti. Herhalde milletvekillerinin meclisi boykot etmek gibi demokrasi dışı bir davranıştan medet umacağı kimsenin aklına gelmemişti. Ak Parti’nin 367 üyesi olmadığına göre, diğer partiler meclise girmezlerse, üçte iki toplantı sayısı temin edilemeyince, ilk iki tur yapılamayacağı için, üçüncü turda çoğunlukla cumhurbaşkanı seçmek de mümkün olmayacaktı.


Şeytanın bile aklına gelmeyecek bu fikir Ak Parti’ye karşı olanlar tarafından kolayca benimsendi ve bu sonucun sağlanması için gereken tedbirler alınmaya başladı. Abdullah Gül’ün aday ilan edilmesinin ardından Genelkurmay bir gece yarısı, internet sitesine koyduğu bildiriyle, cumhurbaşkanlığı seçiminde sanki Ak Parti’ye karşı bir tavır içinde olduğu intibaını vermişti.


Ordunun taraf olması gibi bir tutumun verdiği cesaretle Ak Parti’yi cumhuriyet karşıtı olarak görmek ve göstermek isteyenler, bir platform etrafında toplanmaya başladılar. Cumhuriyet mitingleri böyle bir ortamda organize edildi. Cumhuriyet Halk Partisi seçim oturumunda 367 milletvekili bulunmazsa, konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğini söyledi. Muhalefet partileri “meclise girmemek” konusunda hem fikir oldular.

Rahmetli Özal’ın cumhurbaşkanlığı seçiminde aynı yolu izleyerek meclise girmeyen ve Özal’ı meclisin değil, sadece Anavatan Partisi’nin seçtiği bir cumhurbaşkanı anlayışına hapsetmek isteyen Demirel taktiğini, bu sefer CHP üstlenmiş, o günün mağdur partisi Anavatan bile, Erkan Mumcu sayesinde bu anlayışa âlet olmuştu.Sonuçta cumhurbaşkanlığı seçimine geçilmiş, 363 kişinin katıldığı genel kurulda Abdullah Gül’e 357 oy verilmişti. CHP daha önce belirttiği gibi konuyu Anayasa Mahkemesine götürdü. Anayasa Mahkemesi verdiği bir kararla Anayasa’ya adeta yeni bir madde ekleyerek “367 şart” dedi. Hükümet de bunun üzerine erken seçim kararı aldı.

Ancak Ak Parti hükümetine 357 oyla cumhurbaşkanı seçtirmeyenler, elbette ki seçimlerde Ak Parti’nin yeniden iktidara gelmesini istemiyorlardı. CHP acaba bu sefer birinciliği kazanıp iktidara gelebilir miydi?

Cumhuriyet mitinglerinin asıl amacı, vatandaşın demokrasiye ve cumhuriyete sahip çıktığını göstermesi olduğu halde, giderek bu oluşum, CHP çatısı altında toplanmaya ve bu partiyi tek başına iktidara getirmeye yönelik bir çabaya dönüştü.

Bu arzunun gerçekleşmesini sağlayacak unsurlardan biri “Solda Birlik” meydana getirebilmekti. Nitekim Cumhuriyet mitinglerinin en çok tekrarlanan sloganı “Birleşin!” çağrısıydı. CHP ile DSP’nin birleşmesi, Atatürkçülük rüzgarını da arkasına alarak, yeni bir oluşum meydana getirme çabasına dönüştü.

Seçim atmosferine girildiğinde anlaşıldı ki, CHP ile Ak Parti dışında barajı aşabilecek başka parti görünmüyor. O zaman Ak Parti’ye antipatiyle bakan, ama CHP’ye de oy vermeyecek olan insanları yönlendirmek üzere MHP alternatifi ortaya atıldı.

Birdenbire terör olayları arttı, her gün 3-5 şehit haberi almaya başladık. Teröre karşı duyulan nefret, hükümete karşı bir isyana dönüştü. Cenaze törenlerinde bu havayı istismar etmeyi çok iyi başaran ülkücü gençler, küskün vatandaşları MHP tarafına çekmeye çalıştılar.

CHP’nin tek başına iktidar olmasından ümidi kesenler, şimdi CHP-MHP koalisyonuna can simidi gibi sarılıyorlar.

İnsan hafızası unutkanlık yapabiliyor, bunu biliyoruz. Ama insan hafızası gerekirse unuttuklarını hatırlama özelliğine de sahip. Şimdi iktidara gelmesini istediğimiz ve bizi Ak Parti’den kurtarmasını beklediğimiz bu MHP, kimdir, nedir bir hatırlamaya çalışalım.

(Devamı var)

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..