Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '16

 
Kategori
Güncel
 

CHP: Kent ile kırsal arasında

CHP: Kent ile kırsal arasında
 

“CHP kurultaylarının AKP'ninkileri andırması, o tabandan oy devşirmediği gibi, kentli hedef kitlesine de hiçbir şekilde hitap etmiyor.”

Cumartesi günü CHP kurultayının ilk görüntüleri ekranlara düştüğünde, yukarıdaki twitter mesajını paylaşma gereği duydum. Daha önceleri de yazdığım gibi, klasik CHP seçmeni değilim, ancak ana muhalefet partisinin varlığını ülkemiz açısından elzem görüyorum. Bu yüzden de gerek duydukça düşüncelerimi kaleme alıyorum.

Kurultaya dönecek olursak, kendi açımdan ilk “soğuma” müzikle ilgili oldu. Tüm oylarını gelişmiş batı kıyıları boyunca alan bir siyasi parti, neden davullu zurnalı ezgilere başvurur? Hem de iktidar partisini andıracak şekilde? Her ne kadar AKP ilçe olarak İstanbul’da hep önde gitse de, Bağdat Caddesi veya Etiler gibi elit semtleri barındıran iller CHP’nin “fethedilmez” kalelerine dönüşmüş değil mi? Burada oturan insanlar, bu müzikleri mi dinliyorlar? Ya da Ahmet Kaya’ya özel hayranlık mı besliyorlar?

Sonuncusundan başlayacak olursak, siyasi kimliği bir yana, Ahmet Kaya’nın salt protest ezgiler söylemesi bile muhafazakâr kimlikle öne çıkan AKP’de kabul görmesini bir olay haline getirmektedir. Oysa CHP’de böyle bir kabul aynı etkiyi yaratmamaktadır. Laik ve kentli kesimler bireysel özgürlüklere daha önem verdiklerinden, protest şarkılar söylemek zaten o çerçeve içersinde olması gereken davranışlardandır. Siyasi açıdan ise, birincisi Kürt seçmeni böyle tavlamak mümkün değildir diye düşünüyorum, ikincisi bu gibi davranışlar hep “AKP taklidi” gibi durmaktadır.

Doğrudur, son dönemlerde CHP’nin seçim reklamları renklendi ve tüm toplum kesimleri kucaklar hale geldi. Ama bu konuda hep AKP öncülük etti ve daha “sahici” durdu. Sosyal demokrat olduğunu söyleyen bir parti, böyle bir kucaklaşmayı ancak muhafazakâr bir parti oyları toplamaya başlayınca akıl edebildi. Bu haliyle de ne kendi laik tabanına yaranabiliyor ne de iktidarın dindar kesimine cazip gözükebiliyor.

Diğer bir açıdan bakacak olursak da, eğer toplumdaki dengeler farklı olsaydı, yani laik/muhafazakâr ve kent/kırsal dengeleri tam tersine olsaydı, kuşkusuz ki CHP mevcut haliyle de iktidar olurdu. Ancak böyle kalamazdı, ya toplum dinamiğine uyup değişmek zorunda kalır ya da oylarını kendisinin alternatifi olarak ortaya çıkacak olan bir partiye kaptırırdı.

Mevcut oy dağılımı, CHP’yi laik kentli kesimlerin tek umudu haline getirip “her şeye rağmen” oy vermelerini sağlarken, diğer yandan da yeterince iktidar olma baskısı oluşturmadığından, kendi içinde yenilenip gelişmesini de önlemektedir. Daha önceleri de yazdığım gibi, AKP’nin ana lideri ve kadrosu kendi kesimlerinin elitlerinden oluşurken, CHP’nin liderleri ve kadrosu temsil ettikleri kesimin elitlerinin çok gerisinde kalmaktadır.  Bu bağlamda CHP her şeyden önce oy tabanını yeniden tanımlamalıdır. Kendilerine kimlerin, neden oy verdiğini araştırıp bulmalıdır, partiye kaliteli insanları kazandırmalıdır, ancak çevremde buna tanıma uyan kim varsa, siyasetten ve CHP’den uzak durmaktadır.

CHP’nin belki de yaptığı en büyük yanlış, sürekli Recep Tayyip Erdoğan’ın ve partisinin yanlışlarını tekrarlayıp durmasıdır. Birincisi, bu partiye oy verenlerin önemli bir kısmı ne olup bittiğini zaten yeterince iyi biliyor, hatta CHP’li siyasetçilerden daha iyi biliyor. İkincisi, Recep Tayyip Erdoğan’ın ve partisinin yanlışlarını tekrarlayıp durmanın, AKP’ye oy veren ana kitlenin üzerinde en ufak bir etkisi olmadığı gibi, daha fazla kilitlenmelerine neden oluyor. Bunun da ötesinde, insanlar artık birbirinden karamsar muhalif siyasi demeçler duymaktan ve birbirinden karamsar muhalif siyasi programlar izlemekten gerçekten de bıkmış durumda.

Geçenlerde Muharrem İnce sözde halk arenasına konuk olmuştu. Sözde dememin nedeni, orada yer alan seyirci kitlesini “halk” olarak göremememdir. Daha doğrusu halkın çok taraf olmuş belirli bir kesimini temsil etmeleridir. Ne bileyim, Erdoğan’ın dört parmağına karşı bir kadının tek parmağını kaldırması örneğin, hem Muharrem İnce’nin bir siyasetçi olarak dile getirme tarzı hem de durmadan seyircilerin alaylı gülüşleriyle karşılık bulması açısından bana pek sempatik gelmedi (hapse girmiş olması da, o ayrı). Ben kendimi orada göremedim kesinlikle. Her ne kadar CNN, NTV veya Habertürk gibi kanalları eleştirsek de, oradaki programlarda daha “nezih” ve “tarafsız” bir konuşma adabı kendiliğinden oluşuyor. Bu belki seyirci kitlesiyle de ilgilidir.

Benim gibileri bir kenara bırakın, söz konusu siyaset tarzı gençlere ne kadar hitap ediyor dersiniz? O konuda büyük soru işaretleri var derim.

Bir tarafta böyle karamsar ve küçümser yaklaşımlar varken, diğer tarafta beğenseniz de beğenmesiniz de bir vizyon ve hikaye var. “Türkiye’nin Potansiyelini Keşfet” bunlardan biri örneğin; böylesi tanıtım filmleri on tane eleştiriden daha akılda kalıcı oluyor. Bu konuda da tüm hamleler hep AKP’den geliyor, CHP ancak peşinden gidiyor. Doğrudur, birinde iktidar olmanın avantajı, diğerinde muhalefet olmanın dezavantajı var. Ancak genel olarak da CHP bugünkü yapısıyla bu tür atılımlar için çok hantal kalıyor.

Belki de CHP’nin şu an için çoğunluğu elde edemeyeceği gerçeğini kabul edip, iktidarı sürekli eleştirme/taklit etme kısır döngüsünden vazgeçmesi ve bir an önce adamakıllı bir muhalefet partisi haline gelmesi gerekmektedir. Çünkü şu da bir gerçek ki, ne yaparsanız yapın, Türkiye’de azınlıkta olsalar da milyonları bulan muhalif kesimler yok olmayacaktır. Bu “mafsal ülke” olarak Türkiye’nin kaderinde vardır. Batı ve Doğu’nun ortasındaki bir geçiş bölgesi olarak, her iki yöne doğru büyük çekim kuvvetlerinin etkisindedir. İki yönden birinden vazgeçmesi mümkün değildir, hem içte hem de dışta sürekli dengeyi tutturmak ve esnek kalmak zorundadır. Bunu başarması için de güçlü bir muhalefete ihtiyaç duymaktadır.

CHP, tam da buradan başlayarak bir vizyon ve hikaye oluşturmak zorundadır. Kimseye yaranma çabası içinde olmadan. Kent ile kırsal arasındaki sıkışmışlığından kurtulup, her şeyden önce modern, eğitimli ve dünyaya açık kentli kesimlerin partisi olduğunu kavrayarak (laik/muhafazakâr ayırımı yapmadan). Eğer bunda “sahici” olmayı başarırsa, diğer kesimlerin de dikkatini çekmeye başaracaktır.  

Bu bağlamda aydınların bildirisiyle ilgili olarak, “karanlık aydın müsveddeleri” yerine, Metin Fevzioğlu’nun devleti ve hukuku esas alan nitelikli eleştirilerinin dünyada da çok daha olumlu yankı bulacağı ortadadır. Kaldı ki haklıysanız eğer, eleştiriler haklı olduğunuzu göstermek açısından en iyi fırsattır. “Ülkemizdeki akademisyenlerin bildirge yayınlaması, kuşkusuz ki ülkemizdeki demokrasi anlayışı açısından doğal hatta gereklidir, ancak...” diyerek konuya giriş yapabilen bir yaklaşıma ülkemizin şiddetle ihtiyacı var diye düşünüyorum.  Buna üsluba kulak verecek kesimler de sanıldığı kadar az değildir, emin olun. Ayrıca, konu bu kadar bir restleşme malzemesi haline getirilmeseydi, bu bildiriden kaç kişin haberi olacaktı? Böylesi alevlendirip, gözaltılarla karşılık verilmesinin kime yararı olacak?

Aslında doğru ve etkili muhalefet bundan iyi bir ortam olamaz, ancak bunun için doğru kapasite, birikim ve illaki de profesyonel destek gerekiyor. İyi niyet kesinlikle yetmiyor, çok yetersiz kalıyor.

Yazı için kullandığım CHP’nin gençlik kolları logosuna gelince, tesadüfen buldum ve çok hoşuma gitti. Ama kurultayda böylesi bir dinamizmi ve gençliği göremedim. Kadınları da.

Olaya çok farklı bir yerden yaklaşacak olursak, belki de şöyle sormak gerekiyor: Twitter’da bahsetmiş olduğum aşağıdaki dizilerden hoşlanan veya hoşlanabilecek kaç tane CHP’li siyasetçi var?

“TLC yeni dizi yayınladı, Poldark: http://www.tlctv.com.tr/dizi/889-poldark …Kesinlikle tavsiye ederim. Dizi gibi dizi. Hasret kalmıştık.” / “Bundan önce yine TLC'deki mini dizi "Slap" de çok iyidi: http://www.tlctv.com.tr/dizi/833-the-slap …1 saate neler sığdırılabiliyormuş bir görün.” / “Anlaşılan o ki, Pablo Escobar'a özenmiş Joaquín "El Chapo" Guzmán: http://www.hdfilmcehennemi.com/narcos-1-sezon-izle/ …

Çok fazla olduğunu zannetmiyorum.

Ancak onlara oy veren kesimde durum tam tersi.

İşin kilit noktası da bu.

Zuhal Nakay

Not: Bir twitter mesajı da bundan önceki “İstanbul neden Diyarbakır’a ağlamıyor?” yazımla ilgili gerekli oldu: “Diyorum dünden beri, bir yanlış yaptım diye. Tabii ki, yaşın yanında kuru yanmaz:)) Kurunun yanında yaş da yanar. Sağolsun okurlar hoşgörülü.”

 
Toplam blog
: 102
: 618
Kayıt tarihi
: 24.08.13
 
 

Mimar / Blog Yazarı ..